Dakikada konuştuğumuz yaklaşık 200 kelimeden ortalama 20 katına yakın binlerce farklı anlam çıkabilir.
Yanlış Anlaşılma Oranı İletişim Ortamına Göre Değişir.
Yapılan araştırmalara göre;
E-mail ve mesaj ile iletişimde yanlış anlaşılma oranı %75-80 iken, bu oran mektup %70 ve telefon ile görüşmede yanlış anlaşılma oranı %50'dir.
Yanlış anlaşılmada en düşük oran, yüzü yüze görüşmededir ve %20-30'dur.
En kritik görüşmeler mutlaka yüz yüze olmalıdır.
Çünkü konuşma anında muhatabımızın duruşu, bakışı ve mimiklerini yakından görmek önemlidir.
Ayrıca yüzümüzde çok kısa süreli belirip kaybolan mikro ifadelerinin sezilmesi, göz bebeklerimizin olumlu duygularda küçülüp, olumsuz anlarda büyümesi onun ne söylediğinden çok, aslında ne söylemek istediğini çok daha isabetli ve sağlıklı kavramamızı sağlayacaktır.
Bu durumun telefon görüşmelerinde anlaşılması zordur.
Özellikle duygu, düşünce ve yorumlarımızın karşımızdakinin anlayacağı dilden en kısa, net ve en anlaşılır ifadesi önemlidir.
Dinlerken ise yargılamadan, aradan kendimizi çekerek muhatabımızı olduğumuz gibi değil de olduğu gibi anlamasına dinlemek ve sonunda "siz ... demek istiyorsunuz; doğrumu anladım?" gibi geri bildirimde bulunmak çok önemlidir.
Ve yüz yüze görüşmelerde yine de yanlış anlaşılma olabilir. Anlık cevaplarla düzeltilebilir.
"Hayır onu demek istemedim. Aslında tam olarak söylemek istediğim şudur... " cümlesi ile anda alınan geri bildirimin yani söylediğimizden muhatabımızın ne anladığını anladığımız anda karşılık verebilme imkanının olması önemlidir.
Yazışmalarda yanlış anlaşılmaların düzeltilmesi bazen mümkün olmayabilir.
Yanlış anlaşılmalar bazen kırgınlık, üzüntü, alınganlık, öfke ve kişiselleştirme gibi duygusal strese neden olabilir.
Ayrıca ima etmek, ironi yapmak ya da şakayla karışık ifadelerimizi karşımızdakinin anlayacağını varsaymak, mizahi olmaya çalışmak iletişim kazalarının artmasına neden olabilmektedir.
Telefon görüşmelerinde özellikle duygu ve düşüncelerimizin tam anlaşılmasını sağlamak için "Bu konuyu yüz yüze görüşmemiz çok daha iyi olacaktır" diyebilmemiz gerekecektir.
Yüz yüze görüşmeler nasıl olmalıdır?
İnsanlar özellikle çay kahve içimi esnasında ve yemek arası sohbetlerde daha fazla "evet" demeye yatkınlaşırlar.
Çünkü özellikle olumlu atmosferde içilen çay kahve ve yenilen yemeğin verdiği hazzın ürettiği dopamin insanları daha iyimserleştirir.
Ve size göre daha anlayışlı olmaya başlarlar.
Kritik bir konuda "evet" demesini sağlama şansınız artar.
Neden konuşmak istemeyiz?
İnsanlar dışlanmaktan çekinirler.
Etrafındakilerden farklı düşündüğünü hisseden konuşmaya istekli olmaz. Farklı düşünmek çevremizdekilerle aykırı düşünmek hoşumuza gitmez. Çoğunluk gibi düşünmüyorsak sessizleşiriz. Bu duruma "suskunluk sarmalı" denir.
Dışlanma korkusu, hata yapma korkusundan daha büyüktür.
Dışlanma korkusu ve uyumlu olma baskısı genellikle bilinçsizdir.
İnsanlar düşüncelerinden dolayı diğerlerinin baskılarına maruz kalırlarsa suskunlaşır, düşüncelerini saklama eğilimine girerler.
Bir grupta herkes aynı düşüncedeyse orada suskunluk sarmalı oluşmaz.
İşin gerçeği ise fikirlerini paylaşan insanların sayısı çok da önemli değildir.
Bir azınlığın görüşü ve destekçileri kendilerine güvenen insanlarsa ve kamuya açık olarak etkili bir şekilde ifade ederlerse suskunluk sarmalına girmezler ve ifade ettikleri çoğunluğun fikri olarak görülebilir.
"Azıklıktayım dışlanırım" korkusunu aşarak doğru bildiklerinizi dinleyenleri kötü hissettirmeden, olumlu kelimelerle ve sesiniz, sözünüz ve beden diliniz ile uyumlu biçimde dile getirebilirseniz oldukça etkili olabilirsiniz.
İşin esası etkin iletişim becerileri, iyi niyet ve öz güvene sahip insanların kendilerini ifade etmeleridir.