İlk Okul İkinci sınıf kitabımızın ilk fıkrasıydı, hatırlayın...
Neymiş efendim;
"Parayı veren düdüğü çalarmış!"...
Hedefimiz belli oldu ;
"Parayı verip, düdüğü çalacakmışız!"...
Hayatta başka utku, başka hedef kalmamıştı artık... Düdük çalmak için daha çok çaba sarfetmemiz gerektiğine şartlandık.
Sonrası, yaşadıklarımız işte, her aşamamızın finali ilgili konuya ait düdüğü çalmaktı.
Okulu bitirdik, düdük çaldık.
Askere gittik, geldik düdük çaldık.
İşe girdik öttürdük, işten çıktık öttürdük.
Araba aldık öttürdük, ev aldık öttürdük, makam aldık öttürdük.
Öttüren öttürene.
Düdüğün vasatlığından hiç kurtulamadık.
Vasatlığımızı örnek aldık, Az Vasat, Orta Vasat, Üst Vasatlar olduk.
Vasatı, vasatla kıyaslayınca, Orta ve Üst Düzey tü kaka oldu.
Vasatlar, o kadar doğal hale geldiler ki, İnsan ve Yaşam Kalitesini yükseltmek yerine, yukarıdakini aşağı çekmek zafer kazanmanın yeni yöntemi, başarının anahtarı oluverdi.
Önemli olan o düdüğü çalmaktı artık.
Tırman, tırmanamıyorsan yık, çık enkazın üzerine, öttür öttürebildiğin kadar.
Sen çatıya çıkamadıysan, çatı ayağının altına iner.
Öyle bir gün gelir ki, artık, Alt Vasatın zaferi, çöplüğü cennet gösterir, kabul edersin.
Seviyesizlik, öyle bir rütbe olur ki, seviye sahibi senin gazoz kapağı madalyalarından utanır, kendi altın madalyalarını taşımaktan korkar.
Tırmanamayıp yıktığın her yapı bir enkaz ki, o enkaz, senin başarı hikayendir, çünkü öyle veya böyle, nasıl olduysa olmuş, köyün tek düdüğü sende kalmıştır...
Eksik, kırık, çürük, kopuk ne varsa, düdüğün o tiz sesiyle mükemmel kabul edilmiştir.
Hatta, öyle bir dönem gelir ki, iyiyi yapan da,yıkıp senin yaptığına benzemek için ter dökmeye başlar.
Başarısızlığın, haksız övgüleri seni öyle bir yüceltir ki, elde ettiğin sefilliğin üstün hali, başını döndürür.
Ah, Molla Nasrettin ah...
Ne işler açtın başımıza...
Yüksel Civelek
Düdük
Yorumlar