2000'li yılların başları Konya'da kurucusu olduğum bir özel öğretim kurumu rehberlik servisi ve idari işler görevlisiydim. Öğrencilerden Hasan bir evin bir oğlu, terzilik yapan baba onu çok seviyor.
Fakat baba Hasan'ı çok eleştiriyor, başkalarıyla kıyaslıyor, otoriteyi baskı üzerine kurmaya çalışıyor, sürekli öğüt veriyor, çoğu zaman duygu sömürüsü yapıyor. Hasan tüm bu yaklaşımlardan bunalmış durumda. Okulda başarılı olduğu söylenemez. Ders çalışma isteği düşük, dikkati dağılıyor, çabuk sıkılıyor.
Baba Diyor ki,
"Hocam ne yapayım ben bu çocuğa bilemedim ki, ben ondan bir şey istemiyorum yeter ki çalışsın, adam olsun yediği önünde yemediği ardında tüm imkanları ona harcamaya hazırım ama kerata çalışmıyor ki..."
Oğul Hasan Diyor ki,
"Hocam bir gün nadir olarak da olsa içimden ders çalışmak geldi! Dersin başına oturdum az sonra içeri giren babam, 'aman ha sıkı çalış dersine bak sonra...vb' sözleri oldu. Ve ben o an çalışmayı bıraktım; içimden devam etmek gelmedi. Keşke babam hiç odama gelmeseydi" dedi...
Ona sordum "baban odana girerken kapıyı çalarak mı girdi?" Hasan sorumu çok anlamsız bulduğunu gülerek belli etti "hocam şaka mı yapıyorsunuz babaların odaya girerken kapıyı çalması gerekir mir?" diye...
Ve Ben Babayı Görüşmeye Davet Ediyorum
Hasan'ın babası ertesi gün erkenden odama geldi bir çay istedi. Çayını höpürdeterek adeta yer gibi içerken, "hocam bana bir çare ne yapmam lazım? Hasan sizi çok seviyor hep sizden bahsediyor. Ona nasıl davranacağımı bilemiyorum..."
Babayı İkna Ediyorum!
Evet o an Hasan'ın babası tam da istediğim noktadaydı. "Senden bir şey rica ediyorum ama mutlaka tam olarak uygulamalısın" dedim.
Beni dinleyen baba "tamam hocam" dedi çaresizce!
"Odasına kapıyı tıklatarak girecek ve onun yanına gülümseyerek rahat, sakin ve mutlu bir yüz ifadesiyle ismini söyleyerek veya normalde nasıl hitap ediyorsanız öyle konuşacak sadece hal hatır soracaksınız. Bugünün nasıl geçtiğini soracaksınız. Akıl vermekten, deneyimlerinden bahsetmekten, duygu sömürü yapmadan, "ders çalış" demekten vazgeçip sadece sohbet havasında konuşacak, sorgulamadan, yargılamadan sabırla onu anlamaya çalışarak dinleyeceksiniz.
O an o, kendini adam yerine konulmanın zevkini onurunu yaşayacak size olan sevgisi artacak ve o gün daha bir zevkle derslerini çalışacak...vb" dedim. Baba ikna olmuştu.
Hasan, o eski "Hasan" değildi!
Ertesi gün Hasan gözleri parlayarak odama girdi.
"Hocam ver elinizi öpeyim, babama ne dediniz? Onu nasıl etkilediniz? , Babam dün ilk defa odamın kapısını çaldı, ismimle hitap etti. O gün sadece benimle ilgilendi, beni konuşturmaya teşvik eti ve sonuna kadar sözümü kesmeden dinledi. Kendimi hiç bu kadar insan hissetmemiştim, tüm sıkıntım birden buharlaştı odam da ilk defa içimden gelerek ders çalıştım, sorumluluğumun bilincine vardım. Ayaklarım ilk defa isteyerek buraya gelmemi sağladı, hayatımın bir anlamı olmaya başladı."
O günden sonra periyodik görüşmelerimiz baba ve Hasan ile devam etti. Baba ve Hasan daha bir farklı olmuşlardı. Hasan'ın derslere devamı artmış, etütlere isteyerek kalmaya başlamıştı. Öğretmenler Hasan'da gözlemlenen bu olumlu değişikliği benimle heyecanla paylaşıyorlardı. Hasan çok istediği Makine mühendisliğini kazanmıştı.
Ve Hasan İle Yıllar Sonra Karşılaşıyorum!
Mudanya'ya taşınmıştım. Yıllar sonra Konya'ya gittiğimde tesadüfen Hasan'a rastladım. Yanında eşi ve çocuğu vardı.
Eşi öğretmenmiş. Beni tanıştırırken, "bak hanım, bahsettiğim rehber öğretmen...!" Gözlerinin içi gülüyordu. O an ben de çok mutlu oldum. Hayatın anlam kazandığı çok önemli anlardan birini yaşıyordum. Babasını sordum Hasan'a. Bakışları yere kaydı, sessizlik oldu "hocam, babam sizlere ömür" sözleri ağzından döküldü. "Allah Rahmet Eylesin" diyebildim.
Ayrılırken onlardan, o an bir insana dokunmanın gücünü, önemini ve güzelliğini tam olarak bir kere daha anladım.