Kaygı, korku, öfke, üzüntü nedeniyle oluşan duygusal stresimiz ve birçok ruhsal sorunlarımızla başa çıkabilmemiz için ilk öğrenmemiz gereken bilim dalı Psikolojidir. Herkesin psikolojiye ilgi duyması bu alanda kendisini eğitmesi önemlidir.
Psikolojimiz neden bozulur?
İnsan psikolojisinin bozulmasının üç temel sebebi vardır.
1-Benliğimiz
Doğum ile başlayan süreçte anne, baba kardeşler ve çevremiz, yaşadığımız atmosfer, kültürümüz yani benim nasıl bir kişiliğe dönüşeceğime neden olan tüm koşullar "ben" i inşa ederken neler yaşandıysa bu benim ileride bazı psikolojik bozukluklara sahip olmama sebep olabiliyor.
2-Çevremiz
Çevremizde gelişen ve etkilendiğimiz ekonomik, sosyal, siyasal olumsuz olaylar. İflaslar, kazalar, tacizler, aldatılmalar, şiddete maruz kalmalar, çevremizden kaynaklanan psikolojimizi bozabilecek olaylar.
3- Bakış açımız
Bir ve ikinci sebeplerinde etkisiyle gelecekle ilgili kaygı dahil olumsuz duygulara neden olan bakış açımız.
Her insanın kendisine özgü duygu, düşünce, inançlardan ve kurallardan oluşan bir iç dünyasının kayıt edildiği bir kitabı var. O kitapta asla yapılmaması gerekenler, yapılabilir olanlar, mutlaka yapılması ve uyulması gereken şeyler maddeler halindedir.
O kitap çevre koşullarının oluşturduğu "ben"i tanımlayan bir kitaptır. Kendimize başkalarına ve dünyaya nasıl baktığımızı yazan sadece bize özgü kitabımızdır.
Örneğin "ben" i tanımlayan, psikolojik bozukluğa neden olan olumsuz duygu düşünce ve inançlarım neler olabilir?
"Ben diğer insanlara faydalı olursam daha çok severler. İnsanlarla çatışmamalıyım. İnsanları memnun edersem ancak o zaman bana kıymet verir, önemserler severler. Mutlaka başarılı olmalıyım. Hiç hata yapmamalıyım. "Hayır" dersem beni yanlış anlar/ öfkelenebilir/ üzülebilir.
"Ben aslında gereksiz, etkisiz ve başarısız biriyim. Sevilmez biriyim, değersiz biriyim."
"Güçsüzüm, kontrolsüzüm, kiloluyum, imrenilecek biri değilim, çirkinim, yakışıklı değilim, güzel değilim. Diğerleri kadar iyi değilim; bu yüzden her zaman terk edileceğim; kendimi buna hazırlarsam iyi olur. Her zaman yalnız bırakılacağım, dışlanacağım. Biraz beni sevseler bile bir müddet sonra onlar da beni terk edecekler ben bunu hak etmiyorum....vb düşünce hataları ve olumsuz inançlar, insan yaşamını karartan, karamsarlığa sürükleyen, utanca boğan, suçlayan, kendisini değersiz ve yetersiz gören bir bakış açısıdır"
Psikoloji öğrenmek ve kendimizi tanımak gerekir
İnsanlar terapi, yani iyileşme sürecine girdiklerinde kaygı dahil olumsuz duygularının sorumlusu olduklarının farkına varmaya başlarlar.
Yani olayların kendisinin değil, yüklediğimiz anlamın bizi kötü hissettirdiğini anlamaya başlıyoruz.
Dış gerçekliklerle bağdaşmayan ve bizim kimyamızı bozan iç gerçekliklerimizin farkına vardıkça hatalı olan iç gerçeklerimizi bir bir kitaptan silmeye başlıyoruz.
Psikolojik durumumuzun ne olacağı elimizdedir!
Ör: Hayat yolunda ilerlerken sağ tarafa baktığımızda harika bir manzara var. Yemyeşil kırlar bayırlar ağaçlar dereler kelebekler görüyoruz. 😊
Sol tarafımıza baktığımızda manzara hiç iç açıcı değil! Yanmış yıkılmış tahrip edilmiş binalar, çöp yığınları, tacizciler tecavüzcüler, caniler, katiller, şiddet uygulayanlar. ☹
Arkada kalan olumlu ve olumsuz anılarımız...
Önümüzde yürümekte olduğumuz, hedefimize giden yollar.
Ne kadar mutlu olacağımız sağa ve sola ne kadar bakacağız.
Geçmişle ilgili olumlu anıları bir kaynak olarak ne kadar canlı tutacağız?
Olumsuz anılarımıza ne kadar takılacağız?
Ve hedefimize giden yolda elimizden gelenin en iyisini yaparak sürece odaklanmaktan dolayı daha mutlu olmak ya da sonuca odaklanarak belirsizlikten dolayı kaygı duymak.
Tümü bizim psikolojimizi etkileyecektir.
Ve bir de şu var ki en çok odaklandığımız yer gerçeğimiz olmaya başlıyor.
Odaklandığımız yer kaygı, korku gibi duygulara neden oluyorsa beynimiz hayatta kalmak adına temel ilkel çözüm yöntemlerini harekete geçirmeye başlıyor. O anlarda uykusuzluk, panik, yüksek tansiyon gibi bedensel sorunlar yaşayabiliyoruz.
Çoğu zaman beynimiz ilkel çalışır. Beynin otomatik davranışlar sergileyen bölümü hayatta yaşadığımız en ufak aksiliklerde bile aşırı tepkiler verebilmekte stres yaşatabilmektedir. Ör: Elimizden düşen bir cep telefonu için anlamsız derecede bağırıp çağırmamız gibi.
Ör: Depresyon, bizim için bir alarmdır; ruhsal, zihinsel ve bedensel tükenmişlik halini ortaya koyar. Depresyona girdiğimizde yani çökkünlük yaşadığımız dönemlerde daha çok dinlenmemiz, yalnız kalmamız, daha çok uyumamız, daha az yememiz, kendimizi toparlamamız gerektiğine işaret eder.
Olumsuz olaylar karşısında sadece orta beyin, yani limbik sistem ve alt beyin, yani sürüngen beyin devrede ise sonuçta istenmedik durum oluşabilir.
Nerede bir kavga, saldırı ve şiddet, tehdit varsa orada aklımızı temsil eden üst beyin yani neo korteks devre dışıdır. İlkel yönümüz bizi teslim almıştır. Tepkisel davranışlar sergilemeye başlarız.
Ve sonuçta "keşke o gün 'kendimi' tutabilseydim. Daha akıllı davranabilseydim" sözlerimizde "kendimi" kelimesinden kast edilen en ilkel yönümüzdür. İlkel yönümüzü yönetecek olan ise aklımızdır.
Ancak durup, düşünüp aklımızın girmesini sağlarsak en etkili davranışları sergileyebiliriz. Kavga etmeden durumu yönetebilirdik.
"Aklımız" dan kast ettiğimiz, mantıklı, öngörülü ve sorumlu, planlı davranmamızı sağlayan üst beyindir; neo kortekste yer alan ön frontal bölgedir.
Ancak aklımızın devreye girmesi, muhakeme etmemiz düşünmemiz zaman alır.
Çok kritik durumlarda bazen bir kaza ya da bir saldırı anında ise saniyeden çok daha az sürede gerekli davranışı refleks olarak bilinçdışı sergilememizi sağlayan sürüngen beynimiz yani alt beynimizdir. "O an nasıl kendimi geriye attım hatırlamıyorum bile!" dediğimiz anlarda kontrolü ele alan sürüngen beyindir.
Öncelikle bilmeliyiz ki tüm duygularımız hayatta kalmamızı, çıkarlarımızı koruyan, faydası olan yönümüzdür. Ancak duyguların nasıl ifade edebileceğimiz önemlidir.
Korku, öfke, kaygı, üzüntü duygusu geldiğinde nasıl davranmalıyım?
Konuyla ilgili sakin düşünebileceğim uygun zamanlarda oldukça detaylı liste hazırlayabiliriz.
Ör: "Beni en çok öfkelendiren şeyler nelerdir?" listesini çıkartacağız. Ve "her bir olay karşısında en uygun en mantıklı hangi davranışı sergilemeliyim?"
Olay yaşandığı an önceden üzerinde çalışılmış olmasının olumlu etkisi mutlaka olacaktır.
Yani ne zaman hangi olaylar karşısında kaygı duygusu yaşıyorsam o anlarda "savaş-kaç" durumuna girip göğüsten nefes almaya başladığım anlarda diyafram nefesi alarak kaygımı kısmen yatıştırabilirim.
Mümkünse temiz havaya çıkmak, park, sahil, kır yürüyüşüne çıkmak, mekan değiştirmek, kaygılı ortamdan insanlardan uzak durmak, sakinleşmemi sağlayacaktır.
Kaygı bir belirsizlik korkusudur. Sizi tedbirli olmaya zorlar. Ava giderken av olma riskine karşı uyarır.
Sınav kaygısı belli bir doza kadar faydalıdır.
Sınav kaygısının belli dozu faydalıdır.
Sıfır kaygı başarısızlık nedenidir.
Ör: Rüzgarı "kaygı" olarak varsayalım. Uçurtmanın havalanmasını ise "başarılı olmak" olarak düşünelim.
Kaygının fazlası fırtına etkisi yapar ve uçurtmayı parçalarken ancak belli şiddette rüzgar uçurtmanın havalanması için gereklidir.
Sıfır kaygı yani sıfır rüzgarda uçurtma havalanmaz. Tasasız ders çalışmayan, kağıdı boş verirken bile umursamayan, espri yapan gibi.
Kaygıyı matematiksel mantıkla formüle edersek
"Kaygı= Felaketleştirme / Dayanıklılığı arttırmak" ise
Felaketleştirme: Çevrenin beklenti bildiren, duygu sömürüsü yapan, tehdit eden ve kıyaslayan sözleri. Kendimizle ilgili olumsuz düşünceler, özgüven düşüklüğü.
Dış denetimli "başkaları ne der" diyen yönümüz.
Dayanıklılık arttıranlar: Mizahi yön, planlı, disiplinli çalışma ile oluşan özgüven, sınavı ölüm kalım meselesi gibi görmeyen, sanat, spor ile uğraşan, sosyal yönü gelişmiş olan iç denetimli, sınır ve sorumluluk bilinci gelişmiş olan.
Sınav kaygısının ve kaygının azaltılması felaketleştiren etkilerin azaltılması ve dayanıklılığın arttırılması ile mümkündür.