Bitkilerin sinir sistemi var mıdır?

 “Evet, insanlardan farklı da olsa bitkilerde de sinir sistemleri var.  İnsanlarda ise iki tür sinir sistemi var; birincisi insana özel olan beyin ve omuriliğin dahil olduğu sinir sistemi ve ikinci olarak da tüm vücudu kaplayan çevresel sinir sistemi.

Bitkilerde ise insanlardan çok farklı kendilerine özgü sinir sistemleri var. Onlar çevrelerinde olan bitenlerden etkilendiğini ortaya koyan birçok deneyler vardır. Yani bitkilerin de ötesinde “tek hücreli terliksi hayvan” denilen canlıların dahi oldukça karmaşık bir içsel sistemi vardır. Şu an diyebilirim ki dünyada hangi tür olursa olsun hiçbiri için sistemleri basittir diyemeyiz.” Prof Dr. Sinan Canan

Ağaçlar birbirleriyle konuşabiliyorlar!

 Toprak altı incelemeleri birbirinden bağımsızmış gibi görünen ağaçların birbirleriyle olan iletişimini ortaya koyar. Tespit edilen  gerçek ağaç etkileşimleri kökleri ve çevresinde yetişen mantarlar sayesinde olduğudur. Asalak gibi görünen mantarlar aslında ağaçlara besin sağlarken şeker almaktalar.

 Ağaçların birbirleriyle tabiatla ve atmosferle olan ilişkileri oldukça güçlü ve derindir.  Oluşmuş mantar ağlarına bağlanan ağaçlar birbirleriyle besin yoluyla bilgilerini paylaşarak etkileşimini sürdürmekteler.

 Yani 300 bin yıllık geçmişiyle atamız olan homo sapiens türünün son 60 yılda ancak gerçekleştirebildiği en güçlü iletişim aracımız olan internet ağı ve benzeri ağından çok daha güçlü ve karmaşık iletişim biçimleriyle yüzlerce milyon yıldır var olan ağaçlar ve bitkiler birbirleriyle etkileşim ve dayanışma içindeler.

Örneğin yüzlerce yıllık yaşlı ağaçlar, yeni yetişmekte olan sık ağaçlar arasında güneş ışığından yararlanamayan yeni fidanlara, bu ağ sayesinde gerekli şekeri sağlayarak hayatta kalma şanslarını arttırmaktalar. Bu görünen ve görülmeyen toprak altı ve üstü mantar ağlarına ağaçların yanında diğer bitki türleri de bağlanabiliyor. Besin alışverişi dış ortamda oluşan tehlikeler karşısında salgıladıkları kimyasallar yoluyla birbirlerini etkileyen birlikte var olmaya programlı bütünün parçaları birbirlerini etkilemeye devam ediyorlar.  Bkz: BBC News Türkçe “Ağaçlar gizlice birbirleriyle konuşabiliyorlar”

İnsan duygularının bitkilerle etkileşimi “Floransa Deneyi”

"Floransa Deneyi" adı verilen interaktif sergi, insanlarla bitkiler arasında var olan  duygusal ilişkiyi ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Deneye katılım amaçlı düzenlenmiş heyecan yaratan kaydırağa binenlere canlı bitkiler veriliyor.  Ve kaydırakta zemine kadar hızla inerken ellerindeki bitkiyi düşürmemeye çalışanlarda oluşan kaygı, heyecan hoşluk gibi duyguların bitkiye olan etkisi laboratuvarda araştırılıyor. Kişiler  kayma anında hissettikleri tüm duyguları detaylı biçimde hazırlanmış soruları cevaplıyor ve kendileri hakkındaki bilgileri içeren belgeyi doldurarak araştırmacı gruba veriyorlar.  Yani bilim insanları kayarken düşürmemeye çabaladığı bitkiyi kayanlardan alıp sarayın içine kurulan küçük laboratuvarda bitki ve onu taşıyan kişinin duygularına verdiği tepkiyi ölçmeye çalışıyorlar.

Siz de İtalya’ya giderseniz Palazzo Strozzi'yi ziyaret edebilir ve deneye katılabilirsiniz. (Bkz “İnsan duyguları bitkileri nasıl etkiliyor? - DW Türkçe - YouTube”)

Aslında bitkilerin insanlardan etkilenmesinden çok insanların da bitkilerden etkilendiği gerçeğini görmek gerek.

 

Bitki, hayvan, insan canlı, cansız tüm dünya bilgisi

Dünya var olduğundan beri bitkiler, hayvanlar, insanlar, canlı ve cansız tüm varlıklar, birbirleriyle etkileşim halindedirler ve birbirlerini var etmekteler.  

Birçok türü olan hayvanların farklılaşan sinir sistemlerinden bahsedebiliriz.

Ör: Memeli hayvanların tıpkı insanlar gibi beyinlerinde yer alan limbik sistemleri korku, öfke, kaygı, üzüntü, hoşlanma gibi duygu üretim merkezidir.  Genetik bilimi canlıların birbiriyle olan ilgisini ortaya koyar.

Tarihsel süreçte oluşan üretim biçimlerinin belirlediği sosyoekonomik kültürel gelişimleri incelersek 1000 yıl önce, belki 200 yılda oluşan toplam gelişim, değişim artık bu yüzyılda hızla gelişen teknoloji sayesinde birkaç yılda gerçekleşebilmektedir. Gelişim sürecindeki ivmeli artış tüm disiplinlerin birbiriyle olan sıkı sıkıya olan etkileşimini ortaya koyar.   

Ve bir adım daha ileri gidersek bitkilerin doğayla, birbirleriyle, hayvan ve insan türüyle olan etkileşimi yanında canlı ve cansız olarak kategorize ettiğimiz dünyamız bileşenlerinin 4.5 milyar yıllık sürede birbirileriyle sürekli etkileşim ve değişim süreci içinde olduğudur.

Abiyogenez hipotezi nedir?

Abiyogenez, dünyada canlı varlıkların, cansız maddelerden doğal kimyasal süreçlerle oluştuğunu öne süren bir teoridir. Ve bu hipotezin milyonlarca yıllık gelişim değişim sürecinden bahsedilir.   Buna göre, oluşan ilk canlı formları basit yapılıydı ve kademeli olarak kompleks hale geldiler.

Abiyogenez tanımındaki “cansızın yaşam bulup, canlıya dönüşmesi” ifadesi, uzman olmayan okuyucuda kafa karışıklığı yaratabilir. Mucizevi bir anlam taşıyan bu ifadedeki canlı, cansız ve yaşam kavramlarını tanımlamak, bilimden gelen felsefecileri ve felsefe kökenli bilimcileri yüzyıllardır meşgul eden bir sorun.  (Bkz: Yaşam Nasıl Başladı? | Abiyogenez ve Yaşamın Kökeni - YouTube)

“Bugün bilmediğimiz ne varsa yarın biliyor olacağız. Biyologlardan oluşan devasa bir grup, canlı maddenin yapısı ve düzenini araştırırken, bir o kadar fizikçi ve kimyacı her gün, cansız varlıklara ait yeni özellikleri gözlerimizin önüne seriyor. Tıpkı bir tünelin iki ucundan kazan işçiler gibi, onlarda, aynı hedefe ulaşmak için çalışıyorlar. İş şimdiden oldukça yol katetmiş durumda ve çok yakında, canlıyla cansız arasında kalmış son duvarlarda, sabırlı araştırmalar ve bilimsel düşüncenin güçlü darbeleriyle ufalanıp, ortadan kalkacaktır.” - Aleksandr Oparin (1924, Yaşamın Kökeni kitabından)

 

Ve biz bir adım daha ileri gidelim ve konuyu biraz daha farklılaştırarak 21. Yüzyılın sorusunu soralım

“Bir insan ürünü olan ve kendi yazılımını kendi üreten robotlar canlı mıdır ve üreyebilirler mi?  Bilgisayar-İnsan ortaklığıyla üretilmiş canlı ve üreyen bir robot hayal edebilir misiniz? 

 

Cevap: Bilim kurgu olarak düşünülen bu durum bir yılı aşkın süre önce gerçekleşmiş ve geliştirilmektedir. Yani en son geliştirilen form olan İnsan-Bilgisayar ortaklığıyla “Xenobot 3.0” adlı canlı robotlar üretildi ve bu robotlar üreyebiliyorlar.  (Bkz Xenobot 3.0 Üretildi: Bu Robotlar Canlı ve Artık Üreyebiliyorlar! - YouTube)

Bu yazıma ağaçların çok da bilinmeyen dünyasıyla başladım ve “cansız” diye tanımlanan yapının canlıya dönüşümünden bahseden Abiyogenez hipotezine geçiş yaptım.

Devamında insan ve bilgisayar ortaklığıyla geliştirilmiş canlı ve üreyebilen robotlarla ilgili bir paylaşımı konu edindim.

Birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görünen konulara özellikle değindim.

Özellikle “Eğitim 3.0” olarak tanımlanan sorgulamadan ezberleten, olay olgu ve objelere bütüncül bakmamızı önleyen, yaratıcılığı yok eden 18. Yüzyıl eğitim sistemlerinin kategorik yaklaşımıyla yetiştik. Ancak bazılarımız farklı alanlarda okuma, araştırma ve okul dışı çabalarıyla  kendisini yetiştirebildi.

Ve gelişmiş ülkelerde büyük oranda başarılan ülkemizde de oldukça düşük oranda da olsa “Eğitim 4.0” devam etmektedir.

Eğitim 3.0’la yaratıcılığın yok edildiği sistemden çok kısaca bahsedersek,

ekonominin, psikolojinin, sosyolojinin, tarihin, fiziğin, kimyanın, biyolojinin, zoolojinin, astronominin, coğrafyanın, matematiğin, sanat ve felsefe sayesinde gelişen mantığın, bilimin, teknolojinin, sanayinin finansmanın ve refah düzey artışının birbiriyle ilişkisini kuramayan sadece “mesleğinde uzmanlaşmış” branş öğretmenleri, doktorlar, mühendisler, avukatlar, ekonomistler, siyasetçiler, akademisyenler  yetiştiler.

 

Onlar meslek bilgilerinin diğer alanlarla ilgisini kuramadılar; dünyayı bütüncül görmekte zorlandılar.

Sınav odaklı eğitim sisteminde ders kitabından başka kitap okumayan ve edindiği mesleki bilgilerin hayatın diğer alanlarla olan ilgisini sağlıklı kuramayan meslek robotlarından bahsedebiliriz.

Dünyamızı ve kendi dünyamızı tanımak alanların birbiriyle olan ilgisini kurabilmekle mümkün.

Bir alanda uzman olmak, bizi ancak robotlaştırabiliyor ve cahillikten kurtarmıyor.

 

Entelektüel gelişim nedir?

“…Entelektüel gelişim, derinleşmek ve genişlemek gibi birinin diğerinden üstün olmadığı iki farklı hali var.

Derinleşmek, durduğumuz yerden toprağı kazarak bir ilerleme vardır yani odaklandığımız, uzmanlaştığımız ve ilgilendiğimiz konuda derinleşmek olur. İlerleme sadece aşağı doğru ilerleyen yani derinleşen bir süreçtir

 Genişlemek ise durduğumuz yere göre giderek açılan farklı alanlarla ilgili halkalar halindedir. Genişleme de derinleşmede olduğu gibi o konu hakkında zenginleşme olmasa da dışa doğru genişleme olur.  Genişleme sayesinde artan farklı alanların bilgisi ve derinleşme sayesinde uzmanlık alan bilgimiz, birbirleriyle  etkileşim halindedir ve birbirlerini besler.

Genişlemede ise derinleşme olduğu gibi o konu hakkında derinleşmekten ziyade, daha geniş bir perspektiften görmeye başlarsınız. Derinleşme kısıtlı, genişleme tek başlarına görece sığ bir bakış açısı. Aslına bakılırsa her ikisi de ilerleme…”  Felsefeci Pelin Dilara Koçak

 

İnsanlığın geçirdiği düşünme evreleri ve ülke gerçeğimiz!

Düşünme, Sistematik Düşünme ve Akılcı Düşünme - Hakkı Güleç

Beynimiz, zekamızı geliştirmek ve zeki insanları tanımak