İngilizlerin bulduğu oyun olarak bilinen futbol, sürekli bir dönüşüm içinde milyonların sevgilisi olmanın keyfini yaşıyor.
Futbol, İngilizlerin kanat hücum bindirmeleri ve uzun pasları ile konuşulurken, aslında savunmanın daha önemli olduğu İtalya'nın savunma sistemi kapı kilidi anlamına gelen catenaccio ile başarının anahtarı oldu.
Almanların asla taviz vermediği oyun disiplini, Hollanda'nın total futbolu ve elbette Güney Amerika ülkeleri Brezilya ve Arjantin'in "on numaralı" oyun kurucu ile fantastik oyun sistemi belirli dönemlere damga vurdular.
Bir dönem ise futbol oyununa ihanet olarak yaşandı.
Futbol oynamak için değil oynatmamak üzerine kurgulanmaya başlayınca futbolun en güzel meyvesi golün değeri anlaşıldı ve FIFA tarafından ataklara destek kurallar getirildi.
"Çanakkale Geçilmez" i saymazsak bizim hiçbir zaman bir oyun planımız olmadı diyebiliriz.
Orta sahayı geçmeyen bir oyun planına inşallah ve maşallah ilave edilerek, rakiplerin topa tuttukları kalemizin golden ırak olmasını dilerdik ama çoklukla delik deşik olurduk.
An itibariyle final oynama şarkıları ile gittiğimiz Avrupa Şampiyonasında 3 maçta 8 gol yiyip, 1 gol atarak sıfır puan alan bir takıma sahip olarak mazimizi inkar etmedik.
Bir aralar kıpraştık ama Milli Takıma alınan futbolcuların çoğu yerli milli değil, yabancı milli idi.
Avrupa liglerinde üst düzey takımlarda oynayan o çocukları seçmek yanlıştı demek istemiyorum.
O çocukların başına koyduğumuz adamlar yanlıştı diyorum.
Milli Takımda bir kupası bile olmayan adamlara İmparator, Paşa, Filozof derseniz adamların aklını başından alırsınız.
Kendi yarı alanında top çevirerek, olağanüstü(!) istatistik yakalayan ve bazen kalecisini yakan ama doksan dakikada rakip kaleye bir isabetli şut çeken oyun sistemini Avrupa bunu oynuyor diye yutturan Aykut Kocaman hala takım çalıştırıyorsa,
İletişim tarzı ve bilimselliği eski roma döneminde kalmış Tolunay Kafkas'tan milenyum futboluna oyuncu yetiştirmesi bekleniyorsa,
Bir saat konuştuğu halde tek bir cümlesi anlaşılamayan bir Teknik Direktör ile Avrupa'da yetişmiş futbolcuların motive edileceği düşünüyorsa,
Geçmiş olsun!
Son yılların en güzel ve keyifli futbol organizasyonunu ve harika maçlar izledik.
Bizim dışımızda herkes doğru futbol adına bir şeyler yapmaya çalıştı.
Bizim çantada keklik gördüğümüz takımların oyun anlayışı olarak bizi fersah fersah ilerde olduğunu gördük.
Hangisini sayayım ki; zaten favoriler dışında Belçika, İsviçre, Danimarka, Avusturya, Galler, Çekya ...
Bir tek biz hiç yoktuk!
Farkında mısınız?
İlk maçtan itibaren futbolun eski bütün sistemleri özümlenip, hızlı, güçlü, rakibe boş alan bırakmayan, dikine oynanan futbol izledik ve bunu en iyi yapan iki takım final oynadı.
Finalde kupayı daha çok isteyen İtalya ile İngiltere yenişemedi sonucu penaltılar belirledi.
İtalya kupayı evine götürdü.
Bu turnuvada oynanan futbolu biz bu Teknik Direktörler ile 50 yıl daha oynayamayız.
Yunanistan en kötü futbolun oynandığı 2004 Avrupa Futbol Şampiyonasında anti futbol ile şampiyon olurken, başlarında ünlü Alman Teknik Direktör Otto Rehhagel vardı.
Yani ben varım derken önce Yunanistan'ı geçeceksin.
Şimdi evimize dönelim ve top bizde kalmalı diye karşı kaleye hiç şut atmadan paslarla maçı bitirip seyirciyi uyutmaya devam edelim.