Bursa / İznik'te yaşayan bir çiftçinin, bütün bir sene bakımını yaptığı çalışıp çabaladığı, umudunu bir senenin hasadına bağladığı 160 erik ağacını bir gece de toplayıp götürmüşler.
Çiftçi verdiği emeğe mi yansın, astarı yüzünden pahalıya geldi dediği masrafların heba olmasına mı dövünsün, en önemlisi şikayetini kimlere nerelere etsin?
Çiftçi yevmiyeli 30 çalışan götürse günde 70 - 80 ağaç yapar...
Karanlıkta 160 erik ağacından tek bir meyve bile yere düşmeden, yaprakları dökülmeden, dalları kırılmadan o kadar meyve nasıl toplanır?
Gökten uzanıp da tek tek veya görünmezlik iksiri içip hayalet gibi toplamadılar ya!
İmkansız gibi görünen hırsızlık olayında ya çok kurnazlardı ya da korkaklığın verdiği deli cesaretiydi onlarınkisi.
Hırsızın bile kalitelisi var dedirtecek olay tamamen bir ekip çalışması olmuş.
Ağaca kalın urgan bağlayıp traktör veya başka bir aracın titretme yöntemiyle etrafına branda çekip ürünler ota toprağa karışmadan toplama becerilerini kullanmışlar, tereyağından kıl çeker gibi sessizce sıyrılmışlar!
Birkaç gün önce dikkatimi çeken başka bir yağmacılık da Nilüfer/Akçalar piknik alanındaki tuvaletin bütün kapılarının, pencerelerinin, musluklarının, çocuk kaydırağının plastiklerinin, merdivenlerinin söküp götürülmüş olması idi.
Beş on kuruş para için halkın faydalandığı hizmete açık alanın daha doğrusu devlete ait mala verilen zarar ziyanın bahanesi, niçini, nedeni, asla olamaz.
Böyle bir durumda direkt şu soru akla geliyor; ülkemiz talan mı ediliyor?
Mezarlığın demir kapısını, bahçe kenarlarında ki tel örgüleri söküp götürmekteki amaç ne olabilir?
Bunu da onu da şunu da göremeyiz duyamayız dediğimiz her şeyi görüyor yaşıyor hüsrana uğruyoruz?
Yeni taşındığım eve elektrik aboneliği için müracaat ettim, elektrik kurumu gelmiş saati ve şarteli bağlamış, bana "elektriğiniz kullanıma açılmıştır" diye mesaj yoluyla iletildi.
Bir hafta bekledim elektrikler yok. Tekrar elektrik idaresini aradım "kullanıma açtık diyorsunuz evde elektrik yok dalgamı geçiyorsunuz" dedim.
Bir saat içinde görevli geldi elektrik panosuna baktı, "hanımefendi biz bağladık şartelleri çalmışlar" dedi.
Binanın dış kapıları şifreli, öyle elini kolunu sallayıp içeri girip elektrik yüklü panoyu, çalışan şartelleri nasıl sökebiliyorlar?
"Elektrikten anlamayan hırsız sökemez, siteye enerji işleri için gelenler bu işten anlayanlar çalıyor, elektrik tamiratına gittikleri yerde bizde böyle bir parça var diyerek satıyorlar" dedi.
Artık öyle usta hale gelmişler ki kimsenin ruhu duymuyor hem de aşikar çalıyorlar!
Bu zamanda insan evini arabasını, tarlasını, bağını, bahçesini, ektiği sebzesini, diktiği ağacı, ev eşyasını, hatta kendisini dahi sigortalı yapmalı!
Anlaşılan o ki, bundan böyle tarla, bağ, bahçe piknik alanları gibi yerlerde de kamera sistemi şart oldu.
Nedir bu çirkinliğin, aymazlığın, hak yeme tüccarlığının sebebi?
Sistem mi toplumu bu hale getirdi, yapan hastalıktan mı yapıyor, açlıktan çaresizlikten yapılan hırsızlık zamanla alışkanlık haline mi dönüşüyor, yoksa kolay yoldan para kazanıp özentiye kapılıp zengin olma düşlerine mi nail olduk?
Eee "Üzüm üzüme baka baka kararıyor, armut ise dibine düşüyor, çürük meyve yanındaki meyveyi de mi çürütüyor” desek, ne etsek nerelere gitsek?
Ah şu gözünü, ciğerini sevdiğim atasözleri, nasıl da hemen devreye giriyor alınacak dersleri bir bir öğretiyor!
"Az verirsen umdurursun çok verirsen azdırırsın" sözündeki ikilemle cebelleşip duruyoruz.
"Yeterince hırsızlık yaparsan çaldığın paralarla seni aziz ilan edecek bir kilise satın alabilirsin!"
“Kırk hırsız bir çıplağı soyamaz" dediğimiz nokta da kanunlar yetersiz; Tanrıdan korkmaz kuldan utanmazların türediği devirdeyiz.
Yetersizliğe karşı ise en güzel sözü George Herbert söylemiştir.
"Savaş hırsızlar yaratır, barış da o hırsızları asar."
Unutmamalı; vicdanı olan aç kalsa bile hırsızlık yapamaz.
Hırsızlığa karşı ise bütün insanlar eşit olmalıdır.