Hayatta kalmanın sürdürebilmesi, hayatta kalmak ya da var olmaya devam etmek yeteneğine “BEKA” diyoruz.

İnsan için korunma, barınma, beslenme ve üreme kişisel “BEKA” sı için yeterlidir.

Toplumun “ BEKA “ sı için hukuk, adalet, eğitim, üretim, paylaşım, refah ve güvenlik esastır.

Bir ülkeyi korumak orduyla, tankla, tüfekle olur ama bütün bunlar  “ BEKA “ için yetmez.

Ülkenin “BEKA “sı kişisel ve toplumsal bütün dinamiklerinin yanı sıra güven ve istikrar gerektirir.

PANDEMİ sonrası bütün dünya ülkeleri durumlarını yeniden gözden geçirip pozisyon alırken, biz BEKA ‘nın tanımını bile güncellemeden yola devam etmeyi marifet sanarak geleceğimizi karartıyoruz.

Her eleştiriyi BEKA ‘ya darbe vurmak gibi algılayan, olayı BEKA’ ya bağlayan anlayışın yerini, yönetimlerin adaletine güvenmenin, üretime destek vermenin, adil paylaşımın ve toplumsal refahı sağlamanın alması gerekir.

Attığınız popülist adımlarla belki dünü, bugünü kurtarırsınız ama geleceğin BEKA sını tehlikeye atarsınız.

Bu konuyu biraz açalım.

Güçlü devlet olabilmek için güçlü bir ekonomiye sahip olmanız gerekir.

Borç veren talimat verir, borç alan talimat alır.”

Uluslararası ilişkilerde kural koyucu olmanın ya da dikte edilmenin formülü budur.

Güçlü ekonomi yatırım, istihdam, üretim ve ihracat gerektirir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde dediği “ Konutlardaki doğalgazın yüzde 75'ine, elektrikte de birinci kademe tüketimine yüzde 50 sübvansiyon uyguluyoruz. Daha açık bir ifade ile 100 liralık bir doğalgaz faturasının 75 lirasını vatandaşlara yansıtmadan direkt kaynağında biz karşılıyoruz” sözü doğrudur ama bu sübvansenin maliyetini üreten sanayicilerden karşılamak yanlıştır.

Buna karşılık muhalefetin “ Doğalgaz ve enerjiye yüzde 200 zam yapıp, yüzde 75 ini karşılıyorsunuz” sözü de enerji gerçeğini bilmemesi ve ekonomiden bihaber olması demektir.

Bu anlayışlarla umut olunmaz.

Küresel olarak ekonominin çok kırılgan olduğu bu dönemde üretimin aktörleri pamuklara sarılmalı ve desteklenmelidir.

İşletmelerin şalter indirmeden devam ederek az zararı kâr saydığı bir dönemden geçiyoruz.

İş aleminde son zamlardan sonra, ekonomi kurmaylarının tek hedefi sanki marifetmiş gibi dövizi sabit tutmak olunca bu ters makasa daha ne kadar dayanabiliriz hesapları yapılıyor.

Üretimin iki aktöründen biri olan sanayicinin bezdiği, çalışanın işsizlik korkusu ile yaşadığı filmin sonu BEKA ile bitmez.

Devlet İş İnsanlarının ve özellikle ihracat yapanların gücünü korumak zorundadır ki dünya liginde rekabet edebilsinler.

Dövizin baskılanması sonucunda sektörümüz üretim yapamaz hale geldi. Konfeksiyon üreticileri DOLAR & EURO parite kıskacında kıvranıyor.

Öte yandan ihracat yaptığımız firmalar,  fiyat güncelleme talebimizi gündeme almadığı gibi Kuzey Afrika ülkelerinde, Bangladeş, Endonezya, Malezya’da alternatif üretici aramaya başladılar.

 STA yaparak Mısır’ı Avrupa’nın tekstil üretim üssüne dönüştürme hesapları yapılıyor.

Geçen yıla kadar dünyadaki ZARA mağazalarında yüzde 80 Türk üreticilerinin ürünleri satılırken, bugün oran yüzde 10 lara kadar düşmüştür.

Türkiye’de bürokratlarımız,  dış işlerinde ilgili birimlerimiz bunu tespit edebilirler ve hatta süreci takip ederek şimdiye kadar rapor etmeleri gerekirdi

Gücünü kaybedenin pazarlık şansı olmaz.

Bir kış evlerde doğal gaz ve elektriği ekonomik kullanıp, sıkı giyinmekten insanlara bir şey olmaz ama fabrikalarda şalter indiği zaman devletin sübvanse ettiği doğalgazı da ödemeyecek duruma gelirler.

Avrupa bunu yapıyor yoksa bu güneşe kar dayanmaz.

Bunun yanı sıra GV , KV , ÖTV, KDV ve diğer vergilerden mahrum kalan bir bütçeden BEKA çıkar mı?

İçi boş hamaseti ilke edinip iktidarı ile muhalefeti ile hassas bir dönemden geçtiğimiz dönemde akıl yolundan ayrılırsak BEKA hayal olur.