Her gelin kızın rüyasının ne olduğunu biliyor musunuz?

Ben size söyleyivereyim Zetina Dikiş Makinası’dır. 

60’ların reklamları ve hayalleri tam da bu kadardı.

Kız çocuklarının rüyası bez bebek…

Erkek çocuklarının ise telden yapılmış arabalardı… 

Biraz büyüyüp okul yaşına gelince kızlar Ayşegül’ün maceralarının, erkekler ise Teksas, Tommiks, Kinova, Red Kit peşinde koşardık.

Barbi Bebekler, Tom Braks, Kaptan Swing ve Kızıl Maske, henüz dünyaya gelmemişti.

Televizyon mu dediniz?

O neydi ki?

Bazen yaşlı büyüklerimiz radyoyu açtıktan üç dakika sonra konuşmaya başlayan lambalı radyonun arkasında konuşan insan var mı diye bakarlardı. 

İşte o zamanlar her şeyi gerçek yaşardık.

Kavgayı da, barışı da, arkadaşlığı da aşkı da…

Kimseye pusu kurmazdık ama mahalle mahalle randevulu kavga yapardık. 

Aşklar Haziran'da başlayıp Eylül'de bitmezdi.

Aşkın acısı ince hastalığa kadar giderdi.

“Elektrik almak”  bile semtlere göre 110 V ya da 220 V olarak değişirdi.

Sahip olamadıklarımız:  Televizyon, internet, klima, sosyal medya, sanal dünya, cep telefonu,  sanal dostluklar, otomobil, villa, yat, kat, HD tatil ve hatta buzdolabı, çamaşır makinası mutfak robotu, elektrikli süpürge ve diğer unuttuklarım…

Bütün bunlar yokken nasıl yaşıyordunuz diye soranlara verebileceğim tek yanıt; 

Biz sadece insan gibi yaşamayı biliyorduk.

Tek eksiğimiz ise bugün de eksikliğini daha ağır hissettiğimiz Türk siyasetinin, bizlerden sürekli elli yıl geriden gelmesiydi.

Bu kompleks falan değil bir tespittir.

Biz dünyanın hayran olacağı Nasrettin Hoca, Kel Oğlan, Hacivat Karagöz’e yeni nesil eğlenceli mesajlar yükleyeceğimize, aklımız sıra onlardan öğretmen, cami hocası icat ederek çocuklardan kopardık.

Sonuçta bizim çocuklarımız ilgilerini çekmiyor diye kendi kahramanlarımızı bırakıp Sünger Bob isimli Amerikalı bir bulaşık süngerinin peşinden koşmaya başladılar.

2. Dünya Savaşı başlangıcı ve sonuçları itibariyle (1940 -1945)  beş yılda bitmiş ve ardından savaşan devletler Ortak Pazar’ı kurmuşlardır.

Biz Kıbrıs çıkarmasını beş ayda bitirdik ama 48 yıldır siyasi sonuçlarını çözemedik.

Bize göre KKTC var ama dünya tanımıyor.

Bize göre Kıbrıs Rum Kesimi var ama Dünya onu AB üyesi Kıbrıs olarak tanıyor.

İç siyasette de durum pek parlak sayılmaz.

Bize plan değil, pilav lazım diyen adamı, altı kere gönderdik, altı kere getirdik ardından ben değiştim dediği için yedinci kez bir daha getirdik.

Oysa her geliş gidişince hep eski tas eski hamamdı.

Bizim çocukluğumuzda sokağa çıkma yaşına gelmenin ilk öğüdü ”Sana şeker falan vermeye kalkan yabancılardan uzak dur ve sakın bir şey alma” idi…

Ayla diye bir kız çocuğu evinin önünden kaçırılmıştı da ülkede yıllarca haber olmuştu.

Şimdi uzaktan kumandalı makamlı, kravatlı, kocaman adamlar, çocukları ekranların önünde canlı canlı kullanmaya çalışıyor. 

Eline uzaktan kumandalı bir araba verdikleri bir sabi, bir parti başkanına hain diyor, zavallı hazirun ise keyifleniyor.

Sabilerin ne idüğü belirsiz sözde din eğitim kurumlarında başına gelenleri ise yazmaktan utanıyorum.

Enerji ve doğal gaz krizi güvenlik, üretim ve hatta global bir sorun iken bunun halk için çözümünü kuru fasulye yiyecek vatandaşın mabadından çıkacak gaza bağlayarak kafa bulan remote kontrol oğlan Turgay Güler gibilere direkt supaptan gaz yükleyecek milyonlarca emekli var. 

Benim Tarkan’ın okuduğu aylarca önce COVID-19 pandemisi için yazıldığını bildiğim GEÇÇEK şarkısına giydirilen elbise,  siyasetimizin ne kadar sığ, yazar, çizer, okur, söyler takımının ne kadar ebleh olduğunun turnusol kağıdı oldu.

Şarkının Ak Parti için yazıldığını düşünenlerin bir kesim Tarkan’ı kızgın kazana atıp kaynatırken, diğer kesim ise demokrasi kahramanı ilan ediyor.

Tarkan yarın çıkıp “ işgilli büzük dingilder” diye şarkı yapacak ve iki kesim de deve gibi çökecek.

Göreceksiniz şarkı yapmasa da öyle diyecek!

Hep dediğim gibi Türk siyaseti toplumdan elli yıl geriden geldiği için yeni bir şey üretmeden ya ona buna saldırıyor, ya da sarılıyor.

Siyasette ve basında uzaktan kumandalı abilerin ve geçmişi geçkin ablaların “ben iyiyim onlar kötü “ diye histerik çığlıklarla çırpınmalarını izlemeye devam ediyorum.

Ve yavaş yavaş bittiklerini görüyorum.