Bursa Atatürk Lisesi'nin Beden Eğitimi Öğretmeni olarak sadece istisnasız bütün öğrencilerin saydığı ve daha önemlisi sevdiği bir insan değil, Bursa'nın spor dünyasında çok özel bir yeri vardı.
O bazen bir öğretmen, bazen bir futbol hakemi, bazen spor organizasyonlarının başında olarak Bursa'da özel bir yere sahipti.
Biz okulumuzu bitirdik, iş hayatına atıldık ve emekli olduk ama onu ve onun gibi güzel insanları hiç unutmadık.
Bütün öğretmenlerimiz iyiydi ama bazıları en iyiydi.
Selçuk Hoca gibi hayata pozitif bakan, toleransı olan, az insan gördüm.
Hiçbir şeyden şikayet etmeden belki de belli etmeden yaklaşık bir asır ( 1927-2020 ) yaşayan bu güzel adama Allah'tan rahmet dilerken, Selçuk Hoca ile çok şey yaşadık ama belki de dünyada başka örneği olmayan bir anımızı paylaşmak istiyorum.
Derslerinde Selçuk hoca kadar kolay izin veren birisi daha yoktur. Beden eğitimi derslerinde kızlar grubu ayrıldıktan sonra sınıf başkanının mevcut listesini kontrol etmeden mevcut öğrencilerle derse devam ederdi.
Ben de bu açığı kullanarak beden eğitimi derslerine girmemek için sınıf başkanına idare et diye bir mazeret uydurur ve Kültür Park'a kaçardım.
Eylül'de başlayan okulda Şubat tatilinde ilk yarı karnelerinin verilmeden önceki son Beden Eğitimi dersine katılarak minder ve kasa hareketlerinden not almaya karar verdim.
Ders öncesi karşısında esas duruş vaziyetinde tek sıra olarak dizildik ve sınıf başkanının tekmilinden sonra karşımıza geçerek rahat komutu verdi.
Ardından gözü bana takıldı ve gülerek "Osman sınıfları mı karıştırdın. Sen Burhan Hocanın ( Motor Burhan) öğrencisisin. Kendi sınıfına git " dedi.
"Hocam siz şaşırmayın ben bu sınıftayım" karşılığını verdim.
Ben "Oğlum madem sen bu sınıftasın da ben seni neden derslerde hiç görmedim" sorusunun cevabını bulamadan, sınıf başkanı o sınıfın öğrencisi olduğumu söyledi.
Yüzüme baktı ve görüşürüz dedi.
Bir hafta sonra karneleri aldığımızda ben iki gelecek sanıyordum ama üç tane zayıfım vardı.
Matematik: 4
İngilizce: 3
Beden Eğitimi: 0 (sıfır) olarak gelmişti.
Karneyi eve götürdüğümde babam ve futbol oynayan üç ağabeyim tarafından sorguya alındım.
"Matematik, İngilizce' yi anlarız ama beden eğitimi dersinden sıfır almaktan utanmadın mı?
Bırak takla atmayı, amuda kalkmayı, kasadan atlamayı, hazır ol da durmayı becersen 5 alırsın bu sıfır neyin nesidir" dediler.
Ben sadece sustum.
Şubat tatili bitince soluğu yanında aldım ve aklım sıra karnedeki sıfırın hesabını sordum.
"Oğlum, derslere girmedin. Bu kafa ile devam et ve rahatını bozma Eylül'de kalorifer için kömür gelecek depoya atmak için adam mı tutalım."
Yani benim gibi 10 tane daha ayarladılar mı Okul Aile Birliği kasasından kuruş çıkmadan kömür nakliye işi çözülecekti ama benim Eylül'e kalmaya niyetim yoktu.
Ben Nisan'a kadar yine derslere girmemeye devam ettim.
Selçuk hocam da bana Alpay'ın şarkısındaki gibi Eylül'de gel diyordu.
Nisan ayında her sınıftan 19 Mayıs bayramı törenlerde etkinliklere katılacak öğrenci seçmeleri vardı.
19 Mayıs'a katılan öğrencilerin karne notu belliydi "10"
Doğal olarak benim o kadroya girmem mümkün değildi ve öyle de oldu.
İlk provalar Merinos Stadı'nda başladı ve hareketler ezberlendi.
Ardından son genel prova için Atatürk Stadı'na gidileceği gün biz de operasyona başladık.
Hareket kümelerindeki bir arkadaş mecburen(!) "bileği burkularak" sakatlandı ve Selçuk hocaya bilgi verilmeden genel provaya onun yerine ben katıldım.
Selçuk Hoca sahada öğrencilerin arasında gezerken beni gördü ve "Senin ne işin var burada" diye kükredi.
Ben masum ve kırgın bir bakışla "Hocam arkadaşım bileğini burktu. Ben de okulumu yalnız ve eksik bırakmamak için fedakarlık yaptım ama kıymetimiz bilinmiyor" diye sitem ettim.
Bıyık altından gülerek "Hareketleri şaşırırsan Eylül'de bile geçemezsin haberin olsun" dedi.
Karşılıklı hareketlerde benim sürekli pasif yerde olduğum hareketleri başarı ile tamamladık.
19 Mayıs'tan sonra karneye kaç gelecek sorusunu sorma hakkım doğmuştu.
Bana derslere girmediğin için bana geçerli bir mazeret sunarsan seni Eylül'e bırakmayacağım dedi.
Ben de mazeretimi net olarak anlatınca gülerek beni kucaklayarak "oğlum zaten biliyordum ama bakalım sende açıklayacak yürek var mı diye sordum" dedikten sonra seni ikmale bırakır mıyım sözüyle noktayı koydu.
Ben de ilk karnede -0- , ikinci karnede "10" alarak ortalama "5" ile dersten geçen bir öğrenci olarak tarihe geçtim.
Bütün toplantılarımıza katılır ve şakayla beni çağırmadınız ama geldim derdi.
Selçuk Acar gerçekten efsane öğretmenlerimizin en başında gelirdi. Bütün öğretmenler gibi aramızda onun da bir lakabı vardı ama yanlış anlaşılmaması için yazmayacağım.
Mekânın cennet olsun Kral Hocam!