Yarım asır önce Çekirge'de yaşayan, Bursa Atatürk Lisesi'nde okuyan 16 yaşlarında, ağır kekemeliği ergenlik başlangıcı ile atlatmış ama heyecan yaptığı zaman tekleyen, tekledikçe gerilen, gerildikçe sinirlenen bir çocuktum.
Bu nedenle yaz aylarında bütün arkadaşlarımın çalıştığı, Keskin Ailesinin sahibi olduğu ve işlettiği Çekirge Hünkar Otel'e çok istediğim halde başvuramadım.
Çekirge bir gün acı bir sela sesi ile sarsıldı.
Benim yaşlarımda olan Demirci Otel'in veliahtı sayılan Ahmet Sezal, guatr ameliyatı için yattığı masada hayatını kaybetmişti.
Ahmet, Demirci Otel'in sahibi Selçuk Sezal'ın yeğeni ve Albay Mustafa Sezal'ın oğluydu.
Selçuk Sezal'ın Gülseren, Fatoş, Ferda, Arzu adında dört küçük kızı vardı.
Otelin bütün yükünü Ahmet çekerdi ve Albay babası tayin sebebi ile ülkeyi dolaştığı için otelde kalırdı.
Adapalas Mustafa Sezencan, Metin Ünlügüzel, Halit, Mustafa Yürüten ve diğer arkadaşlarla Ahmet'i ebediyete uğurladık.
Bir süre sonra yaz tatili başlayacaktı.
Mustafa bana "Demirci Otelinde çalışır mısın?" dediğinde ilk olarak aklıma konuşurken teklediğim geldi.
Ama onun ısrarı ile -özelliklerini sonradan öğrendiğim 32 odalı 60 yataklı, konaktan bozma, odalarında duş, WC olmayan, iki termal özel banyosu olan- Demirci Oteli'ne işe girmek için gittim.
Selçuk Sezal'ı Çekirge' deki herkes gibi ben de tanıyordum ama karşılıklı hiç sohbetimiz yoktu.
Nasıl olsun ki?
O Çekirge' nin anlı şanlı Selçuk Ağası... Ben ise kavruk lise öğrencisi bir çocuktum!
Ağa derken hem cebine hem bileğine hem de yüreğine Ağa idi.
Boylu poslu, pala bıyıklı, yakışıklı kartpostaldan fırlamış gibi adamdı.
Züğürt, yancı, kumarcı, alemci değildi.
At yarışına merak ettiğinde oyun oynamadan at satın alan bir adamdı.
Bu merak ile aileden gelen Küçük Balıklı'daki çiftliğinde at bakardı.
Balıklı'da birkaç kişi nasiplensin diye fışkıran tertemiz artezyen suyu biriktirdiği havuzda kerevit (tatlı su ıstakozu) besler ihraç ederdi.
Şoförlükten bıktım diye sızlanan Nuri Baba'ya gıcır gıcır 55 model chevrolet dolmuşun peşinatını ödeyerek "Kalanını çalışarak öde ağnadın mı diyerek yarı ortak yaptığında, Nuri Baba mutluluktan çocuklar gibi ağlamıştı.
Hürriyet'te Soğukkuyu mahallesinde bir göçmen vatandaşa yoğurt imalathanesi açarak Sezal Yoğurtları'nı Bursa ile tanıştırdı.
Bir gün otelin karşısına park etmiş kamyonu gördüğümüzde; "Buraya kamyon mu çekilir?" diye isyan ederken "O bizim kamyon... Nuri abinin fabrikadan ilçelere gazoz çekeceğiz ağnadın mı?" dedi.
Eski Çekirge'yi bilenler bilir...
Bıçkın adamların yurdudur.
Arada ihtilaf çıkarsa Selçuk Ağa başta olmak üzere Aşıklar Bekir, Atom Mehmet Kahya Nüzhet'in kestiği racon Yargıtay kararı gibi kesindi.
Bu alemin okumuşları ise başta rahmetli Mutlu Otel Ziya Mutlu, Işık ve Sönmez Uğurtuğ, Kemal Efe gibi ağabeylerimizdi.
Otelden içeri girdim.
Göz göze geldik ve bana bir iki soru sorduktan sonra Gönül Yengeme baktı "Geç resepsiyonun masanın arkasına göreve başla ağnadın mı?" dedi.
Gönül yengem de beni süzüp sımsıcak sesiyle "Pek de temiz yüzlüsün hoş geldin aramıza..." dedikten sonra "Bak oğlum Selçuk abin sert görünür ama kalbi temizdir. Sana çıkışırsa küsüp gitmek yok. Bana anlatırsın ben hallederim... " diye konuştu ve sonsuza dek ablam oldu.
Ve beni ben yapan Demirci Oteli günlerim başladı.
Otelin toplam kadrosu dört kişi idi.
Gececi İsmail abi...
Bir deri bir kemik olduğundan lakabı kuru olan Muzaffer Abla, banyoların temizliği ve çarşafların yıkandığı çamaşırhane sorumlusu...
Artvin Murgullu olmakla övünen Cahide abla...
Üç kişiye "Genel Müdür" olan ben...
Çardak restoranın fırtına gibi estiği yıllar idi.
Ondan özenen Ziya abi, Çardak Restoranın yanına kahvehane, düğün salonu ve restorandan oluşan Gazino Mutlu'yu yaptı.
Ama inşaat devam ederken sıkıştığında " Osman kasada para var mı?" sorusunun devamında tabi ki Selçuk Ağa'nın sınırsız kredi talimatı ile kasayı boşaltıp giderdi.
Ziya abiden kurtardığım paraları T cetveline yazar, masrafları düşer ve bakiyeyi her akşam teslim ederdim.
Otelde ilk hafta bitti bana haftalık vermedi.
Herhalde aylık verecek dedim ama onu da vermedi.
Bütün dileğim; ilk haftalığımla Vakıflar Bankası pasajındaki MEMO giyimden, taksitle bir spor ayakkabı ve bir kot almaktı
İlk profesyonel işimdi.
Ne yapacağımı bilmediğimden benim gibi yan otelde çalışan arkadaşıma onun nasıl para aldığını sordum.
Bana haftada (mesela 500 lira) aldığını ve her hafta sonu patronun parasını ödediğini söyledi.
Cumartesi günü Gönül Yengem ile birlikte otele geldiler.
Ben itina ile hazırladığım T cetvelinin sağına (mesela 500 lira haftalık) yazdım ve parayı cebime koydum.
Listeye bakmadan, "Bereket versin..." dedi ama içime kurt düştü.
"Selçuk abi kendime 500 lira haftalık yazdım " dedim.
Listeyi cebinden çıkardı; "Ne haftalığı ver bakalım o parayı" dedi.
Biraz kızgınlık, biraz utançla mosmor oldum ve parayı geri verdim.
Gönül Yengem; "Selçuuuk ne yapıyorsun sen ver o çocuğun haftalığını" diye gürledi.
"Sen benim işime karışma Gönül" dedi.
"İnsan kendi kazandığından haftalık alır mı? Ona ben hesap mı sordum bu güne kadar ne lazımsa harcasın ve listeye yazsın" diye ekledi.
Gözlerim dolu dolu oldu.
Kekemeler sinirlenince takılırlar.
Ben de yeni kurtulduğum kekemelikten konuşurken takılacağımı bile bile hoplaya zıplaya; "ayakkabı, kot alacaktım..." diyebildim.
"Gönül yarın gidin AYHAN KUNDURA'ya ve MEMO'ya ne gerekiyorsa alın" dedi.
AYHAN KUNDURA'dan ayakkabı almayı hayal bile edemiyordum.
Yani bana bisiklet lazım dediğimde bana git Ferrari al demek gibi bir şeydi AYHAN KUNDURA...
Ben MEKAP hayali ile yaşarken Gönül yengemle birlikte AYHAN KUNDURA'dan ayakkabımı...
MEMO'dan da bir kota ilaveten birkaç gömlek de alıverdik.
İkisinden de para ödemeden Selçuk Ağa'ya selam söyle yenge temennası ile uğurlandık.
Artık para lazım oldu mu soracağım kimse yoktu ama buradaki incelik beni bana bıraktığında güvenini istismar etmeyeceğimi biliyordu.
Meğerse Selçuk Ağanın selamı ile gidildiğinde el cebe atılmaz, hesaba yazılıp ertesi gün adam gönderilerek tahsil edilirmiş.
Demirci Otelinde lise bitene kadar çalıştım.
Otelde odam vardı ve arkadaşlarımı davet edip ders çalışır, hamama girerdik.
Benim için rutin olan şey onlara özel gelirdi.
Beni biriyle ya da müşterilerle tanıştırırken oğlum derdi.
Selçuk Ağa'nın " oğlu " olarak dört tane de kız kardeşim olmuştu.
Sınavda BİTİA'yı kazanınca Sinta A.Ş.'ye başladım.
Çalıştığım süre içerisinde ve sonrasında her zaman yanımda oldu.
Nişan yaptım, yüzüklerimizi o taktı
İlla ki Gazino Mutlu'da evlendim...
Nikah şahidim ve büyüğüm oldu.
Düğün Salonu parasını Ziya Abi "almam..." dedi ama...
"Sen kimsin benim oğlumdan para almıyorsun?" diye kavga etti ve ödedi.
Bir kitaba sığmayacak kadar yüzlerce anım olan Selçuk Ağa'mı dün kaybettim.
Çocuklarımın düğününe katıldı, şereflendirdi.
Uzun zamandır hasta idi ve kimsenin bükemediği bileği, kaçınılmaz olan ecel büktü ve onu yendi.
İlişkimiz hiç kopmadı ama kader beni onun cenazesine katılmaktan kopardı.
Sevgili Mustafa Sezencan "Selçuk Ağa yı kaybettik Osman" dediğinde uzaklardaydım...
Belki de dayanamazdım diye haber geç geldi..
Alem bilsin ki; Çekirge son ağasını kaybetmiştir.
Ben de baba yarısı aslan gibi ağabeyimi kaybettim.
Nur içinde yat sevgili ağabeyim.
Selçuk Ağam Ağnadın mı!