Yeni okurlarıma sesleniyorum
Nasılsın sevgili okur, iyi misin?
Muhtemelen seninle bu güne dek pek yollarımız kesişmedi...
Ya da belki karşılaşmış da olabiliriz kim bilir?
"Muhafazakar olduğun" şeklinde bir kanaat var kafamda.
Ben de severim muhafaza etmeyi!
Ancak, iyiyi, doğruyu, güzeli severim...
Antika merakım vardır mesela.
Eskinin pek çok şeyi çok ama çok güzeldir...
Mesela bu gün sokakta üç beş kişi görsem aynılarını giyinmiş, ben de üzerime geçirip Osmanlı kıyafetleriyle gezmeyi çok isterim.
Dünyanın en güzel ve özel gardırobuna sahiptir Osmanlı kültürü.
En nadide örneklerini Muradiye Camisinin karşısındaki Esat Uluumay Kıyafet ve Takı Müzesi'nde görebilirsiniz.
Kadın için olanı ayrı güzeldir, erkeği ayrı...
Yelekler, cepkenler, kaftanlar, gömlekler, poturlar, şalvarlar, bin bir türlü serpuşlar, sarıklar, kavuklar, her biri ayrı renk ve desende envai çeşit kıyafetler süslerdi insanları.
Kuyumcusu ayrı giyinir, kasabı ayrı, dervişi ayrı, bakırcısı ayrı, kalaycısı ayrı...
Adına "devrim" denilen Kılık Kıyafet Kanunu'ndan müşteki olanlardan biriyim!
Bizi ne yazık ki bir pantolon, gömlek, ceket, hadi bilemedin uyduruk bir tişörte mahkum ettiler güya "medeni olacağız" diye!..
Ha! Bazı şeyleri muhafaza etmeyi severim ama tutucu, yobaz, softa asla değilim!
Bilimden, akıldan yanayımdır her zaman.
Beni bundan sonra okuyacaksan eğer insan haklarından yana, paylaşımcı, kendi toplumunu, tarihini, kültürünü içselleştirmiş, doğayı ve çevreyi korumaya çalışan ancak, olaylara eleştirel gözle bakmayı da seven bir insan olduğumu bil!
Her şeyi, herkesi, tenkit edebileceğimi hatta, kendimle bile dalga geçeceğimi iyi belle bence.
Tüm bunlar sana uymuyorsa eğer, hemen uzaklaş buradan; hem benimkini hem de kendi canını sıkma!
Fakat, çoğunlukla eğlenirsin satırlarım arasında gezinirken, bunu garanti ederim kesinlikle.
Hatta hemen bir parça magazine girelim eğer istiyorsan?
Kendine "köşe yazarı" diyen bir herif var Bursa basınında...
Ben bu "köşe" lafından oldum olası hiç haz etmem!
Ne yani, sayfanın ortasından yazdığı vakit "orta yazarı" mı olacak insan?!.
Yazar, yazardır, bunun ortası köşesi olmaz!
Ancak bu bahsedeceğim kişi gazetecilikten resmen köşeyi döndüğü için "köşe yazarı" tanımını fazlasıyla hak ediyor bence!
Geçenlerde sormuş:
"CHP'de taciz olayları var da AKP'de yok mu?.."
Var!
Ancak, Türkiye siyasetinde genel başkanı donla görüntülenen tek parti var o da CHP!..
Bakın, insanın olduğu her yerde cinsellik de vardır.
Bir gazeteci için yaşanan olayın haber değeri taşıyıp taşımadığı hangi noktada yatar biliyor musunuz?
"Söz konusu olaya konu olan isimler politik olarak bir görev üstlenmişlerse, kamuda görevleri varsa, devlet yönetiminde etkileri mevcutsa ya da işin magazin boyutuna bakarsak, tanınmış kişilerse."
Ak Parti'de şimdiye kadar adı aşna fişnayla anılmış hiç kimseye tekrar görev verilmedi.
Cumhurbaşkanı ve eşi Emine Hanım'ın bu konuya karşı hassasiyetleri yıllardır bilinen bir konu.
Mesela Bursa'dan, ceketinin sol cebinde sürekli mendille gezen eski bir vekil ikinci kere listeye konulmadı!
Mesela "komik kanla" takılan ve bu yüzden sürekli kan kusup, "kızılcık şerbeti içtim" diyen bir başka vekil de diskalifiye edilenler arasında!
Daha da iddialı konuşayım...
Şu an bir belediye başkanı var, özel kalemindeki bir hatuna bulabildiği her fırsatta kitap okuyor!..
Lakin, "Fırıncının Kızı" kitabını!..
Bir dahaki dönem o da aday gösterilmeyecek!
Fakat CHP'de yaşı küçük kızları taciz edenler, evli kadınlara asılanlar bu durum bilindiği halde yönetici yapılıyor kardeşim!
İkinci kocası evde kendi öz kızını taciz ederken konken partilerinde gezen, bu durumu öğrendiğindeyse kılını bile kıpırdatmayanlar baş tacı ediliyor!..
Aradaki fark bu işte!
Hem bu "taciz" konusunda en son konuşması gereken kişi, sözünü ettiğim köşe yastığı!
Neden mi?
Anlatayım:
(Bu arada, hala buradaysan ve sıkılmamışsan, çok daha güzel okumaların olacaktır sevgili okur, memnun oldum tanıştığımıza!..)
Geçmişte bir vakit...
Bir siyasi partide sekreter olarak çalışan kıza göz koyuyor bu kişi...
"Mudanya'ya balık yemeye gidelim mi" diyor?
Kız da erkek gibi dobra, arkadaş canlısı bir hatun...
Hiçbir sakınca görmüyor; "Olur, gidelim" yanıtını veriyor kart zamparaya!
Gidiyorlar, yiyorlar, içiyorlar...
Ertesi hafta yine aynı teklifle geliyor adam.
Kız yine bir mahsur görmüyor.
Amma velakin, yemek sonunda herif arabayı sahile, mehtaba karşı çekip park ediyor!
Sadece dursa iyi; ardından resmen taciz girişimleri başlıyor!
"Napıyorsun ya" diyor kız?!.
"Ee hadi artık" diyor köşe yastığı!
-Nasıl ya?
"İşte böyle!"
"Ben sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Seni bir arkadaş olarak gördüm hep" diye kendini korumaya çalışıyor kız!
Tüm çabalarına rağmen bakıyor ki olacak iş değil, "Ben" diyor adam, "seni iki kere yemeğe götürdüm!.. Karımı götüreydim, hiç olmazsa evde daha iyi muamele görürdüm"!..
"Bundan sonra hep karınla git" yanıtını veriyor hatun, "şimdi beni aldığın evime geri götür"!..
Gecenin geç bir vaktinde Fatih Sultan Mehmet Bulvarı'nın girişinde durup, kızı arabadan atıyor bu ahlak polisi kart zampara köşe yastığı!
Hadi bakalım, şimdi madem ki buraya kadar okudunuz, günün averaj sorusuna da siz yanıt verin bakalım?
Adam, sonraki yılarda her yerde herkese bu olayı anlatacak ve şöyle konuşacaktır:
"Dünyanın her tarafında bir kadına yapılan akşam yemeği teklifi flört amaçlıdır. Eğer bir kadın bu öneriyi ikinci kez kabul etmişse, buna açık demektir! Dolayısıyla, ben davamda haklıyım!.."
Peki ya sizce?
Kız mı haklı adam mı?