Anneannemle dedemin doğum günü için hazırlık yapıyoruz.
Telefon çalıyor, koşup açıyorum.
Tanımadığım bir ses;
"Deden öldü" diyor.
Afallıyorum.
Aceleyle babaannemlerin numarasını tuşluyorum.
327...14...17...
Annem açıyor telefonu.
"Deden biraz rahatsız. Anneannenlere söyle, beraber gelin..." diyor.
Arkadan gelen ağlama sesleri, bağırmalar.
Dedemin siyah ladası Meydancık'tan Yeşil bayırına doğru tırmanırken,
Daha araba durmadan atlıyorum.
Yarı giydiğim botlarımın sağa sola savrulan bağcıkları gözümün önünde.
Koşa koşa geçiyorum tünelden, merdivenlerini bir solukta çıkıyorum Bahar Apartmanı'nın...
Kapımız açık, önünde merdivenlere taşmış sayısız ayakkabı.
İçeri koşmaya devam edip, birinin beni kucaklamasıyla duruyorum bir anlığına.
Salonda, bembeyaz bir çarşaf altında boylu boyunca yatıyor dedem...
Dedem ölmüş!
En iyi arkadaşım, dostum, yol arkadaşım dedem...
Beş yaşındayken Konak Meydanı'nda kol kola dolaştığım,
Altı yaşındayken beni Antalya'nın portakal bahçelerinde omuzlarında gezdiren can yoldaşım yoktu artık.
15 Şubat, bir dedemin doğum günüyken,
Diğer dedemin ölüm günü olmuştu artık.
57 yaşında idi Ahmet dedem hayattan koptuğunda.
...
Ekim, 2022
"İstanbul'a hoşgeldin hanım kızımız..." diyen komşular,
"Sen asıl onu tanıyacaktın ki... Dünya iyisi, eşi benzeri olmayan bir insandı..." dediler.
Bunları ilk kez duymuyordum tabi.
Adını anınca gözleri dolmayan, dahası ağlamayan var mıydı ki?
Vefatından sonra çalıştığı hastanede yapılan töreni her dinlediğimde, sanki ben de oradaymışcasına gururlanıyorum.
Yaşasaydı, biliyorum ki beraber gezecektik İstanbul'u.
Anılarını belki de beraber kitaplaştıracaktık.
Yeni şiirlerinin yazılmasına tanıklık edecektim belki.
Ama olmadı yetişemedim.
Tanıyamadım o güzel insanı.
Dedemle benziyorlardı.
İyilikleri, kalender kişilikleri ve anılarda hep iyi yaşatılmaları öylesine aynıydı ki...
İkisinin de 57 yaşında hayata vedaları beni en çok yaralayan benzerlikleri.
Uzun bir yaşamları olmasını o kadar isterdim ki...
Şimdi elimde bir kitap...
Satırları arasında dolaşırken sevgisini hissettiğim,
Hiç görmediğim, hiç sarılamadığım,
Eşim Ufuk'un değerli babası Hüseyin Gürbüz'ün, vefatından sonra ailesince bastırılan şiir kitabı.
"Güvensiz sanıyorlar beni öyle değilim,
Sadece kendi içimde, kendime göre bir dengem var...
Bir daha kırılırsam toparlanamam endişesi taşıyor yüreğim.
Bu yüzden şimdilik sadece kendime güveniyorum,
Anlamakta zorlandığım bir dünya var karşımda...
Yalan dünya ile anlaşmayı bekliyorum...
Ben böyle biriyim işte..."
Yattığınız yer incitmesin sizi güzel insanlar.
Büyük bir özlem ve rahmetle...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Büşra Ekim
Baba
15 Şubat 2001
Anneannemle dedemin doğum günü için hazırlık yapıyoruz.
Telefon çalıyor, koşup açıyorum.
Tanımadığım bir ses;
"Deden öldü" diyor.
Afallıyorum.
Aceleyle babaannemlerin numarasını tuşluyorum.
327...14...17...
Annem açıyor telefonu.
"Deden biraz rahatsız. Anneannenlere söyle, beraber gelin..." diyor.
Arkadan gelen ağlama sesleri, bağırmalar.
Dedemin siyah ladası Meydancık'tan Yeşil bayırına doğru tırmanırken,
Daha araba durmadan atlıyorum.
Yarı giydiğim botlarımın sağa sola savrulan bağcıkları gözümün önünde.
Koşa koşa geçiyorum tünelden, merdivenlerini bir solukta çıkıyorum Bahar Apartmanı'nın...
Kapımız açık, önünde merdivenlere taşmış sayısız ayakkabı.
İçeri koşmaya devam edip, birinin beni kucaklamasıyla duruyorum bir anlığına.
Salonda, bembeyaz bir çarşaf altında boylu boyunca yatıyor dedem...
Dedem ölmüş!
En iyi arkadaşım, dostum, yol arkadaşım dedem...
Beş yaşındayken Konak Meydanı'nda kol kola dolaştığım,
Altı yaşındayken beni Antalya'nın portakal bahçelerinde omuzlarında gezdiren can yoldaşım yoktu artık.
15 Şubat, bir dedemin doğum günüyken,
Diğer dedemin ölüm günü olmuştu artık.
57 yaşında idi Ahmet dedem hayattan koptuğunda.
...
Ekim, 2022
"İstanbul'a hoşgeldin hanım kızımız..." diyen komşular,
"Sen asıl onu tanıyacaktın ki... Dünya iyisi, eşi benzeri olmayan bir insandı..." dediler.
Bunları ilk kez duymuyordum tabi.
Adını anınca gözleri dolmayan, dahası ağlamayan var mıydı ki?
Vefatından sonra çalıştığı hastanede yapılan töreni her dinlediğimde, sanki ben de oradaymışcasına gururlanıyorum.
Yaşasaydı, biliyorum ki beraber gezecektik İstanbul'u.
Anılarını belki de beraber kitaplaştıracaktık.
Yeni şiirlerinin yazılmasına tanıklık edecektim belki.
Ama olmadı yetişemedim.
Tanıyamadım o güzel insanı.
Dedemle benziyorlardı.
İyilikleri, kalender kişilikleri ve anılarda hep iyi yaşatılmaları öylesine aynıydı ki...
İkisinin de 57 yaşında hayata vedaları beni en çok yaralayan benzerlikleri.
Uzun bir yaşamları olmasını o kadar isterdim ki...
Şimdi elimde bir kitap...
Satırları arasında dolaşırken sevgisini hissettiğim,
Hiç görmediğim, hiç sarılamadığım,
Eşim Ufuk'un değerli babası Hüseyin Gürbüz'ün, vefatından sonra ailesince bastırılan şiir kitabı.
"Güvensiz sanıyorlar beni öyle değilim,
Sadece kendi içimde, kendime göre bir dengem var...
Bir daha kırılırsam toparlanamam endişesi taşıyor yüreğim.
Bu yüzden şimdilik sadece kendime güveniyorum,
Anlamakta zorlandığım bir dünya var karşımda...
Yalan dünya ile anlaşmayı bekliyorum...
Ben böyle biriyim işte..."
Yattığınız yer incitmesin sizi güzel insanlar.
Büyük bir özlem ve rahmetle...