"Mut" eski Türkçe, sevinç demek.
Umut sözcüğü Eski Türkçede "Um" eyleminden gelir.
Umut beklenti anlamındadır.
Mutlu sözcüğü saadet ve memnuniyet anlamında üretilmiştir.
Mutluluk, haz değildir.
Hazda bir doyum vardır.
Doyum karşılandıktan sonra kişi eski haline döner. Eski hal dediğimiz mutluluktur.
Bir düşünüre göre mutluluk, acısızlık halidir.
Mutluluk bir amaç değil, bir sonuçtur; bir çıktıdır.
İnsanlar biyolojik, psikolojik, sosyal ve aşkın bir yaratıklardır.
Bu dört yön iyi ise insan iyi oluş hali içindedir ve huzurludur.
Huzurlu insan hayatı doğru yaşayan ve sonuçta mutlu olandır.
Hayatı doğru yaşamak yani doğamıza uygun yaşamlar içinde olmamız sonunda mutlu oluruz.
Bu durumun psikolojide tanımı "doğal mutluluktur" "organik mutluluktur."
Analarımız, babalarımız ve atalarımız, aile bireylerinin yakınlarının ve çevrenin iyi olması için çaba içine girer ve dua ederlerdi.
Atalarımız tıpkı ünlü bilim adamı Albert Einstein'ın "başkaları için yaşanan bir hayat yaşamaya değer bir hayattır." sözlerini hayatlarının felsefesi yaptılar.
Atalarımız için hayatın anlamı kendilerinden çok bir başkası için var olmaktı. Yani onların mutluluğu doğaldı, organikti. Doğanın felsefesi her canlının bir başkası için var olduğu gerçeğini anlatır.
Meyve ağacının meyvesi, hayvanın sütü, yumurtası, doğanın havası suyu manzarası, yağan yağmur, esen yel kendisi için değildir. İnsanda kendisi için olduğundan fazla başkaları içinde vardır.
Bu anlamda mutluluk, doğamıza uygun yaşamak demek, faydalı olmak, yardımlaşmak, dayanışmak demektir.
Viktor E. Frankl "İnsanın anlam arayışı" kitabında;
"Mutlu olamayışımızın tek nedeni mutluluk arayışının kendisidir. Mutluluğu ne kadar çok amaç haline getirirseniz o, sizden o oranda uzaklaşır." der.
Doğal mutluluklar, peşinde koşmasak da sonuçta oluşan mutluluklardır.
Arthur Schopenhaur "bir kimse kendinde ne kadar çok şeye sahipse dışarıdan o denli az şeye gereksinim duyar."
Kendimizi yetiştirmişsek, bilinçli farkındalığımız gelişmişse birikimli insan olmuşsak ve mutluluğun dış dünya ile değil iç dünyamız ile ilgili olduğunu kavrarız.
Hayat boşluk kabul etmez. İçimiz boş ise dış dünya etkileri bizi yönetir; istediği anlamı yükler.
Ve Arhur Schopenhaur "Güneşin batışını seyrediyor ve bundan çok büyük bir keyif alıyorsanız sarayda ya da zindan da olmanız fark etmez." der. Yani olaylar karşısında ne hissedeceğimiz dış dünya değil, iç dünyamızın ne olduğu ile ilgiliydi
Aslında amaç mutlu olmak değildir!
"Mutluluk benimde hakkım, ben bu dünyaya mutlu olmak için geldim." diyenlerin hiçbiri mutlu değildir. Tek amaç mutlu olmaksa, mutsuz olmamız kaçınılmazdır.
Önce bilmeliyiz ki biz bu dünyaya mutlu olma çabasına girmek için gelmedik.
Biz hayatımızı doğru yaşamak, yaşamımızı daha anlamlı hale getirmekle doğamıza uygun yaşamlarımızın sonunda mutlu ve huzurlu olabiliriz.
Doğamıza uygun yaşamak sonunda oluşan "mutlu ve huzurlu olmak" bir çıktıdır, sonuçtur ancak hesaplanan bir durum değildir.
Huzur sakinliktir, dingin olma halidir ve düşüncelerimizin rahatlığıdır.
Huzurumuzun olması mutluluk yaşamak için en temel konudur.
Bazen üzüntü, kaygı, öfke, korku duyguları yaşıyor olsak da duygusal streslerimizi rahat yönetmemizi sağlayacak huzurlu olmamız önemlidir.
Huzursuzluk hali bir şeylerin yolunda gitmediğinin göstergesidir. Huzursuz insanın sonuçta mutlu olabilmesi duygusal stresini yönetebilmesi zordur.
Huzurlu insan rahat insandır.
Rahat olanın zihinsel verimi daha yüksektir. Patentli buluşlar insanların en rahat, sakin ve dinlenmiş anlarında gelişir. Ve o buluşlara imza atanlar sonuçta mutlu olurlar. O bilim adamlarının hiçbirinin hedefinde mutlu olmak gibi bir amaç yoktu. Onların hakikati öğrenme, gizemi çöme arzusu vardı.
Huzuru yok eden geçmişe takılmamız, bitmemiş işlerimiz, gerçekçi olmayan beklentilerimiz ve gelecek kaygımızdır.
Çözümü ise şimdi burada ve kendimiz olarak var olmaktır.
Geçmişe ve sorunlara odaklayan "neden" soruları yerine "buradan ne ders çıkartmalıyım?" diyebilmektir.
İkinci adım ise geleceğe ve çözüme odaklayan "nasıl, ne, nerede, ne kadar, ne zaman" gibi doğru sorularla yol almaktır. Çözüme ilişkin düşüncelere ulaştıkça rahatlarken durumu daha kolay yönetebileceğiz.
Gerçekçi Olmayan Beklentiler Mutsuz Eder!
Erzurum Alavar'lı İmam Sufi ve şair Efe "umma ki küsmeyesin" der. Yani mutluluğun en basit sırrı beklentiyi azaltmak ya da "en mutlu" olabilmek içinde beklentiyi sıfırlamak. Gerçeği kabullenmektir. Kabullenmenin ise hiçbir maliyeti yoktur.
Başarılı olmayı yüceltmek mutsuzluk nedenidir. "Başarı" dışarıya göre kendinizi düzenlemenizdir. "Başkaları ne der?" değil "Ben ne derim?" diyebilme olgunluğuna ulaşmak gerek.
Alma, elde etme sayesinde ulaşılan başarılı olma yerine, paylaşma faydalı olma ile oluşan değerli olma mutlu olmada daha değerlidir.
Duygularımızın Sorumlusu Biziz!
"Yeryüzünde kişinin kavuşabildiği en büyük mutluluk, kendi kendinden hoşnut olmaktır." diyor bir düşünür.
Olayların anlamı yoktur, onlara biz anlam veririz.
Olaylara verdiğimiz anlam ne hissedeceğimizi belirler.
Dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi görürüz.
İç gerçekliğimiz ile ve dış gerçeklik arasında fark ne kadar azsa o kadar iyi hissederiz.
Yani bizi mutlu ya da mutsuz eden, duygu ve düşüncelerimizin sorumlusu biziz.
Ör: Bir bardağın boş ya da dolu olmasının bizim duygularımız üzerinde hiçbir etkisinin olmaması gerekir.
Yani biz izin vermedikçe hiçbir kimse, bir olay bizi üzemez; bir duygu durumu oluşturamaz.
Neden Mutsuz Oluyoruz?
İçinde bulunduğumuz tükettirmeye programlı sistemde sinemalar, diziler, özel amaçlı yayınlar, yazılı ve görsel yayınlar aracılığıyla propaganda edilenler, reklamlar ve tüketim günleriyle her an, her saniye iç içeyiz.
En son çıkanı, en yenisini almamız ve en fonksiyonel olanına sahip olabilmek adına bütçemizi zorluyoruz.
En gelişmiş teknolojilerin kullanıldığı bilinçaltına yönelen pazarlama teknikleriyle ihtiyaç hissettirilen ürünleri tüketme isteği en üst seviyeye çıkabiliyor.
Kaçınılmaz olarak satın alıyoruz ve o an "en mutlu biz oluyoruz!"
Ve çok değil belki birkaç ay sonra o bizi çok mutlu eden ürün sıradanlaşıyor! Bir zaman sonra daha yenisini, daha fonksiyonel olanlarını satın almak ihtiyaç ve isteği oluşturuluyor. Paramız tükenince bankalar kredi kartı ve "çok cazip şartlarda kredi vermek" için ne şirinlikler yapıyorlar. Gırtlağımıza kadar borca batıyoruz, çark dönüyor biz köleleşiyoruz.
Üretim ilişkilerinin biçimlendirdiği tüketim alışkanlıkları bizi tam olarak köleleştiriyor.
Biz mutluluğun dış dünya ile ilgili olabildiği inancı içerisinde girerken kendimizden uzaklaşıyor, kendimize yabancılaşıyor müzmin mutsuzlar ordusunun bir neferi oluyoruz.
Ortalama bir mekanda yaşayan bir kişi "en şatafatlı konaklarda yaşamış olsam çok mutlu olurum" ya da "bir gece kondu da yaşarsam çok mutsuz olurum" inancı içindedir.
Ancak o kişinin o konakta ya da gecekonduda yaşamasından dolayı oluşan mutluluk ve mutsuzluk hali bir dönem sonra başa döner.
Yani insanın mevcut duruma hızla adapte olup bunu normal kabul etmesinin adı "hedonik adaptasyon"dur.