Cuma'dan, bir Pazar günümüz var onu nasıl geçirelim diye düşünmeye başlarız. Önce hava durumuna bakıp ardından maç programlarını tararken, bir anda
"Bu hafta ne yapıyoruz "sesi ile kendinize gelirsiniz.
Sadece sizin değil evde herkesin bir pazarı vardır ve herkesin bir fikri vardır.
Mudanya, Trilye, Gemlik, Cumalı kısık, Göl yazı, Uludağ hepsi güzel ve gezilesi yerler ama defalarca gittik dersiniz.
En emeksiz ve bence zevksiz olanı Yarım Akıllı Kasap' ta dört pirzola yiyip bir bütün kuzu parası ödemek, ya da obezite teşvikçisi ABD'li keçi sakallı tavukçuya ya da benzerlerine gidip para ödemek için bile sıra beklemektir.
Ama Pazar bu ille de bir şey yapmalı!
Ben birkaç yıldır bu güne kadar ihmal edip göremediğim yakın yerleri tercih ediyorum.
Meselâ Gölbaşı'nda Dudaklı'ya giden Çınarlı yolu kaç kişi biliyor?
Meselâ Keles Gököz Natural Park'a ilk gidenlerdim ve şimdi Türkiye oraya akıyor...
Meselâ Orhaneli' nde saklı cennet Sadağı Kanyonu'nu baştan sonra yürüyüp, dergiye kapak yapmıştım ve dönemin Valisinden köprülerin onarılmasını istemiştim.
Meselâ Harmancık doğa evlerinin açılışına gittiğimde o sükunetin huzurunu iliklerime kadar hissetmiştim. Bu aralar yine gidesim var.
Meselâ Saitabat benim köyümdür. Ben çocukken o şelalenin tepesinde benekli alabalık tutmuştum. Mucizelere imza atan kadın dernek başkan yardımcısı Fikriye Hanım ana tarafından teyzem olur.
Meselâ Kumla Şahin Tepesine çıktığımda ABD li Coniler daha orada idiler.
Meselâ Uludağ'ın arka yüzünü yıllardır bilmezdim ama bir kez gördüm ve ilk bakışta tutuldum.
Bu Pazar günü önce Koca yayla bungalov evleri ne durumda diye baktım ve ardından Baraklı Köyü Göletine gitmeye karar verdim.
Baraklı içinden Uludağ'ın arka yüzüne doğru giderken doğa, sağda pırıl pırıl akan derenin etrafında en ünlü ressamların henüz ulaşamadığı renklerle sonbahar defilesi yapıyordu.
Birkaç kez durdum.
Elim deklanşöre gitmeden büyülenmiş gibi etrafımdaki mucizeyi izledim.
Bir elma ağacı yapraklarını dökmüş ama minik elmalarını dökmeye kıyamamıştı.
Cevizden biraz büyük birkaç elma kopardım ve yedim.
5 km sonra Baraklı Göletine ulaştık.
Birkaç şanslı aile piknik yapıyor, iki genç oltalarını atmış balık tutuyordu.
Uzaklardan kemençe sesi geliyordu.
Gözünüzün önündeki manzara İsviçre'den, Avusturya'dan İtalya'dan deseniz, dünyada ne güzel yerler var derler ama Bursa'ya 50 km. Baraklı'yı bilmezler.
Güzellikler doyumsuzdu ama biz hazırlıklı gelmediğimizden sadece gözlerimizi doyurup, ruhumuzu dinlendirdik.
Dönüş yolunda bilek kalınlığında akan bir artezyenin başında durup hem su içtik hem de yedeğime su doldurdum.
Böyle lezzetli bir suyu en pahalı şişelerde bile bulamazsınız.
Kafamı kaldırdığımda yol boyunda ama çit içerisinde nefis elmalarla dolu bir ağaç gördüm.
Kan şekerim beni günaha tahrik ederken "Abi elma toplayabilirsin" diye bir ses duydum. Aslan gibi , güleç yüzlü bir delikanlı bana bakıyordu.
"İki tane alabilir miyim" dedim
Bahçeden bir ses "iki tane değil istediğin kadar al" diye bağırdı.
Kim diye sordum.
Babam dedi.
Aslında biz buraya yazı yazmıştık "yiyeceğin kadar topla helal olsun" diye ama yazı kaybolmuş dedi.
Kendi elleriyle topladığı elmaları bize hediye ederken, bu su Uludağ'ın eteklerinden dört kilometre öteden gelir dedi.
Bize su verdin, elma ikram ettin ama hala tanışmadık dedim.
Ben Baraklı köyü Döllük mevkiinden Abidin Acar dedi.
Ben de kendimi tanıttım ve kiraz zamanı mutlaka gel diyerek beni yolcu etti.
Bir Pazar böyle geçti.
Siz yazıyı boş verin ama çektiğim fotoğraflara Bursa'yı ve Uludağ'ın güney yakasını yani arka yüzünü keyifle izleyin.