Çileli, yarım, titrek bir ses,
İçli içli yakan ağıt gibi.
Ve ciğerler sökülür, ben iptal!
Düşündükçe nefesim kesiliyor,
Boğazımda bir kördüğüm,
yutkunamıyorum!
Ruhumun boşluğu bu kesinlikle.
O ara duygu koyuyor kalbe,
Sonrası gözyaşı zaten.
Dibine oturup hıçkıra hıçkıra ağlasam,
Ağlamakla da şu an mutlu olabilirim diyorum.
Çünkü; ben huzuru bir tek senin ağır işçi dizlerinde, kanatsız çırpınan yüreğinde; evladımı kucağıma aldığım o ilk masumiyette ve senden aldığım analık duygusunda buldum, yaşadım.

Annen gidince; yüzünü yıkadığı sabun, saçını  taradığı tarak küsüyor!
Başının altına koyduğu yastık, üzerini örtüğü yorgan küsüyor!
Annesiz pişen aş, tabağındaki yemek, elindeki kaşık küsüyor!
Baharın çiçekler, yazın güneş, hazanda yapraklar, kışın kar küsüyor!
Gündüz güne, gece aya küsüyor!
Bağın bahçen, ekinin harmanın, yerin yurdun küsüyor!
Evin barkın, yanan ocak, bacadan tüten duman küsüyor,
Dağlar, ovalar, yaylalar, ormanlar küsüyor!
Akan çeşmeler, kuş sesleriyle şenlenen ağaçlar küsüyor!
Geçmiş; zamansız gidişlere, gelecek yarınlara küsüyor!
Annen gitmişse; her yer el oluyor, yel oluyor, yol oluyor, gurbet oluyor.

"Gözyaşlarım seni bana geri getirseydi, gözpınarlarım kuruyana dek ağlardım."
Bu sözü yaşamın kitap kapağına yazdığım gün içimdeki çocuk büyüdü annem...
Toprağın altında anneler üşümez mi, acıkmaz mı, üzülmez mi, özlemez mi sorusunu sorarken, 
yavrularından başka hiçbir dünyası olmayan anne üşümezdi, açıkmazdı, üzülmezdi, özlemezdi elbette diye ağlayamamanın verdiği kabullenişti bu söz.

Giden anneyi geri getirebilecek kadar gözyaşı yoktu gözlerde, yetersizdi yetemiyordu!
Dokuz ay karnında taşıdığı cana can katan, doğuran, karşılık beklemeden ak sütüyle doyuran, hastalandığında başucunda bekleyip uykusuz gözlerini merhem yapan, evladıyla yaşadığı her anını kutsallığına harmanlayan, hatalarında bırakmayan, yanlışlarında bile kendince çözüm bulan, tamir edip onaran ve çocuğuna yansıtmayan tek kişidir anne.
Beni her an her yerde sadece annem düşünür diye başlayan cümleler asla yetmiyor, annenin ve anneliğin kıymetini anlatmaya...
Var mıdır anne kadar önemlisi anne kadar değerlisi?
Anneliğin özü ‘’emek, vefa" duygusu, dünyanın en yaşanılası, en yüce, en muhteşem lütfu olan koruma iç güdüsü hangi canlıda var?
Bir annenin varlığı, en büyük aşktır çocuğuna…

Hiç kimsenin vereceği sevgi yetişemez anne sevgisine.

Hiçbir ilgi anne şefkâtinin yerini alamaz ve asla beklenemez hatta kıyaslanamaz.
Hayatımıza kim girerse girsin bir gün farklı koşullarla değişik sebeplerle yine hayatımızdan birer birer çıkıp gidiyor.Kimsenin yeri anne kadar sağlam olmuyor, onun kadar sevemiyor, onun kadar önemsemiyor, onun kadar düşünemiyor. 

Hayatta değerli ve güzel olan şeylerden birkaç tane olabiliyor ama dünyada herkesin bir tane annesi kendine özel oluyor, güzel görünüyor.
Bir boğaz eksilsinde "burada arpa unundan ekmek yiyeceğine gittiği yerde buğday unundan ekmek yesin diye daha 13'ünde gelinlik yerine basma entari giydirilip gelin edilen" cefakâr, fedakâr annem; biyo-psikososyal gelişimi tamamlanmadan "yetişkin" rolüne bürüldürülmüş ve çocukluğu kendinden çalınmış annem; yaşadığı tramvaları, üzüntüleri, bilişsel ve toplumsal gelişimden mahrum kalmanın hezeyanlarını iliklerine kadar yaşamış savaşçı annem, benim için çok özel ve güzeldi.
Hiçbir kız çocuğunun reşit olmadan evlenmemesi gerektiğini her defasında vurgulayarak hayıflanarak, genç hayatların sekteye uğramamasını dillendirerek gitti!

Bütün zorlukları mücadeleci ruhuyla, saf duru kalmış kalbiyle aştı.
Herşeye rağmen hep tatlı dilli, şen sözlüydü.
Suratı asık insan gördüğünde "yemeye ekmeğin, içmeye suyun yoksa güler yüzünde mi yok" derdi.Güler yüz anneme güven verirdi, davranışın samimiyetini yine içten gülümsemede bulurdu.

Nasihat değil de birebir örnek olmak için olsa gerek ki, bir söyler beş gülerdi. Anneler çocuklarına kendi kanatlarını takıp uçmayı öğretmeden gitmezdi.

Tek başıma kırık kanadımla uçmayı öğrendim de, hala bu yaşta annesizliğin açtığı derinlikleri aşamadım.
Çocukluğumun hediye paketlerine, şen yüzünü sakladığım, hala sevgisiyle yaşadığım kadın; anılara ait albümleri karıştırdım ama ikimize ait bir fotoğraf bulamadım. Bulabildiğim tek şey öğrettiklerinin ömürlük olması,üzüntüm ise bir fotoğraf karesine sığamayacak kadar çok erken gitmiş olman.

Gözlerim dolu, yüreğim buruk, benliğimi sitemler hapsetmiş lakin, ağlamayacağım.

Biliyorum ağlarsam üzülürsün, burnunu çekip durma diye kızarsın.

Beş kuruş paran varsa onu bile güler yüz için harca lokum topağım derdin ve ben bugün paramı gülmek için harcayacağım.

"Beni benden daha fazla düşünür yaşar annem" diyen evlatlar…
Günler ve geceler birbirinden ayrılmaz.Günlerin tamamında emeği sinesinde çoğaltan, koruyup kollayan meleklerin çocuklar için gönderilmiş birer armağan olduğunu bilerek davranmalı, sevgi ve saygının en nadide köşesine anneler oturtulmalı, göz pınarları kuruyacak kadar göz yaşı dökmeden kıymetleri bilinmeli, hergün bir önce ki günden daha çok öpüp koklanmalı sarılmalı.

Başımızın tacı anneler, gönlümüzün sultanı anneler, beyaz kanatlı varlıklarımız...
Eviniz lokum tozuyla yıkansın, sofranız güllerle donansın, gününüz kutlu olsun, günleriniz evlat kokusuyla geçsin.

Sevgim, saygım, kalbim sizlerle...