Büyük umutlarla gittik... Belki de tarihimizin "kağıt üstünde" en güçlü kadrosuyla turnuvaya katıldık. Sonucumuz ise maalesef hüsran oldu.
Turnuvaya gelirken hem taraftarlar olarak bizler hem medya ayağı hep birlikte güçlü bir şekilde Fransa'dan alınan 4 puan ve Hollanda karşısında alınan 4 gollü galibiyeti kendimize örnek alarak belli konuşmalar yaptık. Şimdi sizlere Hollanda maçında aslında Avrupa Şampiyonasının neden hüsranla geçtiğini bizlere kanıtlayan birkaç anekdot vereceğim.
HOLLANDA MAÇI
-Hollanda takımı bizim kalemizde 13 kez pozisyon yaratırken biz 5 pozisyon ile karşılık vermişiz.
-Hollanda takımı 11 korner kullanırken biz 3 korner kullanmışız.
-Hollanda takımı 20 şut çekerken biz 8 şut ile karşılık vermişiz.
-Hollanda takımı 674 pas yaparken biz 359 pas yapmışız.
-Hollanda takımının pas yüzdesi %88 iken bizim pas yüzdemiz %78 olarak kalmış.
-Hollanda 27 orta açarken biz 2 orta açmışız.
*Maçın sonucu Türkiye 4-2 Hollanda. Maçı kazandık belki evet ama maç içi özellikle hücum noktasında alınan istatistikler bize S.O.S. vermeyi başarmış. Uğurcan penaltıyı kurtarmasa maç böyle mi sonuçlanırdı? Burak ekstra bir frikik golü atmasa ne konuşuyor olurduk? Senaryo çok değişir.
Neden Hollanda maçını örnek verdim?
Avrupa Şampiyonası öncesi son ciddi sınavımız olduğu, bizlerin gözünü boyayan son maç olduğu için. Nitekim Hollanda maçının kağıt üstünde alınan istatistik raporları doğrultusunda hücum aktivitemizin ne kadar az olduğunu, 4 gollü galibiyetin oyuncularımızın bireysel yeteneğine bağlı gerçekleştiğini kanıtlar nitelikte.
Yazının başlığında dediğim gibi "SORUN NEREDE"...
Bence yine doğru yerlere bakmıyor, doğru soruları sormuyoruz. Evet oyuncularımız kötü performans sergiledi, Şenol Güneş ve ekibi müthiş kötü bir turnuva geçirdi. Hepsinde hemfikir durumdayım. Fakat şöyle bir geçmişe gidelim hep beraber...
Türkiye Futbol Federasyonu 1923 yılında yani bundan 98 yıl önce kuruldu. A Milli Futbol Takımı o tarihten beri maçlara çıkıyor, turnuvalara katılmak için çaba sarf ediyor. 98 yıllık süreçte sadece 2 (İKİ) kez Dünya Kupasına gidebilmişiz. 1954 ve 2002 senelerinde. 1954 senesi bir hüsran, 2002 senesinde ise tarihi bir 3.lük var. 98 yıllık Milli Takım tarihinin yalnızca iki Dünya Kupası serüveni olması bir tek bana az geliyor olamaz...
Gelelim Avrupa Şampiyonalarına... 98 yılda 5 kez katılmışız. 2008 senesinde Yarı Final görmeyi başarmış ve geri kalanların hepsinde erkenden eve dönmüşüz. 1 kez katıldığımız Konfederasyon Kupası var 2003 senesinde onda da 3.lük var elimizde.
98 SENE 7 BÜYÜK TURNUVA 2 ADET 3.LÜK.
Neredeyse tüm hayat akışı Futbol sporu üzerine kurgulanan bir ülkenin kendini kandırma serüveni diye tanımlayabiliyorum ben bunu ancak.
Genetik çeşitlilik, göç merkezi olma, Asya-Avrupa arası geçisin merkezinde bulunma, tarihsel çeşitlilik, ülke insanının mücadeleci yapısı, spora bakış açısı gibi unsurların hepsinde iyiye gidebilecek potansiyelimiz varken bizler 98 sene içinde 2 tane 3.lük ile kendimizi avutuyoruz. Sorun gerçekten de bugünde mi? Buna inanmak ne kadar mümkün?
Benim bakış açıma göre sorun zihniyette, yönetimsel sürecin ego problemlerinde ve çok bilmiş yapının hegemonyasında ilerleyen bir futbol ikliminde.
Siz alt yapılara tarla muamelesi yapmaya, ülke futbolunun mali yapısını belli takımların menfaatine göre şekillendirmeye, yabancı kuralı kisvesi altında "sorun olmayan" bir olguyu sorunmuş gibi göstererek her problemi bunun içine yedirmeye, pandemi bahanesi ile takımların düşüp, çıkmasına karar vermeye devam edin.
TÜRK FUTBOLUNU YÖNETENLER SORUNUN MERKEZİ DE KENDİSİ DE SİZLERSİNİZ.