Köpek yiyeceği kemiği saklar, kedi yaptığı pisliğin üzerini örter, temiz yerden yiyeceğini toplar karınca, bitkilerin tozlaşmasını ve biyolojik çeşitliliği sağlayan arının doğaya faydası saymakla bitmez.

Gizemli ve bir o kadar ürkütücü görünen baykuş dahi bulunduğu yeri korur gözetir, akvaryumdaki diğer balıkların dışkılarını temizleyen bir çöpçü balığının görevini bilmeyenler çevresini talan edip döküntülerini doğaya saçıyor.

Ördüğü ağı kendine ev edinen dişi örümcek kadar olamıyor insanoğlu!

‘’Aslan yattığı yerden belli olur’’ atasözü her ne kadar hayvanla ilişkilendirilip söylense de insana atfedilen bir sözdür. Bir insanın kişiliği, oturup yattığı yerin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.

Yatılan yer, kaçıp sığınılan yer, kimse görmez zannedip saklanılan yer, ortak yaşam alanı olan yer,  sorgulanmayacağı düşünülen yer değildir. Gerçek şu ki, milyon yıllık ekolojik süreçte tüm hayvanların çeşitliliği, faydaları, ekosistemde oluşturduğu halka yaşamın kalbidir.

Kişilerin manipülasyona ihtiyaç bile duymadığı alanda verdiği açıklarla gerçekte kendi kendini manipüle ettiği aşikar.

Fotoğraflardaki görüntüler Bursa/ Uludağ yol güzergahı ve hayvanlar çöplerini ormana hediye etmiş!

Bira şişelerinden tutun, koltuk minderlerine, yedikleri içtikleri tabak çanaktan tutun eski kıyafetlere kadar ne varsa hepsini doğaya boca edip arkalarına bile bakmamışlar. Yetmemiş cam şişelerini sıra sıra dizip kim nasıl, kaç tane kırabilir yarışması yapmışlar ve yaz sıcağında güneş ışınları ile cam kırıklarının tehlike oluşturabileceğini akıl bile edememişler!

Cam atıklar orman yangınlarına ya da doğada yaşayan canlıların yaralanmalarına sebep olmakta.

Plastik doğada 1000 yıl gibi bir sürede kaybolurken, cam atıklar 4000 yıl sonra doğadan kayboluyor. Doğaya atılan her  atık toprağı kirleterek verimliliği de azaltıyor. Yeşili kurutuyor, havayı suyu kirletiyor ve doğal afetlere birer davetiye çıkartıyor.

Doğa insanın verdiği zarara karşı yine de çok merhametli, iyimser, ödüllendirici!

Düşünüyorum da; doğanın yerinde insan olsaydı, bu kirlilik karşısında vereceği ödül ne olurdu? Her zarara karşı birer tokat mı atardı, üzerine basıp ezip geçer miydi, sunduğu bütün güzellikleri felakete mi çevirirdi yoksa nankörsün sen deyip verdiklerini elinden aldıktan sonra yakıp yıkıp yok mu ederdi? Zaman zaman doğanın parmak gösterdiği, hey kendine gel dediği oluyor haklı olarak…

Lakin duyan, dinleyen, anlayan nerede? Kendi bildiğini okumak gibi bir huya sahip insan; bencilce, hoyratça, başıbozuk ve merhametsiz!

‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ sözüyle büyümüş ilerlemiş, yol almış nesiller olarak doğru yolu bulamadığımızı, insan aklını kullanması gerekirken kullanmadığımızı, yaratılana yaratandan ötürü bile saygı duymadığımızı, sevmemiz sahip çıkmamız gereken değerleri hırpalayıp öldürdüğümüzü görüyorum.

Tüm kainatı yaratan ve yarattığı her şeyin en üstünü olarak kıldığı insana verdiği nimetler ve güzellikler karşısında,Tanrı meskenleri, mekanları, yurtları hayvanlar ile işaret etmiş, evlerin en güçsüz-zayıf-hayal kırıklığına uğratıcısı olarak insanı göstermiştir. ‘’Kaçmayın ve dönün içinde lüks-refahla yaşatıldığınız şeylere ve yurtlarınıza - meskenlerinize; öyle sorguya çekileceksiniz’’ demiştir.

Ormanlar ne yiyip içmekle ne döküp saçmakla  korunur, ormanlar sevgi ile saygı ile benimsemekle, ait olmakla korunur. Nasıl ki ormansız bir yurt vatan değilse doğası, havası, suyu olamayan bir dünya da yaşamak yaşam değildir. Milli servetine sahip çıkamayan toplumların toprağı olmaz, biz bu ağaçlara bu topraklara, bu doğaya yaşam son buluncaya kadar muhtacız. Muhtaç olduğumuz kudrette damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur.

Doğasıyla, mevsimiyle, toprağıyla, bayrağıyla, kültürüyle zengin bir ülke bahşettiği için Tanrı’ya şükürler olsun. Bu güzelim toprakları vatan yapan Atamızın da ruhu şad olsun.

Bir ulusun uygarlık düzeyi, temizliğiyle üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür.

Gölgesinde serinleyecek ağaçlar, o ağaçlara sahip çıkan nesiller yetiştirmek dileğimle…