Sokağımızda yeni bir köpek dolaşıyor.

Açık sarı renkli, kulağı küpeli.

Belli ki, Belediye getirip bırakmış.

Çağırınca yaklaşıyor, bakışlarındaki korkuyu yenmeye çalışıyoruz.

Mama verince hemen gelip yemiyor, o mamayı gönül rızasıyla verdiğimizden emin olması için biraz başını okşamanız veya oradan hemen uzaklaşmanız gerekiyor.

Bütün sokak patilerinin ortak özelliği bu.

Yaşadıkları acı, gözlerinde birikmiş.

Göz göze gelince "yapma ne olur" bakışını okuyabiliyorum.

Siz okuyabiliyor musunuz?

O bakış, kısacık hayatının özetidir aslında.

Gözünü kaydırarak, göz akının birazı dışarıda, ürkek, korkak bakış.

"Yapma ne olur, savunmasızım, vurma, kovma, çeker giderim!" bakışı...

Önce okşar, karnını doyurur "korkma!" dersiniz.

Kuyruğu tek iletişim aracıdır, size güvenini ancak öyle gösterir.

Hatta bazıları koyduğunuz yemeği umursamaz, başına dokununca ateş gibi ısınan derisiyle sadece sevmenizi ister.

Yaşadığı bütün acıları unutmak için belki, 

kim bilir?

Kuyruğundaki o şükran salınımı, bakışındaki minnet alır götürür sizi, etrafınızdaki kalabalığın derin yalnızlığına...

İnsanoğlunun kibir ve azametinde ezildiğiniz  bakışlar gelir aklınıza.

Samimiyetsiz kahkahaların, "bana ne bundan?" sohbetlerin, bitmek tükenmek bilmeyen başarı hikayelerinin arkasındaki o sahte dünya...

"Bilmiyorum" demeyin, herkes orada...

İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte, kendimi sık sık, bir sokak köpeğinin dostluğuna, bir kedinin hoyratlığına, bir kuşun kanadındaki tüye bırakır aranızdayken kaybolur giderim...

Hastalık mı?

Evet!

Çok mutlu bir hastalık, tedavi olmak istemeyecek kadar güzel, sıcak bir hastalık...

Sevgiyle ve bir kuşun umuduyla kalın...