Türkiye’nin en prestijli, aynı zamanda uluslararası üne sahip Antalya Altın Portakal Film Festvali’nin 60. Yıl Özel Afişi.

Hem İngilizce hem Türkçe, ‘Sonsuza Kadar’ yazıyor ama iptal oldu.

Fotoğraf ile başladık, sürpriz son ile bitireceğim.

1964 yılından beri yapılan festival, bu zamana kadar askeri darbeler hariç bir kere daha iptal olmuş. 44 yıl önce aynı sebepten. Sansüre uğrayan 3 film, beraberinde buna karşı çıkan jüri üyeleri, festivalde sansür olmaz diyerek jürilikten çekildiklerini açıkladıktan sonra festival iptal olmuş.

79 senesinde ‘Yusuf ile Kenan’, ‘Demiryol’ ve ‘Yolcular’ bu 3 filmde aşağı yukarı aynı temaları işliyor. Bozuk toplumsal yapı ve o günün siyasi düzen eleştirilerini yapan bu filmlerde sansüre uğruyor, filmler yayınlanmıyor.

Hatta daha sonra Demiryol filmi ‘Geç Gelen Portakallar’ adlı ödülü 33 sene ‘En İyi Film’ dalında alıyor.

Bugünde aynısı oluyor 7 Ekim’de, bu sene de 60.sı yapılacak olan festival ‘Kanun Hükmü’ filminin sansüre uğraması nedeni ile kaldırılıyor. Bunun üzerine, aynı 44 sene önceki gibi jüri, filmin yayınlanması için bildiri yayınlıyor ama nafile. Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı desteklerini festivalden çektiklerini açıklıyor.

Bunun üzerine, Antalya şehrinin Belediye Başkanı Muhittin Böcek “Malum Film” den dolayı festivali iptal ettiklerini söylüyor. Başında da dedik, Türkiye’nin en prestijli ve uluslararası ünlü bu festivali bir günde iptal oluyor.

Hatta; Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı da devreye giriyor iptali için.

Bende, acaba nasıl bir film diye merak ediyorum. Fakat herkes, belgeselden malum film diye bahsedince, hiçbir yerde bulamıyorsun maalesef.

Bu nedenle; belgeseli izleyemediğim için, hakkında çok fazla yorum yapamayacağım. Ancak belgeselin yönetmeni Nejla Demirci’nin anlattığı kadarıyla konusu şu;

Belgeselde KHK ile işine son verilen bir öğretmen, aynı zamanda yönetmenin de kardeşi olan bir doktorun hikayesi anlatılıyor.

Tabi KHK olunca konu devlet daha filmi çekerken izin vermiyor ama Anayasa Mahkemesi, fikir, sanat, özgür düşünce ihlali yapıldığını söyleyip yönetmeni haklı buluyor.

Bu karara rağmen, FETÖ propagandası yapmakla suçlanan filmin yönetmeni, çıktığı bir kanalda kendi filmini savunurken kelimelerini seçemiyor, yer yer sesi titriyor. Filminin sadece bir belgesel olduğunu, siyasi iktidara bir küfür bir eleştiri getirmeden, bir gecede işinden olan insanların, sonrasında neler yaşadıklarını anlattığını söylüyor.

Derdini anlatmaya çalışıyor ama artık çok geç.

Çünkü hep böyle oldu.

Ülkemizde yıllarca torpille bir yerlere gelmiş, hatta bazen soruları çalarak adaletin tam ortasına yerleşmiş savcı, hakimler bir günde kırmızı bültenle aranacak hale geldi.

Gazetecilikten hariç her mesleği yapıp, gazetecilik kimliği arkasına sığınan birçok kişi islerin ters gittiğini anlayınca bir günde arkasına bakmadan yurt dışına kaçtı.

Bu ülkenin mafyaları yıllarca devletin kanını emdi, bir günde evine operasyon yapılıp, kim var kim yok evden alındı.

Yıllarca bir televizyon kanalında delinin teki, kendini Mesih ilan edecek seviyeye geldi, adeta kendine bir imparatorluk kurdu, bir günde 1000 sene hapis cezası ile yargılandı.

Ülkenin bazı iş adamları, yıllarca tekelleşerek orta düzey sermayedarlara aba altından sopa gösterip, bu işi yapamazsın dedi ama, kara para akladığı ortaya çıktığı an bir günde tüm mallarına devlet el koydu.

Dikkat edin, her şey bir günde oluyor ülkemizde.

Halbuki 20 senedir devletin içine sızan paralel yapılanma ile içli dışlı olmak yerine, 20 senedir bu yapı ile savaş verilseydi hem bugün festival iptal olmaz hem Nejla Demirci bu tür filmler yapmak zorunda kalmaz, hem kuru yanında yaş yanmazdı.

Son olarak, başta bahsettiğim ters köşe şuydu;

Kanun Hükmü belgeselinde yer alan, KHK ile atılan iki kamu çalışanından hekim olan, yani yönetmenin FETÖ’den atıldığı iddia edilen kardeşi ise göreve iade ediliyor.

‘Sürpriz Sonlu Filmlerin Babası’ diye tabir ettiğim Christopher Nolan, ülkemizde 1 sene kalsa öyle güzel sürpriz sonlu film çeker ki, verecek ödül bulamayız.

Ödülü bulsak bile, ödülü verecek festival bulamayız.