Omuz kemiğimi kırınca mecburi ev hapsi yaşamak zorunda kaldım.


Doktorum ameliyatsız kaynama tavsiyesine uyunca, hayatım TV, sokak yürüyüşü, çevre turlarının içine sıkışıp kaldı.
Yere minder atıp, sehpayı rahle yapınca, kitap okumakta işkenceye dönüşünce 20 sayfada bu keyif tükendi...
Kaldım televizyonun gündüz ve gece programlarına.


Gündüz programlarına iki gün katlanabildim.


Gece programları, tartışma ve dizilerden ibaret.


Tartışma programları, ortalama zekanın çok altında ve işin kötüsü, katılımcıların neredeyse tamamı, kendisine küfür ettirme yarışına girmişken, izlenir yanları yok.


Diziler evlere şenlik.


Dram yazıp, komedi oynatmak, her babayiğitin harcı değil.


Diziler, gayrı meşru ilişkilerden doğmuş yetişkinlerin babalık davaları ile dolu.
Hatta bazıları öyle zırva ki, konuyu toparlamak imkansız...


Buna rağmen, içki içilmiyor, dudaktan öpüşülmüyor, elele bile tutuşulmuyor ama, o prensipli kadın, kapıyı çalan herkesten çocuk yapmış, kocası hariç.
Ha, bir de kocasının sevgilisiyle geçinemeyenlerin olduğu üç dizi birden var... 


Tahmin edeceğiniz gibi, çüş ve oha demekten yorgunum...


İzlenirliklerine bakınca, toplumsal bir ahlaki çöküşün en dibindeyiz ama, Sigara, içki ve LGBT'ye karşıyız...


Yaşasın biz...