Hakkı GÜLEÇ
Bu fotoğraf insana çok şey anlatır.
1970'lere kadar olan sürede ayakkabılarımız daha çok tamire gider, giysilerimiz yamanır, bakır kaplarımız kalaylanırdı.
Yazın çoğunlukla naylon ayakkabılarımız vardı.
Bayramlarda alınan kışlık ayakkabılarımız, potinlerimiz uzun süre giyilir gerektikçe tamir edilirdi.
Bir de Amerikan bezi, ya da kaput bezi dediğimiz, doğumdan ölüme her şekilde kullanılan 220 eninde, 30-50 metrelik beyaz renkte %100 pamuk ve oldukça sık dokunmuş dayanıklı kumaşlar vardı.
Kaput bezinden neler yapılmazdı ki?
Yatak örtüsü, çarşafı, yastık kılıfı, yorgan şiltesi, üzeri işlenmiş perde vb ev tekstili olarak kullanılırdı.
Annelerimiz kaput bezlerini bakkallarda satılan çeşitli renkte yüzer gramlık toz çivit boya ile gaz ocaklarında kaynatır renkli kumaş elde ederdi. Bu kumaşlardan dikilen "İşlik" yada "mintan" dediğimiz gömleklerimiz ve kısa pantolonlarımızı giyerdik. Alman Singer dikiş makineleri evin en temel aracıydı.
Yolda sokakta sıkça gördüğümüz ceket ve pantolonlarının dizi, dirseği ve arkası yamalı ve kasketli yetişkin insanlarımız vardı. Onlar seyyar satıcı, işçi, köylü ve işsizlerdi.
Her şeye rağmen Atasından öğrendiği gibi örnek olmak için şık giyinen memurlarımız, saygı duyduğumuz, çekindiğimiz öğretmenlerimiz vardı.
Ve onlar cumhuriyetin kuruluş yıllarında Anadolu aydınlanmasını gerçekleştirmek idealindeydiler.
Cumhuriyet rejimi onlara çok değer veriyordu.
Belki 1970'lere kadar bir devlet memuru emekli ikramiyesi ile bir ev alabilir, maaşı ile bir aile rahatlıkla geçindirebilirdi.
Moda yaygın olmadığından örtünmek için giyinilirdi.
Yemek kaplarımızın tümü de kalaylanmış bakırdandı. Kalaysız kapta yemek pişirmek insanı zehirlerdi.
Çoğunlukla roman vatandaşlarımızdan oluşan kalaycı ekipler mahallelere ayda bir uğrarlardı. Onların tezgah açarak ocak kurduğu yere mahalleliler kap kaçaklarını sıraya koyalardı.
Çoğunlukla ahşap cumbalı ve küçük de olsa bahçeli evlerden oluşan sokaklarda herkes birbirinin külüne muhtaçtı.
Komşuların birbiriyle yardımlaşması, iyi günde kötü günde bayramda, seyranda görüşmeleri oldukça yoğundu.
Acı ve tatlı günler paylaşılırdı.
Buzdolapların ancak 1965 ve sonrası yaygınlaşmasına kadar evlerde tel dolaplar vardı.
Bir sokakta, birkaç evde buzdolabı varsa komşular o evden buz isteyebilir ya da bir, iki günlüğüne buzluğa koymaları için çiğ etlerini verebilirlerdi.
En kıymetli ve kutsal olan ekmekti.
Herkes ekmek parası için çalışırdı.
Yere düşmüş bir ekmek parçasını alır, üç kere öper ve bir duvar kenarına kuşlar, kediler için bırakır böylelikle sevap kazanırdık.
Ekmeğin ayak altında kalması, basmak çok günahtı.
Lise dönemine kadar tatillerde gittiğimiz Torosların zirvesinde konumlanış Antalya'nın Akseki İlçesi Fakılar mahallesinde anneannemize giderdik.
O yalnız da yaşasa evin geleni gideni hiç eksik olmazdı.
On yıl önce bir vakfa bağışlanarak müze haline getirilen o evimizi ziyaret ettiğimde sergilenenler sanki benim hayatımmış hissine kapılırım.
Bugün Akseki yaşamında eski yaşamdan izler devam eder.
Bazı evlerde undan imece usulü yufka ekmeği yapılır, kilerlere stoklanır ve yemek öncesi nemli tülbent içinde yumuşatılır, dürüm yapılmaya devam edilir.
Yufka ekmeğin içine lor peynir ile yapılan dürüm, çay ile kahvaltı en sevdiğimizdi.
İletişim sistemi deyince bir ilçe içerisinde ancak çok az ev sadece merkez santral vasıtası ile görüşme yapılabilirdi.
1980'lere kadar tüm ülkede şehirler arası görüşmeler için postane aranır görüşülecek numara kaydettirilir, artık yoğunluk durumuna göre en erken 30 dakikada geri dönüş olabilirdi.
Tüm bu zorlukların farkında olmayı bırak "şehirler arası görüşebiliyoruz" diyerek teknolojiyi övebiliyorduk.
Ancak kişiler arası iletişim, yardımlaşma dayanışma bugüne göre çok daha sağlıklı ve daha yoğundu.
Çoğu evlerde yanan sobaların etrafında evin en büyüklerinin anlattığı masallar sayesinde hayal dünyası gelişenler, yetişkinlik dönemlerinde yepyeni buluşlara imza attılar ve meslek hayatlarında oldukça yaratıcı fikirler geliştirdiler.
Çocukluk dönemlerinde anlatılan masallar, paylaşılan öyküler ve daha edilen sohbetler sayesinde gelişen hayallerimiz, kültürümüz daha dayanıklı ruh hallerimiz sayesinde yaşamlarımız daha dolu ve anlamlıdır.
Şimdi hangimiz, kaç gün ya da saat cep telefonsuz, bilgisayarsız televizyonsuz durabiliriz?
Onca gelişmiş iletişim sistemlerine rağmen her biri bir odaya çekilmiş aile bireyleri arasında iletişimin eskiye göre daha sağlıklı olması zorlaşsa da durumun farkında olanlarımız yine de hem gelişen teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanırken hem teknolojinin devre dışı kaldığı anların tadını çıkartabilmektedirler.
Bir ayakkabı tamircisi Nebi ustamızın bize hatırlattığı geçmiş yaşam öykümüzden kesitleri kaleme alarak tarihe bir not düştük.
"Ayakkabı Tamircisi Nebi Doğanay- AKSEKİ" fotoğrafını ölümsüzleştiren Adem Çetin'e teşekkürler...