Lise ve üniversite dönemlerimizde favori mekanımız Kültürpark'taki Özgen Çay Bahçesi'ydi.
King ve Ohel'le başladığımız oyunlarda ağırlığı daha sonra Briç partileri aldı.
Çok iyi oyuncular çıktı bu masalardan.

Mekanın, bizim dışımızda ve bizden önceki dönemlerden gelen renkli müdavimleri vardı.
Selamlaşıyorduk doğal olarak ama samimiyetimiz yoktu.
Hepsinin isimlerini, sık sık duyduğumuz telefon çağrısı anonslarından ezberlemiştik.
Cep telefonlarının olmadığı bu dönemde, ulaşılmak istenenler işyerinin sabit telefonundan aranıyor, aranan kişinin ismi de anonsla bildiriliyordu.
İsmimiz duyulsun diye kendimizi arattırdığımız da çok olmuştur bu arada!

Özgen'in en renkli siması kuşkusuz Fahrettin Çakan'dı.
Kendisine özgü, son derece şık bir giyim tarzı vardı.

Uzaklardan fark edilirdi.
Esprileri, hareketleri ve sıcak yaklaşımıyla bulunduğu her ortamda pozitif bir hava oluştururdu.

Aynı mekanlarda giderek daha sık karşılaşmaya başlamıştık.
Soğuk bir kış akşamı Yusuf'ta otururken, uzun atkısı, uzun paltosu ve kovboy şapkasıyla içeriye girdiğini gördüm.
İstisnasız tüm masalara uğradı ve selam verdi.
Yakalamışken bırakmadık tabi.
Biraz oturmasını rica ettik, kırmadı ve böylece arkadaşlığımız başladı.

Fahrettin Abi, İmam Hatip Lisesi mezunuydu.
Dua gerektiren tüm etkinliklerde, onun dualarına amin derdik.

Vücuduna dövmelerini yaptıracak kadar Atatürk ve Beşiktaş aşığıydı.

Kimseyle kötü olduğunu görmedim.
'İnsanlarla iyi geçinin gereksiz kırgınlıklardan uzak durun. Düğünlere gidemeyebilirsiniz belki ama cenazeleri asla ihmal etmeyin' derdi.

Bursa'nın sanayicileri ve siyasetçilerinin çoğuyla dosttu.
İş bulma isteğiyle kendisine gelenlere mutlaka yardımcı olurdu.
Elinin, yüreğinin dokunduğu sınırsız insan vardı.

Uludağ'da çalıştığı dönemlere ait, bazıları Müzeyyen Senar'lı, Zeki Müren'li anılarını dinlerdik keyifle.
Türkiye'nin hemen her bölgesinden mutlaka bir arkadaşı çıkardı.
Tatil ya da iş amaçlı bir yere gittiğimizde, bizden önce orayı arar, uzaklardan bile işimizin çözülmesini sağlardı.

Kesinlikle çok iyi bir organizatördü.
Dostlarının bir araya gelmesi, özel günler ve geceler hep onun emeğiyle gerçekleşirdi.

Sosyal medyayı iyi kullananlardandı.
Oldukça fazla takipçisi vardı.
Günaydını, merhabası, resimleri, gülen yüzü, fıkraları ve bize sabah sporunu sevdiren videolarıyla güne başlamak ne kadar keyifliydi.

Onu uğurlayalı tam 2 hafta oldu.
Ardından yazı yazmayı bir türlü içime sindiremedim.

Masalar öksüz kaldı şimdi.
Kim toparlayacak bizi, kim söyleyecek o şarkıları, kiminle keyifleneceğiz ömrümüzün sonbaharında!

Burgaz'a gidiyorum bazen. Gözlerim onu arıyor.
Her an çıkıp gelecekmiş gibi bir yerlerden.
Oradaki dostlarda alışamadı gidişine.
Herkeste, her yerde bir Eylül hüznü!

Hoşçakal Abi!
Çok şey öğrendim senden.
Yaşattığın tüm güzellikler için teşekkürler!
Gülen yüzün hep gözümün önünde olacak!