Geçen ayın başlarında tartışılan konulardan biriydi. Her alanda yapılacak reformlar ile ülkenin tekrar AB kapısında yerini alacağı ve yönünün batıda olduğu.
Açıkçası inanıp inanmamak, aynı hikayenin farklı sonuçlarını beklemek size kalmış ama görülen o ki, reform anlayışı yine bünyede çok durmamış olacak, yılın ikinci ayı Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan rektörün gerginliği ile kutuplaştık.
Boğaziçi Üniversitesi ile bu kadar uğraşmak, zamanında tersine beyin göçünün ülkeye gerçekleşeceği hayalini kuranlar için ne kadar başarı dolu bir çalışma.
Eminim, Türkiye'den yurt dışına giden beyinler, pandemi sonrası ülkeye geri dönmek için sırada bekliyor.
Demokrasinin ve kesinlikle yapılmayan ayrımcılığın beşiği ülkemde, tartışılacak o kadar çok ekonomik problem ve o kadar çok yaklaşan tehlike var ki...
Ve biz anayasa değişikliğinin ne kadar gereksinim olduğu konusuna geldik.
Yanılmıyoruz galiba.
Seçim adım adım geliyor.
Neyse bu kadar siyaset yeter.
Ekonomiden bahsetmek gerekiyor.
Ama gel gör ki, hala gelişmekte olan ve ne yazık ki, üçüncü dünya ülkeleri ile kıyaslanabilen ülkemde ekonomiyi siyasetten ayıramıyorsunuz.
Siyaset o kadar çok içinde ki ekonominin; kurulu bir sistem yaratamadığınız gibi "hadi, şimdi oluyor" dediğiniz her noktada siyasi bir unsura çarpıyorsunuz.
Hafta içi yazı konusu düşünürken, kapak resminden dünyayı yönettiğini sezdiğimiz "The Economist" dergisinin demokrasi endeksi konulu çalışması aklıma geldi.
Demokrasinin araç değil amaç olduğu, demokrasi kavramının bu topraklarda hayat bulduğu ülkemin sıralamasını görünce, taraflı ve gerçeği yansıtmayan bir çalışma olduğunu anladım. 167 ülkenin sıralandığı endekste Türkiye'nin 110. sırada yer alması tamamen bir oyun olmalıydı.
Uganda 99.sırada yahu.
Kenya 94.sırada.
Tanzanya 95.
Daha ne yazayım ki deyip bu kirli oyuna alet olmak istemedim.
Sonra gündemi karıştırırken simit-çay yaparım diye aklıma geldi.
Gelmez olsaydı.
Simitçiler ve Pideciler Odası Başkanı'nın açıklamasını gördüm. Cirolarının %80'ini kaybettiklerini söylüyor Sayın Savaş Delibaş.
O bir kenara salonlar açılmadığı müddetçe, bu alanda esnafında kalmayacağını, simit salonlarının kapanacağını söylemiş.
İçim bir yerde ferah çünkü devlet esnafının yanında.
Esnafın rahatı yerinde olmalı.
1000 tl gibi dev bir yardım yapılıyor zaten diye düşünüyordum. Ama simitçi esnafının NACE kodu uygulamasına takıldığını ve kodu tanımlı olmayan bu grubun destekten de yararlanamadığını öğrenince simit hayalimde suya düştü.
Ama sonunda buldum.
Geçen hafta açıklanan hazine nakit dengesi kesinlikle umut verici olmalıydı. Çünkü geçen hafta uzayı fethetme girişimimize az kalmıştı. Ve hatta geçen haftanın açıklamalarına bir göz gezdirdiğim de rekor kırmadığımız bir alan gene yoktu.
2020 yılını zaten rekor bir açıkla kapamıştık.
181 milyar tl. Kasa / Banka hesabı bile 80 milyar eksideydi.
Her alanda rekor böyle bir şey olmalı.
240 milyar küsur tl borçlanmanın geçen yıl kapanış rakamı.
Tamam canım, dedim o geçen yıl zaten.
2021 yılı Ocak ayını geride bıraktık. Başarı hikayesi dolu olması lazım. Gelirlere baktım önce 91.619 milyar tl.
Peki giderler 117.671 milyar tl.
Nakit dengesi daha ilk aydan - 26.052 milyar tl.
2020 yılının aynı ayında 30.249 tl fazla vermişiz.
Bu yıla öyle bir açıkla başlamışız ki, sonumuz iyi olsun diye mırıldandım.
Yüksek sesle söylemenin bir anlamı yok şimdi durduk yerde.
Peki, ne olacak?
Kamu otoritesi vergi geliri toplamak ya da gelir kalemini arttırmak zorunda. Çünkü gelir getirecek yatırımları zaten yapamadı. Yapamıyor.
Vergi, elindeki "en tuttuğumu ... " kalemi.
İyi de bu pandemi sürecinde vergi gelirlerinin artmasını beklemek aşırı hayalcilik olmaz mı?
Zaman bize gösterecek.
Maliye politikası bir yerde sıkışacak.
Ve mecbur cari açığın artmasına tanık olacağız.
Dövizin üzerindeki baskının azalması gerekecek.
Gerekiyor ki, ihracat geliri elde edelim.
Döviz ya da para artık dönüyor olsun reel piyasada.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Emre Balıca
Reformist Hayaller
Merhaba Değerli Okurlar,
Geçen ayın başlarında tartışılan konulardan biriydi. Her alanda yapılacak reformlar ile ülkenin tekrar AB kapısında yerini alacağı ve yönünün batıda olduğu.
Açıkçası inanıp inanmamak, aynı hikayenin farklı sonuçlarını beklemek size kalmış ama görülen o ki, reform anlayışı yine bünyede çok durmamış olacak, yılın ikinci ayı Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan rektörün gerginliği ile kutuplaştık.
Boğaziçi Üniversitesi ile bu kadar uğraşmak, zamanında tersine beyin göçünün ülkeye gerçekleşeceği hayalini kuranlar için ne kadar başarı dolu bir çalışma.
Eminim, Türkiye'den yurt dışına giden beyinler, pandemi sonrası ülkeye geri dönmek için sırada bekliyor.
Demokrasinin ve kesinlikle yapılmayan ayrımcılığın beşiği ülkemde, tartışılacak o kadar çok ekonomik problem ve o kadar çok yaklaşan tehlike var ki...
Ve biz anayasa değişikliğinin ne kadar gereksinim olduğu konusuna geldik.
Yanılmıyoruz galiba.
Seçim adım adım geliyor.
Neyse bu kadar siyaset yeter.
Ekonomiden bahsetmek gerekiyor.
Ama gel gör ki, hala gelişmekte olan ve ne yazık ki, üçüncü dünya ülkeleri ile kıyaslanabilen ülkemde ekonomiyi siyasetten ayıramıyorsunuz.
Siyaset o kadar çok içinde ki ekonominin; kurulu bir sistem yaratamadığınız gibi "hadi, şimdi oluyor" dediğiniz her noktada siyasi bir unsura çarpıyorsunuz.
Hafta içi yazı konusu düşünürken, kapak resminden dünyayı yönettiğini sezdiğimiz "The Economist" dergisinin demokrasi endeksi konulu çalışması aklıma geldi.
Demokrasinin araç değil amaç olduğu, demokrasi kavramının bu topraklarda hayat bulduğu ülkemin sıralamasını görünce, taraflı ve gerçeği yansıtmayan bir çalışma olduğunu anladım. 167 ülkenin sıralandığı endekste Türkiye'nin 110. sırada yer alması tamamen bir oyun olmalıydı.
Uganda 99.sırada yahu.
Kenya 94.sırada.
Tanzanya 95.
Daha ne yazayım ki deyip bu kirli oyuna alet olmak istemedim.
Sonra gündemi karıştırırken simit-çay yaparım diye aklıma geldi.
Gelmez olsaydı.
Simitçiler ve Pideciler Odası Başkanı'nın açıklamasını gördüm. Cirolarının %80'ini kaybettiklerini söylüyor Sayın Savaş Delibaş.
O bir kenara salonlar açılmadığı müddetçe, bu alanda esnafında kalmayacağını, simit salonlarının kapanacağını söylemiş.
İçim bir yerde ferah çünkü devlet esnafının yanında.
Esnafın rahatı yerinde olmalı.
1000 tl gibi dev bir yardım yapılıyor zaten diye düşünüyordum. Ama simitçi esnafının NACE kodu uygulamasına takıldığını ve kodu tanımlı olmayan bu grubun destekten de yararlanamadığını öğrenince simit hayalimde suya düştü.
Ama sonunda buldum.
Geçen hafta açıklanan hazine nakit dengesi kesinlikle umut verici olmalıydı. Çünkü geçen hafta uzayı fethetme girişimimize az kalmıştı. Ve hatta geçen haftanın açıklamalarına bir göz gezdirdiğim de rekor kırmadığımız bir alan gene yoktu.
2020 yılını zaten rekor bir açıkla kapamıştık.
181 milyar tl. Kasa / Banka hesabı bile 80 milyar eksideydi.
Her alanda rekor böyle bir şey olmalı.
240 milyar küsur tl borçlanmanın geçen yıl kapanış rakamı.
Tamam canım, dedim o geçen yıl zaten.
2021 yılı Ocak ayını geride bıraktık. Başarı hikayesi dolu olması lazım. Gelirlere baktım önce 91.619 milyar tl.
Peki giderler 117.671 milyar tl.
Nakit dengesi daha ilk aydan - 26.052 milyar tl.
2020 yılının aynı ayında 30.249 tl fazla vermişiz.
Bu yıla öyle bir açıkla başlamışız ki, sonumuz iyi olsun diye mırıldandım.
Yüksek sesle söylemenin bir anlamı yok şimdi durduk yerde.
Peki, ne olacak?
Kamu otoritesi vergi geliri toplamak ya da gelir kalemini arttırmak zorunda. Çünkü gelir getirecek yatırımları zaten yapamadı. Yapamıyor.
Vergi, elindeki "en tuttuğumu ... " kalemi.
İyi de bu pandemi sürecinde vergi gelirlerinin artmasını beklemek aşırı hayalcilik olmaz mı?
Zaman bize gösterecek.
Maliye politikası bir yerde sıkışacak.
Ve mecbur cari açığın artmasına tanık olacağız.
Dövizin üzerindeki baskının azalması gerekecek.
Gerekiyor ki, ihracat geliri elde edelim.
Döviz ya da para artık dönüyor olsun reel piyasada.