BOSB Camisinin avlusunda inanılmaz kalabalık bir cemaat katılımı ile Gökçin Aras’ı son yolculuğuna uğurlarken yanımda yine okul dönem arkadaşımız Berat Tunakan ile nemli gözlerle konuşuyorduk. Bursa Atatürk Lisesi arkadaşları olarak birer birer eksilmeye başlamıştık.
Sadece benim için değil, değerini bilenler için okul arkadaşlıkları çok değerlidir.
Birlikte yaşadığın delikanlı günlerin, okulda, gezilerde yaramazlıkların, birimizin cebindeki paraya hepimizin ortak olması duygusu ile teklifsiz arkadaşlıklar unutulur mu?
Gökçin, mezun olduktan bir süre sonra babası gibi için eğitimci olmak için okudu ama hepimiz yaz aylarında çalıştığımız için o kardeşi Yalçın ile birlikte Hürriyet mahallesinde eski bir sinemadan bozma binada raf imalat atölyesi açtılar.
İlk hayırlı olsuna gidenlerden oldum.
Ayar delikli çıtaların tırnaklarına sac aparatlar oturtulup üzerine puntoladıkları rafları koyuyorlar, bakkal, boya dükkanları ve büfelere satıyorlardı.
O dönemde süper hiper market ya da AVMleri yabancı filmlerde görüyorduk.
Büyük metre karelerde başlayan marketçilik ile birlikte rafların şekli de değişti ve otomasyona gidildi. A
rtık boş alanlar terzinin ısmarlama elbise dikmesi gibi projelendiriliyor ve giydiriliyordu.
Bu farkındalık raf sektörünün çıtasını yükseltti bir anda endüstri ve ihracat alanı yaptı.
Sonra ayrıldılar ama Yalçın Gökçelik olarak, Gökçin de ÜÇGE olarak aynı sektörde başarı ile büyümeye devam ettiler ve Bursa’nın saygın iş insanları olarak Bursa için sosyal alanlarda da çalışmaya devam ettiler.
Hani dedim ya okul arkadaşlığı değerini bilenler için kıymetlidir diye…
Son yıllarda yoğun temposunu bildiğimden vaktini çalmamak için özel olarak gitmiyor, görüştüğümüzde de selamlaşıp hiç kopmamış gibi bıraktığımız yerden başlayıp lafın belini kırıyorduk.
Her aklı başında insan gibi dostumun başarıları ile gurur duyuyordum.
Bir gün beni aradı ve "Atatürk Liseliler Derneği kurmuşsunuz benim neden haberim yok" dedi.
"Oğlum yoğunsun vakit ayıramazsın bu sefer ben kırılırım diye sana haber vermedim" dedim.
"Bak yapılacak bütün etkinliklerden haberim olsun katılmak istiyorum" dedi. O şekilde konuyu bağladık ve anlaştık.
Son yıllar ile ilgili iki anımı paylaşacağım
ATALİDER Derneği olarak Podyum Davet’ de Cumhuriyet Balosu yapmaya karar verildi.
Bütün üyeler bu yükü kaldırabilecek miyiz diye büyük stres altına girdik.
Biz mezunlar olarak bilet alacaktık ama öğretmenlerimizi biz ağırlayacaktık. O nedenle çok bilet satmalıydık.
Herkes ben kime ulaşacağım diye listeler hazırladı.
Gökçin benden bu süre içinde reklam, yazı desteği falan hiçbir şey talep etmemişti.
Bir başka arkadaşımızın her ay bir ricası oluyor ben de okul arkadaşı kontenjanından sürekli destek veriyordum.
Tekstil ve konfeksiyon makinaları yardımcı maddeleri ithal eden bir şirketi vardı.
İlk onu aradım desteklerimin samimiyetin verdiği rahatlıkla sana iki bilet yazdım dedim.
Ben seni beş dakika sonra ararım Osmanım dedi.
Tamam dedim.
O cam kırığı arkadaş o gün beni aramadı.
Ertesi gün aynı saatte aklıma geldi arayıp uzun uzun çaldırdım açmadı.
Kısa bir süre sonra geri döndü ve “ Osmanım gelemeyeceğim bilet ayırma “ dedi.
"Oğlum kıvıracağını biliyordum da dün geri dönmeyince bugün telefonu açmayınca geberdin sandım hangi camiden kalkacaksın diye bugün onun için aradım" dedim.
Cevabını bile beklemeden yüzüne kapattım ve defterden sildim.
Çok ağırına gitmiş cam kırığının…
Sonra Gökçin’i aradım ve davet ettim.
"Osmancım ben o günlerde Barselona’da olacağım inan çok katılmak isterdim" dedi.
"Canın sağ olsun birader başka zaman inşallah" dedim.
"Dur be ya dedi ben gelemeyeceğim ama fabrikaya 10 bilet yolla şimdi fabrikayı arıyorum müdürler gelsin diye talimat veriyorum" dedi.
Bu iki insandan aldığım iki cevabı ömrüm boyunca unutmamam ama öbürü insan bile değildi belki…
Okulda tertip edilen kahvaltıya geldi uzun uzun sohbet etme imkanı bulduk.
Okulun spor salonu parkeleri ve Atatürk büstü için düzenleme yapalım diye konuştuk.
Ailesi uygun görürse birkaç tadilat yaparak onun adını okulun spor salonuna verelim diyorum.
Yaklaşık iki ay önce Güzelyalı Marinasının ardındaki Burgaz Kafede Ahmet, İsmet ve dostlarla oturuyorduk.
Uzaktan el salladı ve yanımıza geldi.
"Yürüyüş yapıyorum seni gördüm bir soluklanayım diye geldim" dedi.
İyi görünüyordu.
Durup dururken “ Oğlum işlere güçlere daldık, para kazandık ama Bursa’nın ülkenin geleceği için hiçbir şey yapmadık yanlış yaptık “ dedi.
“Birader siyaset pahalı iş ya han hamam satacaksın, ya da ruhunu satacaksın. Bize han hamam kalmadı ki satalım biz hep çalıştık.” dedim.
Ruhumuzu zaten veremezdik.
"Haklısın galiba ben kalkayım terliyim" dedi ve uğurladım.
Birkaç gün sonra hastaneye yattı.
"Aradığımda beni çok sevdiler eve bırakmıyorlar" dedi.
Ardından yoğun bakım ve ağır bakım sürecine girdi ama bildiklerimi birkaç dostumuz dışında kimseler ile paylaşmadım.
O güzel adamı 19 Ağustos Cuma günü ebediyete uğurladık.
Gökçin sen o alemi de güzel kılarsın.
Nur içinde yat sevgili ve adam gibi adam arkadaşım…