Nerede o eski milli reflekslerimiz, nerede vatan duygusu, bayrak sevdası?
Nerede gün evveli heyecanlar, aylar öncesi etkinlik hazırlıkları, caddelerde kurulan taklar, bandolar eşliğinde yürüyüşler, birlikte söylenen marşlar şarkılar, rengarenk giyilen kıyafetler?
Nerede "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" diye başlayan cesaret dolu "İstiklâl Marşı'mız?"
Nerede "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diyerek aynı amaca hiç durmadan yürümeye ant içmek?
Ey Türk Gençliği!
"Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir" diyen tarihi "Gençliğe Hitabe'miz" nerede?
Hangimizin aklında, kimler ezbere biliyor, unuttuk mu yoksa, ara sıra da olsa hatırlıyor muyuz?
Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri aradı;
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan yaşlısı - genci, kadını - erkeği, köylüsü - şehirlisi, minneti borç bilen, yüreği vatan sevgisi ile çarpan her duyarlı kişi üzerine düşen fedakarlığı yaptı, binbir emekle kurulan ülkesine fayda sağlayacak mücadeleler verdi.
Yoklukla yokluğu yendiler, mağlubiyeti düşünmeye bile korktular, açtılar yorgundular ama bir umutları, yarınlara olan inançları vardı.
Dürüstlerdi, kendilerine ve diğerlerine hep güveniyorlardı, ahlâk değerleri hep yerindeydi. Adil olmak, hakkaniyeti savunmak hep bir sonraki hedefleriydi. Özgürlük naraları, zafer sarhoşluğu bu yüzdendi.
Eğildiler, büküldüler, kösteklediler, fırtınaya tutuldular, kasıp kavuran ayazlara dayandılar, kör topal emeklediler, yürüdüler koşar adım hep ileriye…
Daha sonra ne mi oldu?
Kazandık toparlandık, geliştik.
Bundan böyle de hep iyiler gelecek, hürriyetimiz, toprağımız, bayrağımız hep baki kalacak teminatına sarıldık. Ara ara yalpalanmıyor değiliz!
"Geri dönmesi çok zor bir yola girdik, hayatımızda ki U dönüşü dikkat trafiğe kapalı levhası" demenin düşüncesine dalıp kederli günlere sürüklendiğimizi hissediyoruz!
Artık hem açız, hem endişeliyiz, hem dargınız, hem kavgalıyız, hem de bitkin, gerisini sayamıyorum dediğimiz anlara da tanık oluyoruz..
Velhasıl aç ama mutluyuz!
Geçinme derdiyle sağımızı solumuzu görmemek için hayallerimize, vicdanlarımıza reklam arası versek de, mizahın, karikatürün, ironinin alasını yazıp çizip eğleniyor kısa bir süre bu şekilde deşarj oluyor en kalıtsalı ise tükenmişlik sendromu nasıl oluyor onu öğreniyoruz!
Tükenmişliğin ilacını, ahlâkı, düzeni, adaleti, neşeyi, güveni internetten kazanmaya çalışıyor, racon kesmenin çığırtkanlığıyla bağdaşıyoruz!
Her yeni güne her yeni olayla uyanarak bütün bir günü onu konuşarak geçiriyor, bir hafta o konuşmalarla oyalanıyoruz.
Biz bütün olup bitenle avunurken; yarına dair güzellikleri, eskilerin masumiyetini, milli değerlerimizin kıymetini ıskalıyoruz.
Utanılacak haldeyiz lakin yüzümüz kızarmıyor. Kahırdan ölecek gibiyiz ama pişkinlikten sırıtıyoruz, yüzümüzdeki perde kalbur oldu!
Umut hala var mı?
Evet umut hep vardı.
Umudu genç nesillerin ufkuna sığdıran ve geleceği Türk varlığına armağan eden büyük bir liderin nesli asla umutsuz olamazdı.
Milli Mücadele destanının ilk sayfasının yazıldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüm noktalarından biri olan 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Samsun’a ayak basarak, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli adımlarını atmışlardır.
İtilaf Devletleri tarafından işgal edilen güzel yurdumuzu kurtarmak için bu tarihten itibaren çalışmalar başlatan Mustafa Kemal Atatürk 3 yıl boyunca amansızca devam edecek olan istiklal ve bağımsızlık mücadelemizin de fitilini ateşlemiş ve nihayetinde vatanımız düşman işgalinden tamamen kurtarılmış, sonrasında ise Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu görmüştür.
Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır.
Atatürk gençlerden sık sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmiştir. O’nun şu sözü çok anlamlıdır: “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir."
Atatürk Türk gençliğini seviyor, onlara sonsuz bir güven besliyor ve Türkiye’nin istikbalinin onların ellerinde ve omuzlarında yükseleceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle en büyük eserim dediği Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmiştir.
"Ben 19 Mayıs'ta doğdum" diyen Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda emeği olan atalarımızı, vatan aşkıyla şehit düşmüş canlarımızı rahmetle anıyor, sevgi, hürmet ve minnetle yâd ediyorum.
Doğduğumuz günde kalmak, doğacak nesillerimize aydınlık günler bırakmak dileğimle...
Kalbi vatan için atan cesur düşüncelerin, geleceğe ışık tutan genç fikirlerin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.