Semtimiz Hisar!
Tarihsel süreçte, Bursa'nın ilk yerleşim bölgesi.
Türkiye'nin Paşa'sı Zeki Müren çıkmış Kavaklı Mahallesinden.
En büyük gururumuz!

Hisar'ı oluşturan; Ortapazar, Alaattin Bey, Zindankapı, Yerkapı, Kavaklı, İvazpaşa, Kuzgunluk, Alacahırka mahallelerinin tam ortasında Pınarbaşı Meydanı yer alıyor.
Meydanının yanı başında, semtin çocuklarının lise öncesi eğitimlerini tamamladıkları, Ahmet Vefik Paşa İlkokulu ve Osmangazi Ortaokulu var.
Evimiz okulların hemen arkasında Kaleboyu Caddesi'nde.

2 adımda oradayız.

Kaymaklı ekmek kadayıfı!
Hemen her günümüz sabahtan akşama kadar Pınarbaşı'nda geçiyor.
Bölgede yaşayıp da meydanın tozunu yutmayan yok!
Doğrusu Bursa'da yaşayıp da yok olacak aslında.
Dönemin kalburüstü tüm futbolcularının yolunun geçtiği yer.

Pınarbaşı, 1960 ve 1970'li yıllarda miting alanı olarak da kullanılırdı.
Siyasi partilerin bayraklarıyla ortalık gelincik tarlasına dönerdi adeta.
Ne keyifli günlerdi.
Her mitingte evdeki sürahiyi çeşmeden doldurur, bir de bardağı kapıp doğru kalabalığın içine dalardık.
Günlerce babamızdan para almadan idare edebileceğimiz harçlıklar çıkardı o kalabalıklardan.

Asıl şenlikli bölüm; Pınarbaşı Meydanı'nın dini bayramlarda, bayramyeri olarak kullanılmasıydı tabi.
Hazırlıkların günler öncesinden başladığı bu alanda; o dönemde lunaparklarda görebileceğiniz tüm oyuncaklara ek olarak, yiyecek ve içecek standları, çadır tiyatroları, bilumum light kumar tezgahları kurulurdu.
Bayramın ilk günü sabahın erken saatlerinde başlayan, ''haydiii 1 biletle 2 oyun, 2 oyuna 1 bilet'' sesi canhıraş bir şekilde bayram bitimine kadar sürerdi.
El öpmeleri bitirip cepleri harçlıklarla doldurduktan sonra doğru şenliğe!
Her türlü atraksiyona katılır, eğer cepteki para biraz fazlaysa kaşıntı tutar, kumarcıları izlemeye giderdim.
Ama her defasında parama kıyamaz ve yalnızca ortamı gözlerdim.
Kenarına aralıklı çiviler çakılmış, ortası farklı renklerle dilimlere bölünmüş daire şeklinde bir tezgahın başı her zaman kalabalık olurdu.
Her bir dilim, üzerine konulan paranın farklı katlarının ödül olarak verileceğini gösterirdi.
Oyunu oynatan daireyi döndürür, çivilerin arasına giren bir lastik parçası da onu yavaşlatarak durmasını sağlardı.
Lastiğin durduğu dilimde parası olanlar da kazanırdı.
Yalnız bu dairede diğerlerinden çok küçük bir bölüm siyah renkliydi.

İsmiyle müsemma HACI BABA'nın mekanı.
Eğer orası gelirse oynatan, paranın tümünü kazanırdı.
Tezgahtaki para azsa genellikle oynayanlar, para çoğaldığında her ne hikmetse HACI BABA kazanırdı.

Uzuuuunnnn yıllar geçti.
HACI BABA mazide kaldı.

Geçtiğimiz günlerde; 2020 yılında özelleştirilen Milli Piyango'nun, günümüze kadar gerçekleştirilen 129 çekilişinde büyük ikramiyenin hiçbir kişiye çıkmadığını yazan bir haber vardı medyada.
Milli Piyango'nun yeni sahibi Demirören Holding'ti.
Daha öncesinde de birçok medya organının patronu olması sağlanmıştı.
Ayrıca Demirören'in nasıl oluyorsa, çiftçiye destek amacıyla kurulan Ziraat Bankası'ndan 750 milyon dolar kredi aldığı ve bunu da ödemediği ortaya çıktı.
Bankanın hıncını, traktörlerini haczettiği gariban çiftçiden çıkarması da ayrı bir gariplikti.
Holding bu konuda yalnız değildi tabi.
Adrese teslim ihale alan müteahhitler, 3-5 yerden maaş götüren iş bilenler, araç garantili otoyollar, köprüler, yolcu garantili hava alanları, hasta garantili hastanelerden malı götürenler de vardı.

HACI BABA biraz olsun insaflıydı.

Dışarıya vermeden kendisine almazdı.
Ona rahmet okutanlar var şimdi.
Tek bildikleri;
RABBENA HEP BANA!