Bugün size Cızır Ebe'yi, kendi deyimiyle Cızır Kızı'nı tanıtacağım.
Bir gün yaşadığım yer dışında bir düğüne gitmiştim, çok hareketli bir düğündü ve oynamaktan utanan benim bile oynayacağım gelmişti. Kamera elimde oynayanları çekiyordum ama çektiklerim beni tatmin etmiyordu. İçimden bir his sabretmemi ve istediğim karenin ilerleyen saatlerde geleceğini söylüyordu.
Tam bu düşünceler içindeyken oyun alanına diğer kadınlardan biraz daha farklı giyinmiş,ellerinde kaşıklarla birisi çıktı ve "Aman Mor Koyun" türküsü eşliğinde oynadıkça oynamaya ve döndükçe dönmeye başladı. Böyle bir şey beklediğim için oyunu kaçırmadan çekmeye çalışıyordum.
Bu bir yörük düğünüydü. Beni tanımayan yerlere gittiğimde kendileri çek demeden pek çekmem ve geri dururum; düğün sahibi tanıdıktı ama kız evini tanımıyordum.
Soğuğa rağmen bu düğünde geç vakitlere kadar kalmak isterdim ama eşimin isteğiyle 3-4 oyun çekip ayrıldım. Oynayan kişinin kim olduğu aklıma takılmıştı. O yöreden kişilerle sohbet ettiğimde hep o kişiyi araştırdım ve sonunda onun Tavas'ın Keçeliler Köyü'nden Kale'nin Yeniköy'üne çok uzun zaman önce gelin giden "Cızır Ebe" olduğunu öğrendim.
Onu tanıdıktan sonra ne çekersem çekeyim çekmeye doymadım, doyamadım hep onu aradım.
Bir gün yolum oraya düştü, köyünde onu arayıp buldum.
Çekebilmek için içimde umut yoktu; çektirmez, çalmadan oynamaz diye düşünmüştüm.
Evde yokmuş, elinde uzun bir sopayla köyün öte yanından geliyordu. Giyimi yine farklıydı. İlerleyen yaşına rağmen kültürü yaşatan kıyafetler giymişti.
Ayağında renkli çorap, başında beyaz bir bürgü, üstünde işlemeli bir yazma ve siyah kadife bir eteklik vardı. Kendimi tanıtttım ve onu çektiğim düğünü hatırlattım; gözleri ışıl ışıl olmuştu ve işin sonunun nereye varacağını tahmin etmişti.
"Sen Yumurteci Bekir vardı,onun oğlu musun?" dedi.
Rahmetli bubamın adı burada da ayrıcalık getirmiş ve kapılar sonuna kadar açılmıştı. Eşimin ve bir bayan arkadaşımın bizi beklediği yere doğru konuşa konuşa yürüyorduk.
Cızır Kızı çok sevinmişti; iki lafının birisi "Demek sen beni çekmeye geldin?" oluyordu.
Bir özün üstüne oturduk, bizimkilere "Hoş geldiniz." deyip hal hatır sordu.
Ben konuşulanları duymuyordum bile çünkü aklım onu oynamasında ve söylerse türkü söylemesindeydi. Oturduğumuz özün dibindeki ev muhtarınmış; muhtar,eşi, anası da geldi; muhtarın eşinin getirdiği çayı içerken; "Şimdi sen beni çekmeye mi geldin?" diye tekrar sordu Cızır Ebe'm.
Aslında sosyal ağlarda 3-5 videosu vardı ama böyle bir değeri o güne kadar göremediğim için kendimi affetmiyordum. Çay bitmeden fotoğraflarını çekmeye başladım; iki de bir "Bu bu kıyafetlerle olur mu, giyinsem, kaşıklarımı getirsem iyiydi." vb. diyordu.
Böyle güzel kareleri gördüğümde telaşa kapılıp o güzellikler bitmeden çekebildiğim kadar fotoğraf çekme telaşına düşmüştüm.
Bir tane de video çekmek için,"Hadi biyo oyneve de çekelim." dedim.
"Kim çalcek, hem bu kıyafetlerle oynanır mı?" dedi.
"Ben çalarım." dedim ve ordan bir bakır leğen buldum. Oradaki herkes bize bakıyordu, yanımdaki arkadaşın çocuğundan rica edip bizi çekmesini istedim. Cızır Ebe benim çalamayacağımı söyledi ama ben ilyene vurdukça kıpraşmaya başladı. Ne olursa olsun deyip bir de Mor Koyun türküsünü söylemeye başladım. Türküyü duyan Cızır Ebe de hem oynayıp hem söylemeye başladı. Böyle bir kültür hazinesini çektiğim için o oyun nedeniyle kendimizden geçmiştik ve çok mutluyduk. Normalde benim oynamam, leğen çalmam hatta türkü söylemem imkansızdır; eşim bile hayret etmişti ama ben kültürün bana aşıladığı yaşama sevincini hissetmeye başladığımdan beri kimseyi takmıyordum ve o anları yaşayıp yaşatır olmuştum. Cızır Ebe,"Bu böyle olmaz, ben bir giyinip geleyim, kaşıklarını getireyim." dedi.
Valla 70'li yaşlarda olmasına rağmen kıpır kıpırdı. O gelinceye kadar gelmesini iple çektim. Karşıdan göründüğünde çok sevindim, maşallahı vardı.
E e e nasıl bir sanatçı sahne kıyafetlerini giyince daha başka oluyorsa Cızır Ebe de öyle olmuştu. O zamanlar oynayıp ayakta rahat kalabiliyordu.
"Şimdi çal işte,eyi çal."dedi.
Başladım çalmaya, oynadıkça oynuyordu, bir ara beğenmedi, telefondan açtık türküyü.
Bir ara kendi çalıp söylemeye başladı; her anı hakkıyla yaşıyor ve yaşatıyordu. Hayallerime kavuşmama rağmen hüzünle ayrıldım oradan.
Seneler sonra tekrar gidip bu defa kendi evinde çekip, sohbet ettim.
Eşiyle tanıştım, eşinin bir gözü görmüyordu ve pamuk vardı gözünde.
Evin etrafı çitle çevriliydi yani tam bir yörük köyüydü.
Garibanlık kokan bu evde mutluluk ve neşe vardı.
Biz türkü söyleyip oynarken, ilyen çalarken eşi ağaç kaşık yapıyordu.
Bu yaz yine gittm oraya yine çalıp söyledik ve televizyon programı için çektik Cızır Kızı'nı.
Geçen cuma yine gittik, Cızır Ebe'm beni görünce hemen tanıdı; 81 yaşında olmasına rağmen adımı hatta babamın adını söyledi.
"Çekip çekip gidiyon,çektiklerini ben göremiyorum... " dedi. Onun belgeselini çekmek için programcılar getirdiğimi hatta içlerinde başkanları Kale Belediye Başkanı Mehmet Salih Sağınç'ın da olduğunu söyledim. Belki hayatında ilk defa bir başkan görüyordu; hoş beşten sonra eteğinde ne varsa döktü, başkan da sonuna kadar dinleyip ne gerekirse yapacağını söyledi hatta benim yanımda talimat verdi.
Tekrar görüşmek üzere Cızır Ebe ve eşiyle vedalaşıp yeni bir kareyle birlşkte olmak için oradan ayrıldım.
Hoşça ve dostça kalın ama hep ilkeli ve dik kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bir Fotoğraf Bir Hikaye
Cızır Ebe...
Muhammet KAHRAMAN
Bugün size Cızır Ebe'yi, kendi deyimiyle Cızır Kızı'nı tanıtacağım.
Bir gün yaşadığım yer dışında bir düğüne gitmiştim, çok hareketli bir düğündü ve oynamaktan utanan benim bile oynayacağım gelmişti. Kamera elimde oynayanları çekiyordum ama çektiklerim beni tatmin etmiyordu. İçimden bir his sabretmemi ve istediğim karenin ilerleyen saatlerde geleceğini söylüyordu.
Tam bu düşünceler içindeyken oyun alanına diğer kadınlardan biraz daha farklı giyinmiş,ellerinde kaşıklarla birisi çıktı ve "Aman Mor Koyun" türküsü eşliğinde oynadıkça oynamaya ve döndükçe dönmeye başladı. Böyle bir şey beklediğim için oyunu kaçırmadan çekmeye çalışıyordum.
Bu bir yörük düğünüydü. Beni tanımayan yerlere gittiğimde kendileri çek demeden pek çekmem ve geri dururum; düğün sahibi tanıdıktı ama kız evini tanımıyordum.
Soğuğa rağmen bu düğünde geç vakitlere kadar kalmak isterdim ama eşimin isteğiyle 3-4 oyun çekip ayrıldım. Oynayan kişinin kim olduğu aklıma takılmıştı. O yöreden kişilerle sohbet ettiğimde hep o kişiyi araştırdım ve sonunda onun Tavas'ın Keçeliler Köyü'nden Kale'nin Yeniköy'üne çok uzun zaman önce gelin giden "Cızır Ebe" olduğunu öğrendim.
Onu tanıdıktan sonra ne çekersem çekeyim çekmeye doymadım, doyamadım hep onu aradım.
Bir gün yolum oraya düştü, köyünde onu arayıp buldum.
Çekebilmek için içimde umut yoktu; çektirmez, çalmadan oynamaz diye düşünmüştüm.
Evde yokmuş, elinde uzun bir sopayla köyün öte yanından geliyordu. Giyimi yine farklıydı. İlerleyen yaşına rağmen kültürü yaşatan kıyafetler giymişti.
Ayağında renkli çorap, başında beyaz bir bürgü, üstünde işlemeli bir yazma ve siyah kadife bir eteklik vardı. Kendimi tanıtttım ve onu çektiğim düğünü hatırlattım; gözleri ışıl ışıl olmuştu ve işin sonunun nereye varacağını tahmin etmişti.
"Sen Yumurteci Bekir vardı,onun oğlu musun?" dedi.
Rahmetli bubamın adı burada da ayrıcalık getirmiş ve kapılar sonuna kadar açılmıştı. Eşimin ve bir bayan arkadaşımın bizi beklediği yere doğru konuşa konuşa yürüyorduk.
Cızır Kızı çok sevinmişti; iki lafının birisi "Demek sen beni çekmeye geldin?" oluyordu.
Bir özün üstüne oturduk, bizimkilere "Hoş geldiniz." deyip hal hatır sordu.
Ben konuşulanları duymuyordum bile çünkü aklım onu oynamasında ve söylerse türkü söylemesindeydi. Oturduğumuz özün dibindeki ev muhtarınmış; muhtar,eşi, anası da geldi; muhtarın eşinin getirdiği çayı içerken; "Şimdi sen beni çekmeye mi geldin?" diye tekrar sordu Cızır Ebe'm.
Aslında sosyal ağlarda 3-5 videosu vardı ama böyle bir değeri o güne kadar göremediğim için kendimi affetmiyordum. Çay bitmeden fotoğraflarını çekmeye başladım; iki de bir "Bu bu kıyafetlerle olur mu, giyinsem, kaşıklarımı getirsem iyiydi." vb. diyordu.
Böyle güzel kareleri gördüğümde telaşa kapılıp o güzellikler bitmeden çekebildiğim kadar fotoğraf çekme telaşına düşmüştüm.
Bir tane de video çekmek için,"Hadi biyo oyneve de çekelim." dedim.
"Kim çalcek, hem bu kıyafetlerle oynanır mı?" dedi.
"Ben çalarım." dedim ve ordan bir bakır leğen buldum. Oradaki herkes bize bakıyordu, yanımdaki arkadaşın çocuğundan rica edip bizi çekmesini istedim. Cızır Ebe benim çalamayacağımı söyledi ama ben ilyene vurdukça kıpraşmaya başladı. Ne olursa olsun deyip bir de Mor Koyun türküsünü söylemeye başladım. Türküyü duyan Cızır Ebe de hem oynayıp hem söylemeye başladı. Böyle bir kültür hazinesini çektiğim için o oyun nedeniyle kendimizden geçmiştik ve çok mutluyduk. Normalde benim oynamam, leğen çalmam hatta türkü söylemem imkansızdır; eşim bile hayret etmişti ama ben kültürün bana aşıladığı yaşama sevincini hissetmeye başladığımdan beri kimseyi takmıyordum ve o anları yaşayıp yaşatır olmuştum. Cızır Ebe,"Bu böyle olmaz, ben bir giyinip geleyim, kaşıklarını getireyim." dedi.
Valla 70'li yaşlarda olmasına rağmen kıpır kıpırdı. O gelinceye kadar gelmesini iple çektim. Karşıdan göründüğünde çok sevindim, maşallahı vardı.
E e e nasıl bir sanatçı sahne kıyafetlerini giyince daha başka oluyorsa Cızır Ebe de öyle olmuştu. O zamanlar oynayıp ayakta rahat kalabiliyordu.
"Şimdi çal işte,eyi çal."dedi.
Başladım çalmaya, oynadıkça oynuyordu, bir ara beğenmedi, telefondan açtık türküyü.
Bir ara kendi çalıp söylemeye başladı; her anı hakkıyla yaşıyor ve yaşatıyordu. Hayallerime kavuşmama rağmen hüzünle ayrıldım oradan.
Seneler sonra tekrar gidip bu defa kendi evinde çekip, sohbet ettim.
Eşiyle tanıştım, eşinin bir gözü görmüyordu ve pamuk vardı gözünde.
Evin etrafı çitle çevriliydi yani tam bir yörük köyüydü.
Garibanlık kokan bu evde mutluluk ve neşe vardı.
Biz türkü söyleyip oynarken, ilyen çalarken eşi ağaç kaşık yapıyordu.
Bu yaz yine gittm oraya yine çalıp söyledik ve televizyon programı için çektik Cızır Kızı'nı.
Geçen cuma yine gittik, Cızır Ebe'm beni görünce hemen tanıdı; 81 yaşında olmasına rağmen adımı hatta babamın adını söyledi.
"Çekip çekip gidiyon,çektiklerini ben göremiyorum... " dedi. Onun belgeselini çekmek için programcılar getirdiğimi hatta içlerinde başkanları Kale Belediye Başkanı Mehmet Salih Sağınç'ın da olduğunu söyledim. Belki hayatında ilk defa bir başkan görüyordu; hoş beşten sonra eteğinde ne varsa döktü, başkan da sonuna kadar dinleyip ne gerekirse yapacağını söyledi hatta benim yanımda talimat verdi.
Tekrar görüşmek üzere Cızır Ebe ve eşiyle vedalaşıp yeni bir kareyle birlşkte olmak için oradan ayrıldım.
Hoşça ve dostça kalın ama hep ilkeli ve dik kalın.