Koydun mu kırık bir dalın yerine kendini,
Canı acıyan yaprağı düşledin mi hiç,
Sustun mu bir nehir gibi,
Tam denize döküleceğin vakit?
"Dertler girince araya bakmazmış gözdeki karaya..."
Yine bir kadın cinayeti yine genç bir kızın kendi sessizliğinde yok oluşu!
Hayat onu iki seçenek arasında tercih yapmaya zorladı. Hangisini seçerse ve sonuç ne olursa olsun acı ve hayal kırıklığı ile sonuçlanacaktı, tıpkı hiç uğruna yitip giden diğer kadınlar gibi.
Söyleyeceğimiz çok şey var iken, kadına yapılan eziyet zulüm karşısında içimiz tuz buz oluyor, yorgunken daha fazla yoruluyoruz!
Bu toplum yine bir yavruyu korumaktan aciz kaldı sessiz kaldı, duymadı, yaşatamadı.
Bu ülkede her şey adil mi ki gencecik bir kızı yaşamdan koparanlara ceza kesebilen bir hukuk olsun?
16 yaşında bir genç kızın öğrenme, gelişme ve hayal etme hakkı vardır.
Kız çocukları şarkı söylemeli, dans etmeli, umuda sarılmalı, okula gitmeli; kendini geliştirmeli, okuyup meslek sahibi olmalı, ayaklarının üzerinde sağlam durmalı, vakti geldiğinde dilediği zaman evlenip yuva kurmalı devlete millete faydalı çocuklar yetiştirmeli.
Kim bilir Sıla'nın da ne gibi uçsuz bucaksız hayalleri umutları vardı? Onu küçük yaşta nişanlanmaya iten sebepler nelerdi? Kurtuluşu yapacağı evlilikte mi aradı veya ailesi kocaya gitsinde sorumluluk üzemizden kalksın bencilliğine mi kapıldı?
Sıla'nın düşlediği ne varsa saplantılı hasta bir ruh onu ailesinden, sevenlerinden, dünyadan ayırdı.
Kadın dağı, taşı, yolları, çölü, ummanları aşıyor da bir tek şeyi aşamıyor; kadınlara inanmayan ve onların dağlar gibi endişelerini!
Neden bir kadını illaki bir erkek korusun ihtiyacı duyuyoruz?
Ve neden yine bir kadını erkek korurken koruduğu kadını öldürüyor?
Kız çocukları niçin sevilmez, bu nasıl bir giz?
Bir gülüşe bin acı sığdırıyorlar...
Öyleyse neden üzüyoruz toplumu emanet ettiğimiz şu melekleri?
Kadınlar; haksızlığa uğramış hayatın sabreden tarafları mı?
Dünyanın kuruluşundan itibaren türeyen dogma dinlerde kız çocukları hep geri planda kalmış, ikinci sınıf vatandaşlığına atılmış saçmalık ötesi, aklın almadığı bir haldir.
Dünyanın geri kalmış, eğitim seviyesine ulaşamamış ülkelerinde kız çocukları lanetlenip diri diri gömülmüştür. Doğuran, çoğaltan, erkeği de büyütüp yetiştiren kadın iken yine erkek hegemonyası kadını yok etmeye çalışmış üstünlük çabası kurmuştur.
Tarih boyu kadının ileride olması, düşüncesi, anaç yapısı, sevgisi, kadının büyük büyük hayalleri erkeğin önünü kesmiş korkutmuştur.
Oysa inanılan Tanrı, kadının ruhta, bedende, kalpte, yaşamda birer emanet olduğunu, düşünceyle, davranışla, sevgide saygıda kusur edilmemesi gerektiğini buyurmuştur.
Maalesef kendi kafasına göre din, inanç güncelleyenlerin kurallarına örf adet adı verilmiş, kendi dinlerini kendileri yaratıp hüküm sürmüş, kadını her alanda ezmişlerdir.
21.yüzyılda ilimden bilimden bahsedilmesi gereken çağda; kansız ruhsuz yürüyen beden görünümlü robot aileler kendileri gibi robot evlatları olsun istiyorlar.
Bir cani yetişmesinde gözlerini kapatan, kulaklarını tıkayan, sessiz kalan, çanak tutan, kindar nesil yetişmesinde emeği geçen “sanal” aileye ve bu canavar ruhlu şizofren birine kızını teslim eden aileye ne söylesek az!
Sizin terbiye edemediğiniz saplantılı ruh hastası oğlunuza bırakın insan emanet etmeyi, yanında kuş böcek çalı çırpı dahi bırakmayın.
Hayatın hiçbir yerine sığmamış zavallının biri başka bir ailenin belli bir yaşa getirdiği yavrusunun üzerinde eğitim kampı kurup hayattan kopartamaz.
Tanrının verdiği yaşam hakkını hunharca elinden alamaz, anne babaları da yüreğinden vurup acılı bir sınava sokamaz.
Hiç kimse sizin kişilik kazandıramadığınız, karaktersiz, örümcek beyinli oğlunuzun rehabilitasyon merkezi değil, olamazda.
Yine kendini geliştirememiş bir aile evladı mutlu huzurlu olacak mı, güvenle yaşamını sürdürebilecek mi, anlamadan dinlemeden gözünü kırpmadan ne idiğü belirsiz kişiye teslim etmemeli.
Ortada bir ateş yanıyor, aslında o ateş herkesi yakıyor, yanan kişiler bağıramıyor düştüğü karanlık çukurdan çıkamıyor.
Bazen olmuyorsa zorlamamak lazım!
Bir şeyi çok istiyorsun hatta elde etmeye çalışıyorsun elde edeyim derken yakıp yıkıp parçalıyorsun ve sonra keşke olmasaydı diyorsun.
Keşkelerin hiç kimseye faydası yok ve gidenleri hiç geri getiremedi.
Ne kadar sinirli olsanız da beddua etmeyin çocuklarınıza, iyiliği için dua edin.
Evladınız gönlünü paylaşsın, derdini anlatsın, içini döksün size...
Attığı adımı, bastığı yerin izini takip edin,
İnternet ortamında tanışıp hayatla tecrübesi olmayan kızınızı yabani zorba kişilere vermeyin...
Araştırın, soruşturun, ayı mı-kurt mu, in mi-cin mi, kimdir, nedir ne değildir emin olun.
Gerekirse sorun; kırdım mı kırıldın mı diye...
Küstürmeyin onları hayata, umuda, sevgiye, sevince, güvene...
Keşkelerle bitirmeyin yaşamlarını, geleceklerini, yıkmayın dünyalarını!
Gülün güldürün, o gülüşler birçok derdi kapatıp tüm yaraları iyileştirecektir.
Kursağımda kalan tek bir heves bile hatırlamıyorum; sırtımı yaslayabileceğim bir babam, dizlerine yatabileceğim bir annem, her sırrı paylaşabileceğim kardeşlerim var, yarına ışıltılı gözlerle bakabilirim diyen evlatlar yetiştirin...
Evden bir boğaz eksilsin düşüncesiyle kız çocuklarını kaşık düşmanı ilan etmekten vazgeçin...
Düşünün ve tüm davranışlarınızı gözden geçirin.
On yıl içinde Türkiye de 'namus temizleme' gerekçesiyle ve toplumsal rollere bağlı nedenler ile öldürülen kadın sayısı 3.185'dir.
Ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. Kadın cinayetlerini durdurmak için şiddetin her türlüsüne; insana, doğaya, hayvana yapılan tüm eziyetlere dur demeli ve ağır cezalar getirilmeli. Başta psikolojisi bozuk kişiler ayıklanıp tedavi edilmeli, belli bir eğitim seviyesine ulaştırılmalı, cehalet tamamen bitip tükenmeli.
Ülke ve toplum içinde saygıyı, güveni, huzuru, yaymadan, gelecek kaygısını yok etmeden Özge'ler, Sibel'ler, Aslı'lar, Aleyna'lar, Sıla' lar son bulmayacaktır.
Bu kadar bizden bu kadar içten bize has duyguları unuttura unuttura hissizleştirildik, köreltildik, tüm reflekslerimiz elimizden alındı.
Aile, akraba, arkadaş, eş dost ve en önemlisi sevgi saygı göstermeyi tekrar hatırlamamız gerek.
"Kan kustum kızılcık şerbeti içtim"
Günü birlik yaşamda "ne çıkarsa bahtıma" düşüncesinden sıyrılıp, günlük yaşamı ince eleyip sık dokumadan, özeleştiri yapmadan sanırım hoşgörünün sırrına varamayacağız.
Unutmadan; Bir kız çocuğu eğitilirse, bir anne yetişir.
Bir anne okursa, tüm insanlık aydınlanır.
Kız çocuğunu koru ve ona saygı duy!
Çünkü; o yaşamın nimeti, doğduğu evin bereketi, ailenin meleği, ülkenin teminatı, dünyanın da geleceğidir.
Çünkü; kadın insandır, erkek insanın oğludur!