Sevdiğini kaybedince insanın yüreğinde kırk mum yanarmış...
Geçen zamanla mumlar birer birer söner geriye sadece bir mum kalırmış.
İnsanlar sevdiklerini yitire yitire yaşıyor, tarifi zor acıyla uslanıyor, akıllanıyor, bilgeleşiyor.
Eksik kalmanın, boşluğu dolduramamanın hüznünde; sardıkça kabuk bağlayan, hatırladıkça kanayan bir yarayı simgeliyor. Yaşadığın sürece içeride yanan tek mumun hüznü sevginin azalması veya unutmak için harcanan bir çaba değil, bir daha sesini duyamayacak, yüzünü göremeyecek olmanın sızısı, gideni geri getirememenin çaresizliğindeki kabulleniş...
Yaşamın gerçekliğinde, doğanın dayattığı kanunlarda; her insanın içinde yanan bir mum vardır!
Bu mumun ışığı ve sızısı anneye aitse; o ışıtan hüzün hiçbir zaman sönmez.
Herkesin bir annesi var, belki yakınında belki uzağında!
Benimde yanımda hissettiğim değer ile uzağımda olan annemi, acısı hafiflese de yerini derin bir boşluğa ve özleme bırakan o acımtırak burukluğu geçen yıllara rağmen hala yaşıyorum.
"Kızı olmayan anneye evladı olmayan anne" derdi annem...
Kız evladını koruyup kollamak, yetiştirmek daha zahmetli hatta hayatın en zor ve de en büyük başarısı diye tasalanan bir düşünceyle söylüyordu sanırım! Kim bilir belki de 22 senedir yaşadığı yerden endişeleniyor, yukarılardan bir yerden anne yüreği ile titreye titreye izliyor koruma iç güdüsüyle takip ediyordur!
"Küçükken düşerdim dizlerim kanardı, öpeyim de geçsin son beşiğim, tekne kazıntım, turfandam, lokum topağım derdin ve sen öpünce geçerdi. Sen gittikten sonra artık kanayan dizlerim değildi, kanayan yüreğimi öpeyim de geçsin diyen olmadı annem."
Çocuk anne karnına düşer düşmez, annelik duygusunu kazanır kadın...
O duygu emekle olgunlaşır, yeri doldurulamaz sevgi örneği ile duygusunu pekiştirir.
9 ay canında can taşıyan, kanından kan katan, doğuran anne; sütüyle besler, yedirir, içirir, yıkar giydirir ve büyütür.
Geceleri yarı uyur uyanık yatar...Gündüzleri aç mı, susuz mu, neşeli mi, üzgün mü diye düşünen, tasalanan insandır anne.
Çocuğu hastalanınca, başucundan ayrılmayan, hep diken üstünde duran kişidir anne.
Bebeği emeklerken yüreğini yere seren, yürürken elinden tutan, koşarken dizlerine kapak olan...
Zararlı davranışlardan sakınan, kötülüklerden koruyan...
Hayata hazırlayan ilk öğretmen, kanatsız melektir anne.
Gülücükleriyle coşan, gözyaşıyla kahralon, evladı için varolan...
Bitmek tükenmek bilmeyen "yegane hazinedir anne."
Kaç yaşına gelirsek gelelim, "anne"nin sıcaklığını hissetmek isteriz, şefkatine ihtiyaç duyarız. Hayatın her döneminde; her zorlukta, her engelde, kedere maruz kalan günlerde, sevince ait yarınlarda, muhtaç kaldığımız meleğin önüne dünyaları sersek hakkını ödeyemeyiz. O tek başına cenneti ayaklarının altına sermeyi başarmış kutsal bir görevin ana kraliçesidir.
Çıkarsız, koşulsuz seven o muhteşem insanın ilgi çekmesi için tek bir şaşaalı güne ihtiyacı yoktur!
Onun tek isteği sadece Anneler Günü'nde hatırlanmak değil, herzaman, her yerde, her yaşta sevildiğini sayıldığını, mutlu edilmek için uğraşıldığını bilmesidir. Çocuğunun sevinci ile umutlu, sağlığı ile huzurlu, sevildiği kadar gururludur anne...Evladına onca hizmet veren, kol kanat geren annenin tek ümidi ve dileği; saygılı, sevgi dolu, uyumlu, ailesine çevresine ve topluma faydalı bir birey olarak görmesidir. Çektiği zahmetin karşılığında aldığı gurur tablosu dürüst vefalı bir evlattır hakiki bir annenin başarısı...
Değeri ölçülemez olan varlığa verilecek daha büyük bir hediye yok, henüz keşfedilmedi! Her güne ait olması gereken değer duygusunu daha güçlü hislerle vurguladığımız bu günde, sadakatin en vefalı örneğini "anne" ile yaşadık anne ile öğrenmeye devam edeceğiz...
Süslenmiş bir pakete sığdırabileceğiniz; meleklerinize iyi bakmak, her zamankinden fazla ilgi, sevgi hediye etmek... Zamanınızın çoğunu onlar için tüketmek... Keşke dememek için daha çok sarılmak... Çünkü onlarsız gün gün değil, aylar kayıp yıllar anlamsız.
Bütün anneler yüreğinizden öpenleriniz çok olsun...
Dünya sizlerle anlamlı, cennet sizlerle taçlanacak!
"Anneler Gününüzü" sevgiyle tüm içtenliğimle kutluyorum.