Bizde sanatçı sayısının iki elin parmaklarını geçmediğini bir kez daha kanlı, canlı bir şekilde izledik.

Altın Portakal'da oyuncu Nihal Yalçın'a ödülünü verdiği sıradaki tavırları ve sonrasındaki açıklamalarıyla gündeme gelen Tamer Karadağlı sahnedeki duruşu ve mimikleri ile "Çocuklar Duymasın" dizisinin taş fırın erkeği Haluk, sonraki konuşmaları ile de "Savaşçı" dizisindeki Göktürk Albay'ı canlandırdı ama bir türlü Tamer Karadağlı olamadı.

Bizim oyuncular adet olduğu üzere hangi ağır abi karakteri tuttuysa, kendisini o zannederler.

Kurtlar Vadisi, Osmanlı ve terör mücadele gibi dizilerde oynayanların hal ve gidişlerine bu gözle bir bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız.

O nedenle oyuncu gelirler ve sanatçı olamadan oyuncu giderler.

Erkek güzeli seçildikten sonra henüz oyuncu olan ama sanatçı olabilmek için kariyerlerine büyük yatırım yapan Kenan İmirzalıoğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ'u bu gruptan ayrı tutuyorum.

Bütün dizilerde fit erkekler, sıfır beden kadınlar, malikâneler, lüks otomobiller ve mutlaka iş ilişkisine gönül ilişkisi katan senaryolar...

Ne kadar bizden görünüyor değil mi?

İş aleminin görüntü verdiği magazin program ve sayfalarına bir göz atın bakalım, o karakterlerden eser var mı?

Ve son olarak sanki dünyada başka erkek kadın yokmuş gibi aşağı yukarı her diziden birkaç tane aşk çıkarmak bize özgüdür.

Bence imkansızlıklar içinde negatif film kıtlığında çekilen ve dalga geçilen eski filmler çok daha bizden ve değerliydi.

Robin Williams'ın sinema dünyasında Oscar, birçok Altın Küre, birçok Grammy Ödülleri olmak üzere almadığı ödül yoktur ama kendisini hiçbir zaman bir karakterin yerine koymamıştır.

Onun baştan sona kadın kılığında oynadığı ve gişe rekorları kıran harika Mrs. Doubtfire filminin yerli versiyonunu bir Tamer Karadağlı ya da Oktay Kaynarca'ya oynatamazsınız.

Çünkü biri kendine Taş Fırın erkeğini, diğeri ise Çakır'ı yapıştırmıştır.

Aykırı rollerde oynarlarsa boncukları dökülür.

O nedenle bizde oyuncu çoktur ama sanatçı yok denecek kadar azdır.

Gelelim Altın Portakal'a;

Bu tören organize edenleri bir ödül gecesini bile planlamaktan aciz olduğunun resmi belgesi olarak tarihe geçmiştir.

Görgü, bilgi ve tecrübe konusunda eksik olduğunuz belli de, hiç mi Oscar, Grammy, Altın Küre törenlerini izlemediniz diyeceğim ama belli ki izlemiyorsunuz.

Oralarda ödül alan kişinin konuşacağı süre saniye bellidir.

Kısa bir barış ya da çevre mesajı ardından ödül kazanma sürecine katkısı olanlara teşekkür ederek ödülünü alırlar.

Ne kafayı bulduğu belli olarak sahneye çıkıp birçok şey söylemeye çalışan ama hiçbir şey ifade edemeyen tipler, ne de arkasında limon yemiş gibi suratını buruşturup duran oyuncu vardır.

Lafın tamamının aptala söyleme düsturunu bile bilmeden sahneye çıkmanın sonucunda ödülden daha çok edep, adap, milliyetçilik, feminizm geceye ve sonrasına damgayı vurdu.

Yani yılların Altın Portakal'ını çürütüp çöpe attık.

Nihal Yalçın kısa , öz bir konuşma metni hazırlamaktan aciz ekibinin kurbanı olarak saçmalamış ve yanlış yapmıştır.

Tamer Karadağlı ağzını burnunu buruşturup bedenini sallayacağına madem itirazı vardı.

Sahneden inerken kendisine söz verildiğinde ödül tören konuşmaları ile ilgili uyarı ve itirazını yapmalıydı.

Sonradan konuştukları ve saçmalıkları ile magazine malzeme olarak yaşa basmıştır.

Kimbilir belki de Z kuşağının tuzağına düşmüştür.

Altın Portakal organizasyonunu yapanlar ise ALTIN ÇÜRÜK YUMURTA ödülünü hak etmişlerdir.