Evde oturmuş, tarhanaya kaşık sallayıp, dumanı üstünde bulgur pilavına bakarken, turşuyu es geçip, ekmeğe saldırmışken, TV'de "bilmem ne soslu bifteği çok pişmiş" diye beğenmeyen 3. Gün yarışmacısıyla program sunucusu tartışmaya devam ederken, kapınız çalınıyor.
Kapıda, son derece şık bir garson, bir elinde adisyon, diğer elinde pos cihazı, adını bilmediğiniz, yolda bile göremeyeceğiniz birilerinin hesap pusulasını uzatıyor.
Ne yaparsınız?
Özür dileyip, koşup kredi kartınızı mı getirirsiniz, kapıyı mı kapatırsınız?
Kapıyı kapatınca iş bitmiyor canım, o hesap senin.
Yemesen de, gitmesen de, o lüks restoranda o yemek yendi.
Senin seçtiklerin, adını bile bilmeden görevlendirdiklerin birilerini davet etti, yedirdi içirdi ve gönderdi.
Hesabı da sana uygun gördü.
Çünkü o kararın yetkisini sen verdin.
Hesap senin kardeşim.
Ödeyeceksin.
TV başında tarhana içme lüksünü sana onlar verdiklerini zannediyorlar. Hatta inanıyorlar.
Sen fabrikada vida sıkıp kaynak yaparken, otoban ve köprülerin parasını nasıl ödüyorsan, yatmadığın hastaneyi nasıl ödüyorsan, kur korumalı mevduatı nasıl ödüyorsan, Belediyeden almadığın hizmetleri nasıl ödüyorsan, bu yemeği de kuzu kuzu ödeyeceksin...
Paran mı yok?
Borçlan kardeşim, korkma.
Nas'a uygun bir faiz planı yaparız sana, bir süre bulguru keser ekmeği yarım azaltırsın, turşuyuda yemeyiver ne olacak, borç dediğin ne ki?
Ödenir gider.
Neler ödedin, gıkın çıkmadı.
Ödersin, ödersin, üzme kendini...
Bak arkanda TÜRK-İŞ var, Maliye Bakanı var, Çalışma Bakanı var, hepsi arkanda farkında değilsin ama, hepsi sırtında...
Taşıman gerek, yürümen gerek, koşman bile gerek.
Garsonlar gelince bekletme kapıda, ödeyecek daha çok hesabın, verecek daha çok canın var...
Kurtarmasını beklediklerin egolarını şişirip kendi aralarında eğleniyorlar.
Gündemlerinde sen yoksun...
Kürt-Türk, Alevi-Sünni tartışıp çözüm üreterek Demokrasiyi kurtarsınlar, sonra sana bakarlar.
Boşuna bekleme, kapat kapıyı kapat, çorban soğumasın...