Kısaca “depresyon” olarak tanımladığım kavram ile “majör depresif bozukluk” veya “ağır klinik depresyon” halini kast ediyorum.
Depresyon dünyada en sık görülen iş ve güç kaybına neden olan nedenlerden bir tanesidir.
Depresyon bir akıl hastalığı değildir.
Depresyon büyük ölçüde zorlayıcı yaşam koşullarından kaynaklanan bir ruhsal çökkünlük halidir.
Yaygınlığı %3-6 arasında değişen ağır klinik depresyona karşılık tüm insanlar bir nezle veya grip gibi hafif orta derecede depresyona girebilmektedir.
Depresyon kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür.
Gün boyu süren isteksizlik, halsizlik, uyku bozukluğu, çok uyuma ya da uyuyamama, günlük aktivitelere ilginin azalması, kişinin kendisini sürekli olarak mutsuz, değersiz ve hüzünlü hissetmesi, depresyon belirtileridir.
Klinik depresyon olan hastaların hayatın her alanına olan ilgisi azalır.
İşiyle ilgili, yaşantısıyla ilgili günlük rutinleri, uğraşılarıyla ilgili tüm alanlarla ilgisi azalır. Bunda enerjisi çok düştüğü için bir şey yapmak istemeyebilir. Bu ruh haline klinik depresyon diyebilmek için bu sürenin uzun olması gerekir.
Klinik Depresyon Nedenleri
Daha önceden depresyon geçirmiş olmak, ailede depresyon öyküsünün bulunması, önemli kayıplar, ayrılıklar, madde ve alkol kullanımı, kişinin iş kaybı, düşük sosyoekonomik düzey, yalnızlık, bazı fiziksel hastalıklar ve bu hastalıkları tedavi için kullanılan bazı ilaçlar depresyon riskini arttırabilirler.
Ağır klinik depresyonun oluş nedenleri biyolojik olmakla birlikte genetik bir yatkınlık söz konusudur.
Dolayısıyla ağır klinik depresyon hastaları için ilaç tedavisi ve terapinin birlikte sürdürülmesi gerekir.
İstatistiki bilgilere göre %85 hasta tedavi sonrasında tamamen iyileşir.
Klinik de olsa depresyonda her zaman hastaneye yatarak tedavi gerekmez; çoğu ayaktan tedavi yeterlidir.
Ancak intihar riski varsa, aşırı yeme bozukluğu, uyku düzensizliği varsa, kişinin hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekir.
Tedavi uzun süre devam eder çünkü bir yandan da tekrarları engellemektir. Bu nedenle bazen tedaviler iki yıla kadar sürebilir. Tedavi ne kadar erken başlanırsa sonuç da o kadar hızlı alınır. Ancak tedavi sonrası süreçte yaşam koşulları vb nedenlerden dolayı depresyona tekrar girebilir. Özellikle geçmişte depresyon geçirmiş kişilerin yeniden depresyon geçirme ihtimali daha yüksektir.
Buraya kadar “depresyon” olarak ifade edilen hastalık için “majör depresif bozukluk” veya “ağır kilinik depresyon” olarak da ifade edilebilir. Ayrıca ilaç tedavisi gerektirmeyebilen “hafif ve orta dereceli depresyon” olarak tanımlanan depresyon türünden de bahsedebiliriz.
Hafif ve Orta Derece Depresyon ve ilaç kullanımı
Klinikteki adıyla “hafif derece depresyon” ya da “orta derecede depresyon” başka, “ağır klinik depresyon” başka bir tablodur.
Hafif ya da orta dereceli depresyon çoğunlukla 15 günden daha az süreli olan ve yaşam zorlukları nedeniyle oluşabilen çökkünlük halidir.
Klinik olmayan yani hafif ya da orta derece bir depresyon hali, hayatımızı her yönüyle gözden geçirmemiz için bir sinyaldir aslında.
O bir yardım çığlığıdır, o bir sarı alarmdır.
Bir dönem enerji toplamamız için yalnızlaşmamız, temiz havada günlük yürüyüşler yapmamız, uyku ve beslenme düzenimizi gözden geçirmemiz gerekir. Kötü hissettiren bizi yoran ve bozanlardan kişilerden, olaylardan, mekanlardan uzaklaşmamız gerekir.
Hafif ve orta derecedeki depresyon için antidepresan ilaç kullanarak hayatımızı hiçbir şey olmamış gibi devam ettirme çabasına girmek demek sorunun çözümüne değil, sorunun sonuçlarını baskılamaya çalışmak demektir. Vücudun baş etme yeteneğini köreltmektir.
Klinik olmayan durumlarda dahi antidepresan ilaçların kullanılır olması zihinsel verimi, dikkati ve konsantrasyonu düşürüyor ve karar mekanizmasını önemli ölçüde bozuyor. Yani hafif orta derece depresyon nedeniyle ilaçlarla baskılanan ruhumuz zihinsel yönünüz ve yok edilen yaşam becerilerinden bahsedebiliriz.
Orta ve hafif dereceli depresyon durumlarında antidepresan kullanırsak satranç oynayamayız, sanatımızı sürdüremeyiz, savaşı ve hayatı yönetemeyiz, karmaşık durumlarda kritik ve isabetli kararlar alamayız ve duyarsızlaşırız.
Ruhsal dayanıklılığı azaltarak bizi daha depresif hale getiren yaşam biçimimizi değiştirmeden ilaçla idare etmeye çalışmak kendimizi bedensel, ruhsal ve zihinsel yönden hızla tüketmektir.
Ör: Dişimiz ağrıdığı zaman diş hekimine gidinceye kadar ağrı kesici ilaç kullanılabilir. Ağrı kesici, tedavi edici değildir. Çürük ve ağrı yapan dişimizi tedavi ettirmeden sürekli ağrı kesici ile sorunu baskılamaya devam edersek zamanında yapılacak bir tedavi ile kurtarılabilecek dişi kaybedebiliriz.
Yıpranmış ruhun ve bedenin ihtiyacı olan ilaç değil, dinlenmek, daha kaliteli uyku, sağlıklı beslenme ve temiz havada günlük yürüyüşlerdir. İmkanımız elveriyorsa profesyonel yardım almak terapi seanslarına katılmak da oldukça faydalı olacaktır.
Mevcut sistem ürün satmaya odaklıdır ve tıp bunun üzerine yükselmektedir. Sistem daha çok ilaç satma üzerine kurulmuştur.
Bir dönem sık sık antibiyotik kullanılmasıyla bakterilerin antibiyotik ilaçlara dirençli hale gelmesinden dolayı bugün artık her isteyen reçetesiz antibiyotik alamaz oldu.
Aynı şekilde her depresif durumda ilaç kullanımından dolayı son 50 yıldır antidepresan ilaç kullanımı oldukça yaygındır.
Her an kolaylıkla erişilip kullanılan antidepresan ilaçlar nedeniyle ruhsal iyileşmeye dirençli insan sayısı artıyor.
Çünkü vücudun sorunlarla baş etme yeteneği gelişemiyor. Gereksiz ilaç tüketiminden dolayı iyileşemeyenler çoğalıyor. Tıpkı antibiyotikler gibi artık antidepresan ilaçların da reçetesiz satılmaması gerektiği ortaya çıkıyor.
Özetle hafif ve orta derece depresyon durumunda ilaç kullanmanın en büyük zararı yaşam becerimizin yok olmasıdır.