Karayolu ile Üsküp’den Kosova’ya doğru yola çıktığımızda kafilede önceden tanış olmayanların kaynaşması geziyi daha güzel bir hale getirmişti. 

Kosova sınır kapısına geldiğimizde adeta gezinin tercümanı olan ve Kosova Prizren doğumlu olduğunu öğrendiğim Ak Parti İl Yönetim Kurulu üyesi Mimar Şahin Biba’nın gözünün içine bakmaya başladık.  

Ve aracın kapısı açıldı görevli içeriye girdi. 

Biz tercüme için Şahin Biba’yı cepheye sürdük ama Kosova Gümrük Polisi çok düzgün bir Türkçe ile “Tercümana gerek yok ki; biz Türkçe anlaşırız” dedi. 

Ardından “Hoş geldiniz. Ben Bursa Yıldırım İmam Hatip Lisesi mezunuyum” deyince şok ve mutlu olduk.

Balkanları gezerken dil bilmenize gerek yok gibi, her üç kişiden biri Türkçe biliyor.

Yemyeşil ovaları izleyerek yeni yapıldığı belli olan otobanda ilerlerken bahçeli ve modern evlerden oluşan yerleşimler görmeye başladık.

Aklıma takılan her şeyi Şahin kardeşime sormaya başladım.

Kosova ekonomisinin özellikle iç savaştan sonra henüz tam olarak toparlanmadığını ancak her evden 2-3 kişinin başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinde çalıştığını hem birikimlerini hem de gördüklerini vatanlarında değerlendirip uyguladıklarını anlattı.

Aynı şekilde Kosova’da yaşayan her ailenin mutlaka Türkiye’de bir akrabalarının olduğunu anlatırken, halen kendi anne babasının Prizren’de yaşadıklarını söyledi.

Uzun bir yolculuktan sonra başkent Priştine’ye vardık.

İlk durağımız Türkiye Büyükelçiliği oldu.

Burada bir not düşmeliyim.

K. Makedonya’da da, Kosova’da da ABD Büyükelçilik binaları modern dev birer şato gibi adeta “Biz buradayız” diyordu.

Büyükelçi Çağrı Sakar aydınlık yüzü ile bizi mütevazi büyükelçiliğin kapısında karşıladı.

Kısa tanışma faslından sonra anlattıkları düşündürücü olduğu kadar net ve çözüm odaklı idi.

Kosova üzerinde AB'nin, ABD'nin Sırbistan’ın ve de illaki Arnavutluk’un ciddi planları olduğunu anlatırken maalesef FETÖ okullarının da bölgede etkin olduğunun altını özenle çizdi.

Yıllığı 2 bin Euro olan FETÖ okullarına 200 Euro’ya bile öğrenci kabul edildiğini aradaki farkın finansmanının kimler tarafından karşılandığının aşikar olduğuna vurgu yaptı.

Türk okullarının en az 800 Euro’ya inebildiklerini öğrenince, tanıtıma ve öteye beriye milyonlarca dolar harcayan Türkiye’nin maarif okullarına destek olmamasını büyük bir ihmal ve ayıp olarak değerlendirdim. 

Yaklaşık toplam 2 milyonluk nüfusun ilk ve orta öğretimde kaç öğrencisi var ki? 

Öğrencileri sıfır Euro ile okuturum ve FETÖ okullarının çanına ot tıkarım ama bürokraside onu düşünecek ve yapacak kafa lazım.

Büyükelçilik dışında ne Priştine bizi gördü ne de biz Priştine’yi...

2'nci Murat’ın türbesini görmek için yola çıktık.

Yine Türkiye ve özellikle Bursa BŞB katkıları ile yapılmış türbe, müze ve bahçesi ile gerçekten Kosova’ya basılan Türk mührü gibi olan bu yapıdan gurur duydum.

Kosova topraklarında TBMM Kosova Dostluk Grubu Başkanı Bursa Milletvekili Zafer Işık komutayı ele aldı ve Haziran’da da burada Murad Hüdavendigar etkinlikleri yapılacağını söyledi.

İki ülkede de Müslüman dernek ve cemaat liderleri ile kısa görüşmeler yaptık, türbe ziyaretlerinde bulunduk.

Gün dönmeye başladığında önce Prizren’e hareket ettik otele yerleşmeden çantaları bıraktık ve ardından iftara yetişmek için Mamuşa’ya yola çıktık. 

Mamuşa’da geçirdiğimiz saatler çok özeldi.

Öncelikle Refik Özen vekil Mamuşa’lı ve burada akrabaları yaşıyor ama Zafer Işık vekil Kosova komutanı olmasını kullanmış ve orayı da Refik Özen vekilin elinden almış görünüyordu.

İftara yakın salona girebildik.

Düğün ve toplantı salonu kıvamındaki mekan tıklım tıklım dolu halk iftarına hazır bekliyordu.

Mamuşa, küçük bir belde ama yüreği o kadar kocaman ki; iç savaşta sığınmacılar ile nüfusu neden beş kat artmış biliyor musunuz? 

Sırp ve yandaş çetelerin cesaret edip Kahraman Mamuşa’ya giremeyeceklerini bildikleri için…

Belediye Başkanı bizden dahası Mamuşa’da her şey bizdendi… 

Büyükelçimiz ve maiyeti ile birlikte Türk Birliği Komutanı da iftara gelmişlerdi.

Kur'an dinledik ve ardından muhteşem bir ezan ile oruçlar açıldı.

Çaylar içilirken önce Mamuşa Belediye Başkanı Abdulhadi Krasniç hoş geldiniz konuşması yaptı.

Ardından Zafer vekil konuşacak sandım ama göz göze geldiğimizde bana ben nöbeti Refik vekile yazdım der gibi baktı.

BŞB Belediye Başkan Vekili Murat Demir çok etkili bir konuşma ile salonu ayağa kaldırdığında ancak bu kadar olur dedim ama meğerse o ilk kurşunu atmış, ilk ateşi yakmıştı.

Refik Özen kürsüye çıktı ve köklerinin bulunduğu ülkenin, şehrinin bir beldesinde bunun değerini ve önemini bilen bir insan nasıl konuşursa öyle konuştu.

Kardeşlerim, dostlarım “Mamuşa’dan TBMM'de sizi temsil eden bir vekiliniz var” cümlesinden sonra salon koptu.

Kürsüden sevgi seline kapılarak indi.

Programın bitimde Refik Özen yanıma geldi ve akrabalarının davet ettiğini uğramak istediğini söyledi.

Bu nezakete “Elbette vekilim binlerce km uzaktan geldiniz biz araçta bekleriz” cevabını verdim.

"Yok abi hep birlikte gideceğiz" dedi.

O andan itibaren Zafer Işık, Refik Özen’in hava sahasına girdi ve "Mamuşa’da benim, ev de benim..." ev sahibi gibi "hadi gidelim" dedi.

Türk'ün gönlünün zenginliğine, misafirperverliğine ve sevgisini ifade etmek için nasıl çırpındığına bir kez daha tanık oldum.

Ev girişlerinde bizim sofa dediğimiz büyük salonda iki yer sofrası kurulmuş ve yöresel iki tepsi börek, turşu, pekmez tabakları ile ayran bizi bekliyordu.

Buyurun dediler.

O muhteşem börek tepsilerini görünce "yeni iftar yapıldı yiyemeyiz" diyemedik ama birisi başlasın istedik.

Refik Vekilim bıçakla yolu açtıktan beş dakika sonra tepsilerin dibi görünmüştü.

Sımsıcak insanlar bizi baş köşeye oturtup hal hatır sordular.

Biz de sorular sorduk.

"Biz Türkiye’nin birliği ve dirliği için her vakit dua ediyoruz. Türkiye güçlü olunca biz burada rahat yaşıyoruz" dediler.

Dahası “1995'lerde de Türkiye bugünkü kadar güçlü olsaydı, Sırp o katliamları yapacak cesareti bulamazdı ve Srebrenitsa gibi katliamlar olmazdı “ dediler.

Bu bile düşünmek için yeterli değil midir?

Milyonlarca deniz yıldızı içinden sadece birinin hayatının kurtarılması özlü söz olarak tarihe geçti ise…

Orada hiç günlük siyaset yapılmadı.

Milli bir davanın temsilcileri olarak, ülkeme dışarıdan bakmanın şansını kullanarak gördüm ki; Balkanlarda Türk olmak ve Türk kalmak için güçlü bir Türkiye Cumhuriyetinin arkalarında olması şarttır.

Bundan daha güzeli orada yaşayan soydaş ve dindaşlarımızda bu duygu bu anlayışın iliklerine kadar işlemiş olmasıydı.

Yazarınızın baktığı pencereden gördüklerine gelince; Balkanlarda satranç değil, karanlık güçlerin senaryosunu yazdığı alacakaranlık kuşağı oyunları oynanıyor.

Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak iri, diri ve bir oldukça bu oyunu bozarız!

Ve asla “Elveda Rumeli” demeyiz!

Bu iki günlük zorlu maratonu büyük uyum içinde geçirdiğim ve dostluklarımı demlediğim kafiledeki bütün kardeşlerime teşekkür ederken, bizi her şartta destekleyen, görüntüleyen gezinin isimsiz kahramanları olan Suat ve İbrahim başta olmak üzere bütün personelden helallik diliyorum.