Çalışan ekmeğine, doğa nefesine, şehirler gürültüsüne yeniden ara verdi, esnaf dükkan kapısına "kapalı" levhasını astı.

Camiye gitti gelecek, eve kadar gitti gelecek, bir yere kadar gitti gelecek levhası değil...

Şimdilik 432 saatliğine gitti, dönüşü olur mu muallakta kalma levhası!

Bu gelip-gitme, açma-kapama stratejisine alıştırıldık "esnafta hal, müşteride alma gücü" kalmadı.

Aslında bu levha "toptan yok olun" diyen, dünyanın kapısına kilit vurmak isteyenlerin planlarına çomak sokma levhası olmalıydı.

İnsanlığı tepkisiz, ruhsuz, duyarsız, endişeli, agresif, sinmiş, korkmuş dünyadan hiçbir beklentisi, hevesi kalmamış hale getirmeleri onların 13 yılını bizim ise 13 ayımızı aldı!

Çok emek (!) harcamışlar değil mi?

18 günlük kapanmaya Ramazan Bayramının da denk gelmesi dehaca düşünülmüş bir fikir!

Devamında 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını da eklersek 20-25 gün arası sevdiklerimize uzaktan sarılıp bayram kutlaması göndereceğiz...

Bu yılda şekerimizi, çikolatamızı tatlımızı kamera karşısında yiyeceğiz. Ne ince bir düşünce, kibarca yıldırma eylemi! Ne şekilde sonuç verir bilinmezinin içinde debelenip duruyoruz.

Tam kapanma değil bu, yakışıksızlığın, tezatlığın ve çelişkili davranışların anlamıdır.

Yani "altı kaval üstü şişhane" demek oluyor.

Hiçbir destek verilmeden kiralar, faturalar, borçlar, taksitler kimin umurunda? Ne haliniz varsa görün demenin açıklaması bu.

Aşılar bile mutasyona karşı koyamıyor...

Ramazanda insanlar birbirine iftar davetine gitmesin diye akşam 19 'a çekilen kısıtlama saatleri de işe yaramadı.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kısıtlaması da fayda sağlamadı.

Şehirlerarası toplu seyahat serbest iken özel araçla seyahat yasağı da Covidi kovamadı!

Şehirler içi tıklım tıklım metro otobüs yolculuğu virüslere kıyamadı!

1 ay içeri 3 ay dışarı politikası da sürü bağışıklığı kazandırmadı!

Okulların kapalı olması çocukları dinlendirdi lakin gün ışık göstermedi!

Sahi okul demişken; oyuncaklarını elinden aldığımız, sokak oyunlarını çaldığımız, parklarına göz koyduğumuz, okullarını engellediğimiz çocuklarımızı internetten, televizyondan, bilgisayardan, telefondan uzak tutalım dedikçe onları tabletlerin içine gömdük!

Alın size oyun, alın size okul, alın size akıllı elektronik oyuncak dedik filizlenip yeşeren tazecik beyinleri uyuşturmanın yolunu bulduk körelmelerine çanak tuttuk!

Pide almış eve dönüyordum ki şirin mi şirin, bıcır bıcır çocuklarla karşılaştım..

Bu minikler evlerinin karşısında boş bir arsa da koşuşturuyorlardı.

Çocukları ve ailelerini tanımıyorum,

Onlarda beni tanımıyor...

Gerçi tanıyıp tanımamamızın da bir önemi yok.

Sonuçta hepimizin çocukları, gelecek neferlerimiz onlar.

Abla, annemize babamıza sorduk onlar bilmiyorlar sen biliyor musun, korona ne zaman bitecek biz okula gitmek istiyoruz dediler.

Çocuğum ben Sağlık Bakanı değilim, Milli Eğitim Bakanı değilim ben de bilmiyorum bu soruyu siyah gözlüklülere sormak gerekiyor deyince, siyah gözlüklüler kim abla?

Koronayı bitirmek istemeyenler guzucuhlar!

Çocuk işte siyah gözlüklüleri nerden bilsin?

Onlar da haklı!

Dışarı çıksalar covid korkusu var covid yoksa iki ayaklı virüsler var.

Güvenin huzurun olmadığı devirde yolları kapandı, bahtları karardı. Oyun oynama zamanları okula gitme zamanları heba olup gidiyor. Annelerinden babalarından duyamadıkları cevabı başkalarından duymaya çalışıyor küçük bedenleriyle akılları yettiği kadarıyla sorguluyorlar.

Abla biz evde sıkıldık parka gidemiyoruz komşu arkadaşımıza da göndermiyor annemiz kuzenlerimizi de göremiyoruz, hiç EBA dan okul mu olur?

Sınıfımızda ders yapmak istiyoruz. 23 Nisan Bayramını da kutlayamadık, şiir okuyamadık, şarkılar söyleyemedik.

Ahh canımın akıl küpleri! Böylesine zeki, sorup öğrenmeye, bilgiye, sevince, umuda ihtiyacı olan çocuklarımızın gözlerinde ki o parıltının yerini hayal kırıklığı almış.

Hadi bizler iyi kötü sallan yuvarlan geldik gideceğiz lakin geleceğe bu ışıl ışıl gözlerle bakmak isteyen çocuklarımızı neler bekliyor, nasıl bir tutsaklığa esir olacaklar?

Bağıra bağıra susuyoruz!

Yazıp çiziyoruz, sesimizi duyan yok!

Ters giden şeyleri düzeltmeye çalışıyoruz gören yok!

Olumsuzluğu kötülüğü yok etmeye gayret ediyoruz tekrar sil başa dönüyoruz!

Bir tek amuda kalkmadığımız tepe takla yürümediğimiz kaldı.

Sende mi felaket tellallığı yapıyorsun diyen rabarbalar olabilir.

Kabahatin tümü bizim üzerimize kalsa da asıl hırsızın hiç mi suçu yok?

Felaketi insanlığa reva görenler başını yastığa rahat koyabiliyorsa, vicdan terazisi doğru tartmıyorsa bu günler daha iyi günlerimiz...

Bu hüsran insanda ne atacak nara ne elini kolunu kaldıracak güç ne de yazıp çizecek akıl sağlığı bırakıyor.

Kalem küsüyor söz tükeniyor.

Ne diyelim?

Allah bu günlerimizi aratmasın!