Günlük gelecek ve geçim kaygısının dozunu alıyoruz.

Ne bitmek tükenmek bilmeyen bilinmezliktir bu!

Devamlı endişeyle mi yaşayacağız diye herkes karnından konuşuyor!

Virüsle ölmeyen ilaçlara tabi, ilaçla yetinmeyen aşıya teslim, aşıyla iyileşmeyen tekrarına gebe, yoklukla uslanmayan da strese tıka basa doyuyor!

Sanırım, "sürünerek, acı çekerek, yavaş yavaş öleceğiz!"

Yani halkın dışındaki her şey arka plan fonundan ibaret!

Adeta "Fonlar tükenince" adlı eseri okuyoruz!

Markete girip çıkan vatandaş önce poşetin içindekilere sonra cüzdanına bakıp şaşırıyor. Pazarın yolunu tutan elindeki kuruşları sayıyor bununla ne alabilirim hesabı yapıyor.

Kıyıda yüzmeyi bilmeyenler derinlere bakıp gerçeği aramaya çalışıyor!

Hem ekonomik hem de sosyal uçurumun kenarında panik halinde.

Yasakların ve korkunun psikolojik bütün dengeleri bozduğu gibi ekonomik endişeler kat be kat insanları yormuş yıldırmış durumda.

"Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim" gibi bir yalana inanmakla,

Kelliğin testesteronla hiçbir ilgisi yok demek kadar tezat bir alışkanlıktan hava bile sızmıyor artık.

Halk azapta, esnaf gazapta, yaşlılar korku kapanında, gençler umutsuzluğun kucağında!

Sanki Armageddon savaşının içindeyiz.

"Kıyamet iş ehline verilmediği zaman kopar" hadisi rafa kaldırılsa da, geçinme derdi dünyanın rövanşıdır.

Yokluğun gizemi yok oluşun gizeminden daha büyüktür.

Tencere küçülürse kıyamet kopar, mutfaktaki yangın dünyayı yakar.

"İnsan ürkmesi diğer canlıların ürkmesine benzemez!"

Vatandaşın derdi hizmet değil, dertler cepteki nakit düzeyine göre farklılaşıyor. Belki kolay anlatılır, kolay yazılır zorluklar ama kolay yaşanmıyor!

Sonbaharda solan çiçekler gibi duyguların da giderek suyu çekiliyor, sararıyor, kuruyor!

Bu ülke namusuyla para kazanan fakirler sayesinde ayakta!

İşsiz evde yatıyor demesinler diye sabahın köründe evden çıkıp akşamın bir saati evine dönen gururlu babaların çocuklarıyız...

Evine boş elle dönüyor demesinler diye iş elbisesini paketleyip eve gelen masal kahramanlarının evlatlarıyız...

Salça, kuşburnu, pekmez sürülmüş ekmeği yemek, mahallede sokakta başka çocuklara özendirilmesin diye büyükler tarafından uyarılarak büyümüş nesildik.

Şimdiki çocuklar varlık ve bolluk içinde şanssız!

Babaları evlerine ekmek götüremediği için canına mı kıyacak yoksa çalıp çırparak mı değirmene su taşıyacak?

Yoksulluk hiç bu kadar derinleşmemişti hem de bu çağda.

Biz vatandaş olarak çalışmazsak açız. Ev kirası, doğalgaz, elektrik, su, telefon, ulaşım, gıda borçlar vs. asgari ücreti layık görenlerden ricamız olsun. Bir ay o parayla geçinebilirseler hakiki mürşit sizdedir, rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır deyip susacağız!

Dönemin başbakanıyla Neşet Ertaş'ın bir muhabbeti geldi aklıma...

Başbakan: Bir gün yanıma küçük bir çocuk geldi. Başbakanım babama söyleyin de sigarayı bıraksın dedi.

Neşet Ertaş: Baban zengin mi, fukara mı diyeydin! Zenginse bıraksın, fukara ise cuğara içmezse ne yapacak?

Hanım duz ister erkâğan yürâ cız eder. Alâktrik su parası verilmemiş, ekman zeytini gelmemiş, çoluk çocuk heç haldan habardan anamıyo, evde avradı doğacek hersini ondan alacak.

Dertli cuğare içince dumanı saklanıyor öyle ciğerde.

Demek ki o çocuğun babasının derdi çokmuş diye zülfüyare dokunuyor!

Rahmetle andığım halkın sanatçısı Neşet Ertaş aslında "umudun ödünç verilmeyeceğini" anlatıyordu. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi şiddetin Önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi geçinme derdindeki hezeyanları, kadına ve aile içi şiddeti engellemeyecek.

"Venezuela'daki yaşama doğru gidiyoruz, en sonunda kafamıza huni geçirip dolaşacağız! Bir ülkede önce hukuk olmalı, hukuk yoksa ekonomiden bahsedemeyiz" diyor vatandaş!

Bu ülkenin ekonomistleri ve yetkili makamlarda oturan insanlar ilk önce kendi içindeki karmaşayı çözmelidir.

Akıl savaşarak değil karşılıklı anlama ve açıklama çabasıyla uzlaşma eğilimindedir. Düşünmenin önündeki temel engelleri kaldırmadıkça halkın penceresinden bakıp göremezsiniz. Sağcı olabilirsin, solcu olabilirsin, seküler olabilirsin, muhafazakâr olabilirsin ne olursan ol, bu milletin yanında olmak zorundasın.

Ya halkın yanındasındır ya da karşısında!

Bu dünyada kimse bir şey kazanamaz, her şey kayıp üzerine programlıdır. En sonunda herkes yok olup gidecek ve...

"Adalet bir gün herkese lazım olacak."

Hatırlatayım dedim!