Çocuklar yarıyıl karnelerini aldı ve tatil yapmanın mutluluğu içerisinde iken, bazı veliler atı yarış kazanmış seyis gibi sosyal medyada çocuklarının karnelerini yayınlayıp “LİKE” toplama yarışına girerken, bazı çocuklar da karne hediyesi olarak evde “ET” yemeği pişeceğini haykırıyor.

O velilere göre çocukları ya da torunları geleceğin birer Einstein olacaklarına göre 10-15 sonra ortalık Einstein’ den geçilmeyecektir.

Oysa Einstein denen adam mutsuz, asosyal, özel hayatında gayri meşru ilişkiler yaşayan, 1933'te 22 yaşındayken şizofreni teşhisi konan, oğlu ile anlaşamayan ancak çok zeki ve problem çözümüne odaklı birisidir.

Böyle bir çocuk isterseniz hayrını görün.

Zaten de bizim ülkemizde kişisel sicilleri temiz olsa da zeki, çalışkan ve liyakat sahibi gençler sadece siyasette değil, akademik çevrelerce de potansiyel tehlike olarak görülüp dışlanır.

Örnek mi?

Özgür Demirtaş’ın muhteşem bir eğitim kariyeri vardır ama ondan daha önemlisi ekonomik konularda bütün öngörüleri tutmaktadır ama son yıllarda sosyal medyada en çok küfür yiyen adamların başında gelir.

Oytun Erbaş deneysel tıp hocası olarak bilgilerini bilim dilini kullanmadan herkesin anlayacağı dilde aktarıyor diye icat çıkarma diyerek “ akademik çevrelerce ”  tokatlanmaktadır.

Bu saldırılar onların değerinden bir eksiltmez ama her çocuk onlar gibi dayanıklı,  toleranslı ve basiretli olmaz ve sizin ki sapıtabilir.

40 yıl sonra bugün bile “7 den 77 ye” desem bana Barış Manço dersiniz değil mi?

O Barış Manço’ nun bu ülkeye Cumhurbaşkanı olmak gibi bir hayali vardı.

O saçlarla Cumhurbaşkanı olunur mu diyenlerin çoğu onun Belçika Kraliyet Akademisini birincilikle bitirdiğini bilmezdi.

Onu erken kaybettik.

Cumhurbaşkanı olamadı.

Olsaydı belki de ekonomik krizlerle boğuşmaz, terör örgütleri devleti tehdit edecek kadar içimize sızmazdı.

Bakın onun 40 yıl önce “7 den 77 ye” çocuk programında verdiği eğitim mesajını bugüne kadar değerlendirebilen aklı başında bir bakan, bir siyasetçi çıkmadı.

O okul öncesi çocuklarını yarıştırırdı ve yarışın sonunda hepsine şu aynı karneyi verirdi.

“Sana yıldızlı 10 veriyoruz ve yerine uğurluyoruz”

Biz eğitimin yarış atları ve seyisleri olarak bu önemli ayrıntıyı fark etmeden 40 yıldır aynı çayırdan besleniyoruz.

Bir kere ilköğretimde karneler ve başarı belgeleri asla adil değildir.

  O belgeler özel okullarda ya da devlet okullarında özel muamelelere göre verilir.

Bunu hepimiz biliyoruz ama itiraz etmiyoruz.

Bir gün aklı başında bir Milli Eğitim Bakanı ilköğretimde karnelerin Barış Manço usulü dağıtılacağını söyleyip icat çıkarırsa ülkenin geleceği için PUZZLE’ ın  parçasını doğru koyan ilk bakan olarak tarihe geçecektir.

Bizler de çocuklarımızın gerçeği yansıtmayan karneleri üzerinden şişinmeyi bırakıp onların çağdaş, mutlu, ahlaklı bireyler olarak yetişmesine gayret edelim.