Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İstanbul Valiliği’nin ortaklığında Ayasofya'nın pardon, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi tam adı bu. Tarihi anıtın en kapsamlı restorasyonu 3 hafta önce başladı.
Bu kadar kapsamlı bir restorasyon en son, yaklaşık 450 sene önce aslen İsviçreli, İtalyan Fossati Kardeşler tarafından, 2.Abdülmecid döneminde yapılmıştır.
Ülkemizde restore edilen yerlere bakınca tabi, haliyle büyük bir korku sarıyor hepimizi.
En son, Kız Kulesi faciasından sonra umuyorum bu tarihi eser de yeni dönemde yapılan evlere benzemez.
Çünkü restorasyon demek bir şeyi yıkıp yeniden yapmak değil, yani restorasyonu kentsel dönüşümle karıştırmayalım.
Öncelikle restorasyon şudur;
Yapının hasar alan, tahrip olan, mevsim şartları veya doğal afetler yüzünden zarar görmesinden kaynaklı yapının yeniden yapılması değil, bakın; eserin doğal şeklinin bozulmadan, tarihi havası bozulmadan tekrar onarılması, gerektiğin de ise, o tarihi eserin yine bozulmadan tekrar yapılması restorasyondur.
Ayasofya Cami'nde başlayan bu kapsamlı restorasyonda 3 hafta önce başladı.
3 gün önce de restorasyonda ikinci etaba geçildi. Etap etap, devam edecek bu restorasyonda, görevli bilim kurulu üyelerinden mimar İhsan Sarı, bu restorasyonun ne zaman biteceği hakkında bir bilgi vermedi.
Ancak, tecrübelerine dayanarak iki nesil süreceğini söylüyor. O da yaklaşık 50-60 yıl ediyor.
Uzun yıllar devam edecek olan çalışmalarda Ayasofya Cami’nin türbeleri, çatıları, minareleri, içi detaylı bir şekilde onarılacak hatta gerekli görürlerse bir minare sökülüp geri yapılacakmış. Fakat, bu konu henüz daha karar aşamasındaymış.
Restorasyona başlamadan önce en önemli şey ise bu karar aşamalarıdır. Önce eserlerin neden bu kadar yıprandığını gözlem ve teknik ile saptamak gerekir.
Su haznesi kırıldıysa nasıl kırıldı?
İnsanlar niçin o su haznesinin içine ayakkabılarını koydu?
Ya da İmparatorluk Kapısı’nı kim neden yedi?
Tabi tabi, yediler kapıyı. Neredeyse 1500 yıllık Bizans Dönemi’nden kalma koca İmparatorluk Kapısı’nı dişlediler.
Zamanında merak edip bakmıştım, niye yer bir insan kapıyı diye.
Kutsal sanmış, o yüzden yemiş.
Ayasofya müzeden camiye çevrilir çevrilmez, “Bura kutsal yiyelim şu kapıyı” diye yemişler yahu kapıyı.
Fakat hangisine şaşırsam bilemedim?
7/24 kamera ile izlenen Ayasofya’nın kameralarının hiçbir şey bulamaması mı?
Ya da imparatorluk kapısının dişlenmesi mi?
Hangisi daha garip bilemiyorum.
Tabi ben bunları saptamaktan bahsetmiyorum. Bunlar teknik ve gözlem ile olacak iş değil.
Onlar kamera kayıtları, ağır yaptırımlar ile gayet saptanabilecek durumlar.
Restorasyonun asıl, teknik ve gözlem kullanarak saptayacağı şeyler şudur; çalışmalara başlamadan önce eserin güneşin altında, yağmur, kar yağdığında, dış etkenlerin ve bunların yanında doğal afetlerin eseri ne kadar etkilediğini saptamalıdır.
Bunlar yapılmadan bir restorasyona başlanırsa şayet, hasar nedeni ortadan kaldırılamaz. Tahribat büyür.
Bunlara ek olarak harcanan zaman ve emekte boşa gider.
Bu nedenle, restorasyona başlamadan önce kesinlikle sıkı bir çalışma yapılması gereklidir.
Ayasofya’nın bu kadar kapsamlı bir restorasyona girmesinin nedeni, siyasi ve ulusal çıkarda bir şey değilse, beklenen şiddetli Marmara Depremi’dir.
Şimdi siz de bana; “Amma paranoyaksın ha! Komplo teorisyenliğini bırak…” diyebilirsiniz.
Ama Ayasofya 1486 yıllık bir tarihi anıt.
Yüzyıllar boyunca Ayasofya için devletler karşılıklı bir soğuk savaş içindeydi. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi bu savaşı bitirmedi, hala devam ediyor.
Bundan dolayı, Ayasofya'nın önemi büyüktür.
Bu kadar önemli bir yapının her metrekaresinin, her taşının, restore edilirken düzgünce edilmesi gerekir.
Bunu üstüne basa basa söylememin nedeni şu görüntülerdir;
Süheyl Bey Cami
Mimar Sinan Külliyesi
Hatay Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Roma Mozaikleri
Maalesef restorasyon işinde mükemmeliz diyemiyorum. Umarım Ayasofya’nın restorasyonu yukarda mahvedilen eserler gibi olmaz, tam anlamıyla restore edilir.
Türkiye'de, Türk topraklarında, nesiller boyunca ayakta kalmaya ve devam eder.