Latince bir kelime olan “Ego” ben, benlik, kendilik demektir. Ego, irade, bilinç, vicdan, dürtüler, iç istekler, tutkular gibi kavramları içine alır; çok boyutludur.
Sağlıklı Ego Nedir?
Sağlıklı egomuz sayesinde varlığımızı ve birey olduğumuzu hissederiz. Sağlıklı egomuz tüm hayatımızın yöneticisidir. Sağlıklı egomuz sayesinde insanları, yaşamı sever ve hayatımıza anlam katacak amaçlar peşinde koşarız. Ruh sağlığı yerinde olanlar için bu dünya onların ihtiyaçlarını karşılayan, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan bir araçtır sadece.
Egosu sağlıklı olanlar, anın güzelliklerini kolayca yaşarlar.
İddiasızdırlar. Sıradan olmayı isterler. Küçük şeyler onları mutlu eder. Empatiktirler. Affederek kendilerini cezalandırmaktan kurtulurlar. Maruz kaldıkları kötülükleri çabuk unutmaya programlanmışlardır. Konuşmak, kendilerini anlatmak, ispat etmek gibi zor ve yıpratıcı yönleri yoktur.
Dinlemeyi, anlamayı severler. Sahte olmayan, doğal, sıcak ve samimi gülümsemeleri dikkat çeker.
Baktıklarında, duyduklarında ve hissettiklerinde güzel, iyi ve hoş şeylere odaklanırlar.
Olumsuz durumlarda müsamahalı davranmayı, olumlu durumları övmeyi severler. Kazanmaktan çok vermeye, başarılı olmaktan çok değerli olmaya önem verirler. Bağışlamak kolay olunca sevmekte zorlanmazlar. Sağlıklı ego, önce kendine sonra çevresine sevgi duyar.
Ruhsal kökenli sağlık sorunları en azdır.
Genç kalırlar ve sevilirler. Mizah duyguları, iletişim becerileri gelişmiştir. Maskeli hayatları en aza inmiştir. Yalan söyleme, kurnazlık becerileri gelişmemiştir. Yaptıkları yanlışlar karşısında özür dilemekten çekinmezler.
Sağlıklı Egoya sahip kişi kolayca öz eleştiri yapabilir.
Diğerine yönelik eleştirileri ise doğru zamanda, doğru biçimde ve nezaketle yaparlar. Ego sağlıklıysa kıskançlık, fesatlık rekabete girme, kin ve nefret gözlenmez.
Her cümlesi “ben yaparım, ben yazdım, bana bakın, beni dinleyin, ben önemliyim, ben, ben…” gibi sürekli kendisini öne çıkarmaya çalışan sözleri yoktur.
Yaralı Ego
Yok sayılma, taciz edilme, hakların gasp edilmesi, korkutulma, utanca boğulma, terk edilme, tamamlanmamış işler gibi olayların yarattığı tahribatın yönetilememesi ve özellikle çocukluk döneminde aile içinde yeterli sevgi ve ilgi görememe, değer verilmeme, önemsenmeme yani var oluma sorunları yaşama egonun sağlıksız olmasında önemli bir faktördür.
Bir zaman sağlıklı olan egomuz yaralı, hasarlı ve sıkıntılı yönlerini hep hasıraltı yapma gayretindedir.
Kusurları, yetersizlikleri, güvensizlikleri, utancı, kini hırsı görmezden gelme, kamufle çabası içerisine giren yaralı ego kendini rahatlatma, ispatlama ve özgüven sorunu, onun tüm hayatını alt üst eder. Ego yaralanınca gerçekleri ayırt zorluğu yaşar.
Sürekli kendisine odaklanmıştır. Etik olmak, empatik olmak ve vicdanlı olmak gibi kavramların yeri yoktur yaralı egonun dünyasında.
Var olabilmek için daha çok mal edinme, kariyer yükselmesi, insanları yönetme, zorbalık için her türlü ayak oyunları mübahtır. Onlar için, “Dindar insan, hayırsever iş adamı adaletli yönetici” gibi kavramlar, sadece amaca hizmet ettiği sürece bir anlamı vardır.
Oluşan yaman çelişkiler, bilinçaltı savunma mekanizmalarının geliştirdiği ruh halleri onlara “aslında ben iyi niyetliyim” dedirtir. Kendilerini rahatlatırlar. Bağışlamaktan çok kinlenme ön plana çıkar, sevmeyi beceremezler.
Savaş, düşmanlık ve nefret onların doğasıdır.
Yaralı Ego Ne Der?
”En büyük benim, herkes bana tabidir, ben ve diğer insanlar, canımın istediğini yaparım, kimse bana ne yapacağımı söyleyemez, bana kurallar sökmez, ben kazanmalıyım, umurumda değilsiniz, bu insanlar ben kadar akıllı değiller…”
Yaralı ego için affetmek zayıflıktır. Yenilmiş olmak demektir. Yaralı ego kinini çok sever, “acıların çocuğunu oynamaktan zevk alır”
Bağışlayıp canını kurtarabilecekken batan geminin içinde yok olmayı tercih eder.
Yara derinleştikçe; canlı bomba olmak, kendilerini yok etmek ve insanları beraberinde götürmek odaklandıkları tek gerçek olabilir.
Bağışlamayı Öğrenmek
Kendimizi dövmekten vazgeçmekle başlamak ilk adımdır.
Üzülmekten çok, “nasıl huzurlu olabilirim?”’ sorusunu sorabilmeyi, suçluluktan çok “İyi ki yaşıyorum” ve “… sahibim” diyebilmeyi, savaş yerine barışı, gürültüden çok dinginliğe koşmayı, kin ve nefret yerine, sevgiyi öğrenmekle başlamalıyız.
Kimlerin ne dediğinden, ne düşündüğünden çok, “ben ne derim; bu durum benim için ne ifade ediyor?” diyebilmek önemli.
Sorumluluklarınızı yerine getiriyor ve vicdanınız rahatsa, gerisini çokta ciddiye almayın.
Utançlarınızın, korkularınızın yok edilmesi bağışlamakla mümkündür.
Cevap Sevgidir; Hangi Soru Sorulursa Sorulsun!
Sevgiye ulaşmak ve yaralı egonun tedavisi ancak, bağışlamak ve unutmasını bilmekle mümkündür.
Sigmund Freud’un Kendimiz Hakkındaki Sözleri
*Kendinize depresyon ya da öz saygı teşhisi koymadan önce ilk olarak etrafınızın pisliklerle çevrili olmadığından emin olun
*İfade edilmemiş duygular asla ölmez. Diri diri gömülürler ve daha sonra daha çirkin şekillerde ortaya çıkarlar.
*Birçok insan özgürlüğü gerçekten istemez çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve çoğu insan sorumluluktan korkar
*Kelimelerin sihirli bir gücü vardır. Ya en derin mutluluğu ya da en derin umutsuzluğu getirirler.
*Birbirimizi rastgele seçmiyoruz sadece bilinçaltımızda var olanlarla tanışıyoruz.
*Arkadaşlık mesafeyi koruma, aşk ise yakınlık sanatıdır.
*Dünyaya yalnızlıkla gireriz ve yalnız bir şekilde terk ederiz.
*Olgunluk hazzı erteleyebilme yeteneğidir.
*Ailenin bütün hayatı, içinde en çok zarar gören kişinin etrafında örgütlenmiştir.
*Herkes doğaya bir ölüm borçludur.
*İnsan istediğine sahip olamadığında sahip olduğu şeyi istemelidir.