Herkesin bir bedeli vardır, fiyatını veren alır, ederini bulan satar” lafı tövbe tutmayan kancıkların günah çıkarması olduğunu düşünenlerden olduğumdan “Gazeteci kullanan olmaz, kendini kullandıran gazeteci olmasa ” derim.

Demesine derim de her satırını sattığı yazılar yazıp meslek hayatı boyunca kendini kullandıran “LOSER” bir müptezelin satırlarından okumak hiç abes gelmiyor.

Kendisi ile hiçbir geçmişim, dostluğum ya da husumetim olmayan birini anlatacağım.

Yavrum evladım beynini içkisine meze yapmış bitirmiş, sıra kanında eser miktarda olan şerefini, haysiyetini, insanlığını kaşıklamaya başlamış son dublesini içip zıbarmak için…

Kullanılmaya o kadar hazır ki; üretmek için düşünmesine gerek yok.

Önünden dikte edileni yazıp, arkasından servis edileni keyifle yiyor.

Eskiden kalan kırıntılarla bir şeyler karaladığında kimsenin okumadığını fark edip çevresine küfür, hakaret, itibar gaspı ile yürümeye başlayarak okunmaya çalışıyor.

Bunların insanlık defosu olduğunu düşünecek beyni kalmadığından kendisine güç vehmederek saldırganlaşıyor.

Nasıl olsa aldığı cezaları geçmiş ilişkilerden oluşmuş dostluk hukuku gereği hayır faslından ödeyen birkaç tanıdığı var.

Aslında işin dengesi bu noktada bozuluyor ve olayı 46 ya bağlıyor.

Bugün olduğu gibi ona yardım edenlerin, altına araba çekenlerin, deposunu dolduranların kendisine mecbur olduğunu düşünmeye başlıyor.

Kaybedecek bir şeyi olmayanların cesareti ile asılarak parsa toplamaya başlıyor.

Sonra herkes satılık,  kendileri kelimelerin efendisi öyle mi?

Onu aç bırakana kadar bugün tepe tepe kullanın hayrını görün, ama bir gün size de saracağını bilin ve yanınıza sokmadan uzaktan yemleyerek besleyin.

Etini, sütünü, peynirini, zeytinini, yağını, hostingini sağlayanları uyarmak yurttaşlık gereğidir.

Bu satırları yazan adamın muradı, birinin şövalyesi olmak değil, geçmişte hakkında tek bir şey bilmediğim bir müptezel ile yollarımızın kesiştiği birkaç konuyu paylaşıp, defter kapatmaktır.

Lifebursa.com dan iyi bir teklif aldığımda çalıştığım gazeteyi bilgilendirdim ve 212 li olarak hakkım olan tazminatlarımı almayarak helalleştim.

Lifebursa.com tercihimde,  hepsi resmi bordro üzerinden ödenen maaş ve diğer olanakların yanı sıra özgür yazabilmek rol oynadı.

Yazar kadrosunda o da vardı.

Her yerden kovulmuş olması, dostlarını harcaması, dostluklarını haraç mezat satması, bedeli mukabili ona buna sataşması ve en yakın akrabalarının eldivenle bile onu sevememesinin bir nedeni olmalıydı.

Hayatı boyunca talep ettiği üye olduğu partiler ve dernekler dahil aday olduğu hiçbir yere seçilmemesi olması nefretle beslenmesi için yeterliydi.

İlk gazete toplantımızda içki adabını bilmeyen ölçüsüzlüğü beynini esir alınca ortaya karışık bir kibirle “ Yazılarımın harfine dokunulursa bir daha yazmam “ dedi.

“ Editöryal özgürlük” anlayışını ilke olarak benimsediğimiz için rahatsız olmadım. “Gazeteci yazdıkları ile at sineği gibi rahatsız etmeli “ dediğinde nur yoksunu yüzüne baktım.

Zamanla kendisini at sineği zanneden bir sivrisinek olduğunu anladım.

Bilinenin aksine sivrisinekler beslenmek için değil, yumurtalarını kanla birlikte rahatça dışkıları ile dışarı atıp üremek için insanların kanını emerler.

Börtü böcek yazdığında birkaç yüz okunan yazıları hakaret ve küfür içerikli yazılara dönüşünce birkaç bini ancak buluyordu.

Assolist edası ile istediği yazar skorlarını okuyunca eşekten düşmüş karpuz gibi dağıldı ve kendi okurlarının az ama nitelikli olduğu şeyine sarıldı. Hatta inanmadı skorları görmek için yetki istedi.

Eski dostlarını incitici ve taciz edici yazılarından dolayı beni eleştirenlere benim ya da bizim görüşümüz değildir yazdıklarının tek kelimesine katılmıyorum ama bizde yazar özgürlüğü var, altına istediğiniz yorumu yazın eğer onaylayıp yayınlamazsam bana gönül koyun diyordum.

Onun ne mal olduğunu biliyoruz ama size zarar veriyor diyerek konuyu kapatıyorlardı.

Bir gün cami duvarına ilk hacetini giderdi.

Emin Adanur hakkında yazdığı bir yazıda birkaç yerde ondan “oğlan “ diye bahsetti.

Onunla iki yılda üç beş selam dışında hiçbir muhabbetim olmadığı için uygun olmadığı görüşümü yönetimle paylaştım ama karşıma yine “ yazar özgürlüğü “ çıktı.

Emin Adanur onu çöp görerek kaale bile almadan lifebursa.com u hedef alan bir hamle yaptı.

Bu defolu dağlı beyni ile elin kasaturasını görmediği için kendi çakısını pala sandığından sivrisinek gibi dışkı ile var olma alışkanlığı ile daha ağır bir yazı yazmaya heveslendiğinde buna engel oldum.

Bir şekilde Emin Adanur ile buluştuk.

Allah biliyor ya! Bursa’da son zamanlarda türeyen kazandığı parayı taşımayan tiplerden biri olduğunu düşünüyordum.

30 lu yaşlarda genç bir adam beni saygı ile ayakta karşıladı, hoş geldin dedi ve bir soru ile sohbet başladı.

Osman Amca oğlunuz var mı?

Var dedim.

Adı ne dedi?

Onur dedim.

Biri oğlunuza “ oğlan “ derse ne yaparsınız dedi?

Onun anasını dikerim diye cevap verdim.

Lifebursa.com un patronu siz misiniz?

Evet dedim.

Sahibi siz misiniz?

Hayır dedim ve ekledim.

Ben sana mesaj getirmedim seninle konuşmaya geldim. On binleri bulan tweet mesajlarını ve eklerini kaldırmanı istiyorum.  Ben de o yazıyı kaldıracağım ve eleştiri dışında hakkında bir daha hakaret içeren yazı yazmasına izin vermeyeceğim dedim.

Sahibi değilim dediniz, dediğinizi yaptıramazsanız, sözünüzü tutamazsanız ne olacak dedi?

Sana sahibi değilim ama patron benim demiştim, senin dediğin şeyin yaşandığı gün ben orada olmam dedim.

Şimdi istediğiniz her şey yapmaya hazırım dedi.

Anında telefon ettim ve bunun yazdığı ve Emin Adanur’un ve ekibinin adının geçtiği hakaret içeren bütün yazıları iki dakikada pasife aldırdım.

Sıra sende dedim ve o da talimat verdi ama yüzlerce hesabın kullanıldığı içeriklerin silinmesi üç gün sürdü.

Hukukumuz saygı ve sevgi çerçevesinde devam ediyor.

Ben Emin Adanur’u özellikle “Bursaspor liderliği” zamanında çok eleştirdim. Hepsine geri döndü, gençliğinin verdiği ateş ile her şeyin farkındayım diyerek teşekkür etti uyarılarını dikkate alacağım Osman Amca dedi ama yapabildi mi derseniz, motoru patlamış, boğazına kadar suya batmış ve yan yatmış bir tekneyi yüzdürebilmek için bir değil, on Emin Adanur’un yetmeyeceğini biliyordum.

Satırıma dokundurmam diyen, ceza almamak için akli melekelerim yerinde değil diye rapor peşinde koşan bu meczup yasakladığım alana giremedi.

Hani ona yavrum evladım dedim ya!

Bu onu aşağılama falan değil, yamacıma gelip hapis yatma korkusuyla yardım isteyen bir zavallı içindir.

Ben kimseden korkmam diye gider yapıyor ama çok korktuğu hapse girmemek için sünger bop kostümü ile aklını 46 bağlamak için her yolu deniyor.

O raporu alamadı ve alamaz.

Her rol kesene o raporu vermezler.

Kazara aldanıp veren çıkarsa, hesap veremez.

Mudanya Belediye Başkanı ve eşi hakkında ettiği hakaretler sonucunda yargılanmış, mahkum olmuş, Yargıtay hapis cezasını onandığından hapse girip, dombilisinden ve alkolden mahrum kalacağı korkusuyla Hayri Türkyılmaz’ dan şikayetini geri aldırabilir miyiz diye kıvranıyordu.

Aynı takımdayız ya!

Bakarız dedim ve Hayri Başkan ile görüştüm.

Özellikle eşi üzerinden yazdığı şeyleri öne sürerek, yazdıkları eleştiri değil ahlaksızca sözler çeksin cezasını dedi.

Bak sen siyaset yapıyorsun.

Gaza gelme affetmek en büyük cezadır.

Gel affet ben de onu senin kapına bağlayayım dedim.

Bana bana onun hakkında  sonradan doğruluğunu gördüğüm  ve tarihi bir söz söyledi.

İt yediği halttan vazgeçmez affedersem yine yazar, bu sefer sana kırılırım gel hukukumuz bozulmasın dedi.

O ara ekibinden şöyle bir teklif geldi.

Başkandan ve bizden yazı yazarak özür dilerse olabilir ama…

Hemen atladım ve yazdırırım dedim.

Onlar “ama” dan sonra yazdıramazsın eklediler.

Başkan ve ekibinden özür yazısı yazmasını istedim.

Nasıl bir şey olacak dedi.

Başkanlarına yazdığın gibi yalayıp yutmadan, pişmanlığını dile getir yeter abartırsan ciddiye almazlar dedim.

O yazı aynı gün onun tarafından yazıldı ve siteye konuldu.

Başkana link attım ve geliyorum dedim.

Okudular ve şaşırdılar.

İstediğin oldu şimdi top sende avukatına talimat ver ve şikayetini geri al dedim.

Başta olumlu davrandı ama bir anda eşi için yazdıkları aklına geldi ve “ Çeksin cezasını şrfsz. “ dedi.

Hayri Başkan bu güne kadar bir şeyi hala bilmiyordu.

Onun ceza alması benim umuruma değildi ama onların yazdıramazsın dediği özür yazısını ben yazdırdığım için artık konu Hayri Başkan ile benim konum olmuştu.

Menfaat için yapamayacak şeyi olmayan, kaostan beslenen ve ona acıyarak destek olan insanların kendisinden korktuğunu zanneden bu klinik vakanın tövbe tutmadığı için tekrarladığı illetin tedavisini özel hastanelerde görüp, borçsuz taburcu belgesi almak için kırk takla attığını da bir kısmında müdahil olduğum için bilirim.

Bütün bunların sonunda payıma düşene şaşırmadım.

Aklı sıra bana da sarmıştı.

Ben buna göre asgari ücrete G.Y.Y olarak çalışan, bir şey bilmeyen, meslekten bihaber bir ademim.

Oysa adımı andığı, benden sitayişle bahsettiği yazıyı adımı kaldır ve revize et diye geriye yolladım diye Adnan’ı yazdı o da kendi adını sildi.

Bir kadının yazdığı KEVAŞE şiirini bilir misiniz?

Erkeğin Kevaşesi

Kurtuldum sanma sakın gönülde dert açınca
Rabbin sevdiği kula kimsesiz diyemezsin
Kırdığın kalplerde ki acıları saçınca
Şu dünya üzerinde huzurla gezemezsin

Aramakla bulunmaz ansızın tutulursun
Huri sanıp giderek çirkine vurulursun
Aldığın o ahlardan gün gelir kavrulursun
Çil çil altınlarını aşk ile yiyemezsin

Erkeğin kevaşesi dolanadur bir güzel
Münkir Nekir gelince okutur sesli gazel
Gurur değil onuru sorarım sana sözel
Verecek cevap yoktur edebi göremezsin

Kadına söz söylerler eksik etek diyerek
Erkek sanki ak kaşık dürüstlüğü överek
Her önüne gelene mavi boncuk vererek
Köpeklikten beyliğe mertebe diyemezsin

Neriman Keten

Bu şiir bütün hikayenin özetidir.

Madem yazı yazıyorsun arkasında dursana niye kaldırıyorsun?

Reklam ve adının anılması için ekranlara çıkıp 20 yıl önce Kadir İnanır beni şeğetmişti diye ortaya çıkan eski kaşarlardan ne farkın kalıyor?

Ben dağ bölgesini iyi bilirim.

Bin bir rica ettiler, Kelesspor’ da yöneticilik yaptım.

Laf olsun diye yapmadım racon kestim.

Kabuğunu beğenmeyip kibir yapan, yöresi için bir satır yazıyı esirgeyen bu tiplerden Keles meydanında esas duruş isterim.

Birkaç yıl önce Doğu Anadolu bölgesine çocuk bot ve parkası yollayacağız diyen eşime, Bursa’da yanı başımızda ne Doğu Anadolular var mum dibine ışık vermez yapmayın dedim. İki yıl Keles köylerindeki öğrencilere kendi imkanlarımız ve dostlarımızın katkısı ile destek verdik.  

Bugün albümlere kapak olan Orhaneli Sadağı kanyonu için çalışmalarımı ve sonuçlarını İrfan Başkan bilir ve takdir etmiştir. Çoğunun ilk kez gittiği Orhaneli Salı pazarına iki otobüs kadın götürüp alışveriş yaptırdım.

Dağın kirazına, çileğine, ve de yaban mersini satışına bila bedel aracılık ettim.

Ben OTTOMAN’ a başladıktan sonra da bu kez şirket olarak Keles’in okuluna dağına taşına destek vermeye devam ettik.

Dağda bir söz öğrendim.

İnsanımız iyidir ama hayınımız da çok hayındır dediler.

Keles dediğin bir avuç insan çoğu birbiri ile akraba,  birinci derece yakını insanların bunun hakkında düşündüklerini yazmaktan ar ederim.

Bir insan öz yeğeninin işinden atılmasını ister mi?

Bu istedi ama tutmadı, o kızımız da çalışırken arıyla namusu ile İstanbul’a teliyle duvağı ile giderek, varlık içinde yaşayan bir gelin oldu.

İnsan namusuyla çalışan insanlara iftira atar mı?

Bu atar!

Bir insan yıllarca çevresini kullandığı ve onun sayesinde toplumda yer edindiği, sağlığında her yazısında atıfta bulunduğu bir dostunun ardından hasetle içinde biriktirdiği süfli duygularını yazar mı?

Bu yazdı!

Kevaşe’ nin erkeğine yazılanlar böyle bacak arası bitleri için varoluş destanı kalır.

Dün sövdüğün bugün övülür mü?

Bu över!
Dün hakkında methiyeler yazarken aşk ile üzerine titrediğin, bugün sırtından vurulur mu?

Bu vurur!

Yediği dayağın üzerine para alıp davasından vazgeçecek kadar mesleğinin fahişesi olur mu?

Bu olur!

İnsan kardeş hakkının üzerine oturup etek altına sığınır mı?

Bu tipler sığınır!

Çiftlikbanklı Bombili Mehmet bunların çevirdiği sayfalar, okuduğu kitaplar, topladığı ateş böcekler ile yaptığı dümenler yanında masum kalır.

Bugün yanında oldukları yarın kendilerini ısırmaya kalkarsa şaşırmasınlar.

O dağda kekik iken biz Çekirge’de kavga adabı öğrendik.

Bizde ota ot, göze göz denir diye öğrettiler.

Daha fazla verene vermek onun sorunu olsa da geride enkaz bırakma hevesi böylelerinin boğazında kalır. 

Ben bu topa niye vurdum derseniz.

Büyük olmanın sorumluğu vardır ve biz aile olarak aramızda hep yalancı baharı değil dört mevsimin gerçeğini yaşıyoruz. Güzel olan da farklılıklarımızla birlikte yaşamak ve mikroplara karşı birbirimizi savunmaktır.

Ayrıca haklarında bütün umudunu bağladığın ve alacağını sandığın 46 raporuna güvenerek, özel hayat, ırk ve mezhep üzerinden nefret söylemleri ile taciz ettiği medyadaki kardeşlerim için bu topa vurdum.

Seçilmiş insanlara onu işe al, bunu işten çıkar diye talimat vermek gibi hadsizlik yapan, bazen de överken bile küçümseme edasıyla yanaklarından sıktım diyerek gizli şantaj ve tehdit ettiği insanların adına bu topa vurdum. 

Delidir ne yapsa, ne söylese, ne yazsa yeridir diye bulaşmayalım diye sabreden mağdurların adına ben bu topa vurdum.

İnsanların tiksinti duygusunu, kendisinden korktukları olarak yorumlayıp saldırganlaşan bu sosyopata, denizin bittiğini öğretmek için ben bu topa vurdum.

Aklına sakın fıtratında var olan koltuk koruma telaşı, patrona yağcılık, yancılık, tetikçilik gibi şeyleri getirip zavallı beynine zulüm etmeyesin.  Bugün bile senin hayalini bile kuramayacağın tekliflere teşekkür ederek burada mutluyum diyorum.

Olur da bir gün vedalaşırsak her şerefli insan gibi güzel anılarımı yanıma alır, olumsuzlukları, iş ve dostluk sırlarımızı toprağa gömer giderim.

Bu MR sonuçlarını muhataplarının değerlendirmesine sunuyorum.

Bundan böyle bana ne yazarsa yazsın cevap vermem ama hele bu sosyal medya yasasından sonra mahkemeye veririm.

Edebinle ve ayıbınla sesini kesip oturursa bir şekilde götürdüğü etiline, metiline  etine, sütüne, zeytinine, yağına, çayına, çorbasına, arabasına, benzinine karışmam ama yine 46’ya bağlayıp beslenmeye kalkarsa içinde kuyruk sancısı, şantajcı, senet avcısı, dost satıcısı, evlat acısı, kin ve nefret ifadesi bulunan bir yolluk ile alayını çöktüğü yere kadar kovalarım.

Göze göz diyeceğimi bildikleri için bu yazımı bekleyen dostlara selam ederim.