Kendimi bildim bileli bütün doğrularımızı tek doğru olarak bilen, yeni doğrulara hep kuşku içinden bakan, bütün iyi şeyleri bizim düşündüğümüze ve yaptığımıza inanan, işimize gelmeyen gerçekleri dış güçlerin planladığına inanan bir toplum olarak yetiştirildik.
Kısacası itina ile sıfır empati kuran bir toplum oldurulduk.
Bir futbol oyununda bile bizim attıklarımız GOOOL , rakiplerimizin attıklarının adı MAALESEF oldu.
Oysaki; ikisinde de sadece top kale çizgisinin içine girmiştir.
Biz yenilmeyiz.
Hakem yendirir!
Biz kötü not almayız.
Öğretmen kötü not verir!
Biz siyaseti küçümseriz.
Siyaset yapana kötü de olsa biat ederiz.
Devletlerarası ilişkilerde oluşacak bütün sorunların tek sorumlusu öteki devlet, mağduru ve tek haklısı bizizdir.
Pazarlık masasına, olanların hepsi bizimdir diye otururuz ama sinek ikili ile rest çekerken gözleri seğiren acemi pokerci gibi sıfır olarak kalkarız.
Biz herkesle dostuzdur ama herkes bizim düşmanımızdır.
Sıfır sorun politikaları uygulayıp, sırf sorun batağına düşmeye bayılırız.
UEFA, Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul'da oynatma kararını aldığında doğru bir karar aldı deriz ve bu iklimi yaratanları kahraman ilan ederiz.
Aynı UEFA, biz milyon dolarlar harcayarak stadı yeniledikten sonra karar değiştirip, maçı Portekiz'e aldığı andan itibaren bizim gözümüzde artık bir Hristiyan kulübüdür.
Şampiyonlar Ligi futbol endüstrisinin en değerli ürünlerinden biridir.
Böyle bir marka değerini , PANDEMİ sürecini doğru yönetemeyen, aşı konusunda kendi demeçleri ile çelişen, sokağa çıkma yasağı olan bir ülkede oynatmazlar demek için biraz empati biraz da cesaret gerekir.
Formula F1 otomobil yarışları dünyanın en prestijli ve pahalı organizasyonlarından birisidir diye milyon dolarlar harcayıp pist yaptık iki yıl sonra çekildik.
Bu sene yeniden yarış takvimine girmek için yine milyon dolarlar harcadık ama PANDEMİ kriz yönetiminde yaptığımız fahiş hatalar sonucunda riskli ülke damgasını yedik ve bu yıl yarış takviminden çıkarıldık.
Kendimize bunlar neden değiştirildi diye bile soramayız.
Çünkü nedenlerini bal gibi biliriz ama kendimize itiraf etmekten korkarız.
Ülkemizde PANDEMİ doludizgin giderken, Avrupa'da alınan önlemlerle kontrol altına alındığını görmezden geliriz.
Alınan tedbirlerin uygulamalarında çifte standart uygulandığını ve duyarsız olduğumuzu biliriz.
Parklarda oturan insanların üzerine bekçileri salarız, ama maçların sonunda takımının bayrağını sırtına alanlar, meydanlarda nara atarken ne İçişleri genelgesinin ne de valilik tebliğinin hükmü vardır.
Devlet, parti tören ve cenazelerinde, şampiyonluk maçlarından sonra polisin gözü önünde yasaklar delinir, sokaklarda halay çekilir ama yumurta satan adamın tezgahı itina başına yıkılır.
Marmara Denizi, içine pompalanan pisliği midesi kaldırmaz ve kusmaya başlar ama belediye başkanları ve daha acısı İl Çevre Müdürlüğü ANORMAL bir kafa ile buna NORMAL diyor.
İşin aslı öyle çıkmıyor salya dibe çöküp Marmara Denizini öldürüyor ama bunlar göreve devam diyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi ülkemizde Tripot & Kamera ile düello krizine girildi.
Yapılacak tek bir şey var onu herkes biliyor ama kimse yapmıyor.
Çok değil sadece iki yıl kadar önceye kadar ona koruma tahsis eden ve VİP muamelesi yapan devletin görevi, iddia sahibinin kimliği üzerine tartışma açacağına iddialarını kanıtlarla çürütmek değil midir?
Bizi bu arabesk ilişkiler bitirecek.