Dünya'da yaşamın evrimsel tarihi, yeryüzünde yaşamın kökeninden, günümüzden yaklaşık 4,5 milyar yıl önceki bir tarihten, bu günümüze kadar uzanmaktadır.
4,5 Milyar yaşındaki Dünya'mızda insanlık tarihi ise dini inançlarımıza göre 7 bin yaşındadır ama bazı kaynaklarda Adem'in 95 bin yıl önce topraktan yaratıldığı yazmaktadır.
Bilim ise insanlık tarihini 200 bin yıl eskiye götürmektedir. Homo sapiens ile bundan yaklaşık 250-300 bin yıl önce ortaya çıkan Neandertal'in uzunca bir süre dünya üzerinde birlikte bulunduğu ve bu iki türün birbirleriyle olan etkileşimleri sonucunda insan kimliği ortaya çıkmıştır.
Binlerce yıldır tartışılan bu konuda hüküm verecek bilgim yoktur ama 60 yıllık yaşamımdan aldığım zaman kesitleri, milyar yıldır kendini bozmadan idare eden dünyaya son nesil diye düşündüğüm insan ırkının son bir asırda yapılan zulüm ve kırımın ifadesi olarak ürkütücüdür.
Y ve Z kuşakları ne demek istediğimi elbette anlayamaz.
X Kuşağı anlasa da yanlış anlar.
Hep birlikte Evliya Çelebi'nin yaklaşık 4 asır önce anlattığı Bursa'yı hatırlayalım mı?
Evliya Çelebi, 23 bin haneli, sokaklarında 2060 çeşmesi, 17 tane Uludağ'dan beslenen pınarı olan, kaplıcalarından şifa akan bir Bursa anlatıyor.
Evlerin bahçeleri, hatta sokakları bile meyve ağaçları ile bezenmiş Bursa düşünün.
Bahçelerinde her türlü meyve ve sebzenin adeta fışkırdığı bir Bursa...
Hani sadece kendi kendine değil Marmara bölgesine yetecek bir Bursa'dan söz ediyorum.
İstanbul'daki saraylarda Sultanların içtiği suları serinleten buzların bile Uludağ'dan katırlarla taşındığı Bursa'yı anlatıyor Evliya Çelebi...
Benden 3,5 asır önce yaşayan Evliya Çelebi'nin Bursa için anlattıklarının yüzde 80'ninin tanığıyım.
Ama ben sadece yarım asır geriye gidip 1960'ların Bursa'sını anlatırken yeni neslin insanları bu günkü tabloya bakarak inanamıyor.
Dünya'yı, ülkemizi, şehirlerimizi yıldırım hızıyla eskitiyoruz kirletiyoruz hatta yok ediyoruz.
Çok değil kırk yıl önce klima gazları ile deodorantlar fıs fıs yapsın diye gereksiz kloro floro karbon gazı içeren ürünler kullanmayın ozon tabakası delinecek ve küresel ısınma olacak dediklerinde "O ne la" diyenler bugün mevsimlerin nasıl değiştiğine, göllerin, akarsuların kuruduğuna ve kuraklığın Anadolu'yu tehdit ettiğine şaşırmasın.
Bugün ülkemiz, özellikle güney bölgelerimiz alevler içinde yanıyor ve ormanlarımız içindeki bütün varlıklarla can çekişiyor.
Orta Anadolu'da ve Akdeniz'de aylarca tek damla yağmur yağmadığını ve toprak üzerindeki bitkilerin adeta birer kibrite dönüştüğünü ben sadece on gün önce bayramda öğrendim.
Ve ardından iyi yürekleri dağlayan ve kahreden yangınlar geldi.
Önce duruma hakim olup bütün enerjimizi yangınları söndürmeye harcamamız gerekirken, ilgili bakanların ilgisizliği ve bilgisizliği, sosyal medyada bilgi kirliliği ve klavyeden rövanş alma savaşları uğraşmak akıllı insan işi değildir.
TSK'nin helikopterleri neden donatılıp seferberliğe katılmıyor dedik sadece kendimiz duyduk.
Mevcutta su tankı yok ve bağlantı aparatı yok diyenin ağzına biber sürerim.
O sorun Bursa'da iki günde çözülür.
Keşke bir itibar uçağımız eksik olsaydı da; onu yerine üç beş tane yangın uçağımız olsaydı.
O zaman ormanlarımızın ve içinde yaşayan canlıların hayatı kurtulurdu.
Yangın olmadığında yatıyorlar diyenlere siz orduyu her gün savaşmak için mi istihdam ediyorsunuz ya da araçlarınıza kaskoyu her gün kaza yapmak için mi yaptırıyorsunuz diye sorasım geliyor.
Ha bir de SBK'yı yani eski ayakkabı boyacısı çökmeci SaBıKa 'yı THK'nin Yönetim Kurulu'na ve THK Üniversitesi Mütevelli Heyeti'ne atayanı öpesim geliyor.