Siyasi bir hareketin dönemsel değil sürekli olabilmesi için en önemli kriter başarı değil bazen başarısız olsa da inandırıcılığını kaybetmesidir.

Benim ülkemin siyasi tarihi bu tezin defalarca test edildiği ve onaylandığı bir laboratuvar gibidir.

Çok kişinin ilk sırada gördüğü başarı en önemli kriter olsaydı Süleyman Demirel o makama 6 kere gidip 7 kere gelmezdi.

Son gelişinde inandırıcılıkla ilgili bütün kaleleri yıkıldığında bile "ben değiştim" dedi ve sağı solu inandırarak Cumhurbaşkanlığı makamına oturdu.

Öncesinde ve sonrasında dört darbe, üç darbe teşebbüsü, biri "e" olmak üzere üç muhtıra görmüş bir vatandaş olarak Tonton öldüğü gün ağladım ve hiç oy vermediğim için gıyabında helallik istedim.

Turgut Özal'ın ANAP'ı bir toplumsal dönüşüm partisi oldu.

Gerçek anlamda ekonomik olarak dünyaya açıldığımız ilk dönemdi.

Dış ticaretin buğday, tütün, fındık, kuru üzüm satışı dışında sadece ithalat olduğunu zanneden bir anlayışın yerini pazar arama hamleleri aldı.

Magazine malzeme olan "milli maç" sevdalısı birkaç gevşek uçkurlu dışında dünyayı tanıdık ve pazarlar oluşturduk.

Turgut Özal ekranlardan Cross marka kalemini gözlerimize sokarak anlattığı şeylere inanıyorduk ama o da başarısını ve gücünü sonsuz sanarak makas değiştirip Cumhurbaşkanı olarak Çankaya'ya çıkınca inandırıcılık bayrağını yeniden 12 Eylül mağduru rolünü iyi oynayan Süleyman Demirel'e teslim etti.

Oysa darbeler sağ iktidarlara karşı yapıldı.

Muhtıralar sağ iktidarlara verildi.

Ama göreve yine sağ iktidarlar geldi.

Sol zaten hiç olmadı ki!

Türk solu kendi iç kavgaları ile uğraşmaktan, dillerinden düşürmedikleri halkı inandırmak diye dertleri olduğunu kavrayamadıklarından hiç alternatif olamadı.

Solun gençlerine darbe ve muhtıralardan düşen pay ise hüzün acı ve gözyaşı oldu.

Bülent Ecevit'i unutma diyeceksiniz.

Ortanın solu sloganı ile yakaladığı 68 kuşağı döneminde CHP nin başına geçerek solun alternatif olabileceğini düşündürdü ama kurduğu koalisyonda günümüzde AB olan Ortak Pazar görüşmeleri sırasında ilk sözü "Onlar ortak biz pazar" , ilk icraatı Bafa gölünün devletleştirilmesi olunca vizyon fukarası olduğu anlaşıldı.

Soluklar geldi ama sol hiç iktidara gelmedi.

Uçkurcu Baykal'dan bahsetmenin tuş ziyanlığı olduğunu yıllar önce yazmıştım zaten

Aslında Ecevit önüne fırsatlar çıkan siyaseten kısmetli bir adamdı.

Ona prestij sağlayan 74 Kıbrıs Harekatının siyasi ayağını, erken seçim sevdası ile yarım bırakması ülkeye 50 yıldır hala çözülemeyen bir kördüğüm olarak mal oldu.

Terörist başının paketlenip teslim edilmesi de onun dönemindedir.

Ekonomik sistem tepe taklak giderken, ülkeye "en başbakan" olarak gönderilen ve hiç de kötü olmayan Kemal Derviş'in reformlarının ekmeğini bile yiyemeden yine erken seçim ile yerle bir oldu.

Ne yaparsa yapsın inandırıcılığını kaybeden ve kendi içinde amip gibi bölünen sol davulun boynuna asıldığı dönemde bile tokmağına sahip olamadı.

Ak Parti iktidarının ilk on yılı muhteşem yüzyıl gibi idi.

Gecelik yüzde bin, aylık banka faizlerinin yüzde 12, tefeci faizlerinin yüzde 18'lerde olduğu dönemi dibine kadar yaşamış birisi olarak tartıştığım eski tüfeklere elimdeki 1 YTL yi gösterip bakın geçen yıl da bununla aynı işi görüyordum diyordum.

Bu sürecin başarısında Kemal Derviş'in koyduğu mali disiplinin kurallarına uyulmasının önemi büyüktü ve halk daha önce defalarca sulandırılıp verilen o acı reçetenin faydasını ilk kez görerek AK Parti'ye inandı.

367 ucubesini çıkaran sözde onursal hukukçulara bile kulak asmadı. Kaldı ki; iki elin parmaklarını geçmeyen o isimleri istikrarın içine sızmış Truva atları olarak görmüşümdür.

Cumhurbaşkanının cumhuriyetin faziletlerini, Atatürk'ü anlattığı günlerde bazı dinsi sapıkların minbere çıkıp bu değerlere lanet okumalarına izin verilmesi samimiyet inancını ortadan kaldırdı.

AK Parti'nin kendisinin koyduğu yüzde 50+1 kuralı onu güçlü iktidar olmaktan MHP'nin yanı sıra oy oranı binde ile ifade edilen partilerle bile koalisyon ortağı durumuna getirdi.

Ve bugün AK Parti açısından en büyük tehlike ve sorunu inandırıcılığının halk tarafından sorgulanır olmasıdır.

Son dönemde yaşananlar dizi olsa abartılı bulunur ve bu kadar da olmaz kardeşim deyip senaryo eleştirilir.

Adalet ve kalkınma diye gelerek, adaleti hukukta değil, kendi iradesinde sanan anlayışın halk nezdindeki karşılığını bilseler seçim lafını duydukları gecelerde uykuya hasret kalırlar.

Belli ki; en son babalar duyar AK Parti'de de geçerli

Kol kırılır yen içinde kalır denir ama fay kırılırsa ortada bir şey kalmaz.

Bütün dünyada pek örneği olmayan yirmi senedir girdiği bütün seçimlerden (son yerel seçim hariç) galip çıkan bir partinin kırılan fay hatlarından en büyük zararı görmesi kaçınılmaz olacaktır.

Dünyanın bir cep telefonuna girecek kadar küçüldüğü, paranın dijitale dönüştüğü bu alemde "kökü dışarda şer güçlere karşı birlik olalım" üzerinden siyasetinin yeni nesilde karşılığı yoktur.

Salı günleri grup toplantısında modası geçmiş ağdalı söylemler ile siyaset yaptıklarının sananları ilk seçimlerde büyük bir sürpriz bekliyor. Bizi hep kandırdılar ve inandırdılar ama bu çocukları inandırmak çok güç olacaktır.

Son aylarda yaşananlardan ders almayanlar, fatura ödemeden temizlenmeden yola devam etmek isteyenler kırılan fay hatlarında kaybolup gitmeleri kaçınılmaz olacaktır.