Çalışan, seven ve gülenler, hayatın sırrına erenler
Yazının Giriş Tarihi: 08.07.2021 14:42
Freud'a göre yaşamın sırrı ve mutluluk bu üç kavramla ilgiliydi.
Çalışmak
Son yıllarda çoğu insanlar çalışmadan, üretmeden sahip olma, avanta kültürünü benimsediler. Yani emeksiz, ekmek peşinde olanlar mutlu ve başarılı olmayı doğuştan bir hak olarak görüyor, tembelliklerini yüceltiyorlar.
Ve en son Çiftlik Bank'ı kurarak zengin olan Tosuncuk ve benzerlerini bugün toplumun bir kesimi kahramanlaştırabiliyor.
Haz, huzur sağlamaz!
Onlar hayallere sığmayan bir hayatı da yaşasalar, rahat ve huzurlu olabildiklerini hiç zannetmiyorum.
Hep "daha çoğunu nasıl elde edebilirim, nasıl yakalanmadan daha fazla kaçabilirim, yakalanırsam nasıl en az ceza ile kurtulabilirim, hapisten çıksam da yolda sokakta güvenli dolaşabilir miyim, yarın çocuklarım beni nasıl değerlendirecekler?" endişeleri vardır.
Yaşadıkları bedensel, cinsel haz ne kadarda yoğun olsa, günlerini günde etseler, dışarıdan ne kadar imrenilseler de, yaşadıkları korku, kaygı, üzüntü ve pişmanlık duyguları ve sürekli ikilemli hayatları onların kimyasını bozacak; ruhsal, bedensel ve sosyal sorunlar yaşayacaklardır. Haz, huzur getirmeyecektir.
Onun hak edilmemiş huzursuz cenneti yerine, çalışarak alın teri dökenler, hak ettiklerini vicdan rahatlığı ile tüketirken oluşan iç huzurları ile mutlu olmayı seçenlerdir.
Onlar günlük olaylar karşısında üzüntü, korku, öfke duygusu da yaşasalar, huzurlu halleri devam eder.
Vicdan rahatlığından dolayı oluşan huzur nedeniyle ruhsal iyi oluş içindedirler.
Mevlana, "bizler ekmeğimizi alnımızın terine banıp yeriz." yani hak ettiğimizin karşılığını alırız. Bununla da gurur duyar, huzur buluruz der.
İmam Şafi, "yorulmak güzeldir, hayatın tadı çekilen yorgunluklardadır." der.
Bugün yaşanan huzursuzluğun, anlamsızlığın, boşluğun, hatta çürüyüp yozlaşmanın altında yatan bir neden de emeksiz ekmek, avanta peşinde olmak istemektir.
Çalışmadan elde etmek isteyenler, hiçbir şekilde hayatın ritmine katılmak istemiyor ve çalışmadan avanta gelir elde etmekle mutlu olabileceklerini zannediyorlar.
Konfor, öldürür!
Bilinmesi gereken bir diğer konu da sürekli konfor içinde yaşamak insanı öldürür.
Çünkü 2.5 milyon yıldır birçok insan türü yok olurken dahil olduğumuz, varlığını devam devam ettirebilmiş homo sapiens türü en çetin koşullara direnen, sürekli mücadele eden, çalışan, yorularak güç kazanan türdür. Onun içindir ki birçok spor çeşidi, adrenalin salgılatan riskli, heyecanlı ve zorlu dağcılık, kayak atlayış gibi sporlar genetiğimizin bir sonucudur. Sistemimiz yediklerimizi yakmak üzerinedir.
Konforlu yaşamlar ancak yorgun düşmüş insanın bir süreliğine ihtiyacı olan yaşamdır.
Susayan insanın içtiği ilk bardak su gibidir konfor.
Sonrası zehir olmaya başlar.
Sevmek
Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin en temel ihtiyacı "güvende miyim, seviliyor muyum?" sorusudur.
Annenin sevgi dolu içten bir gülüşü, dokunuşu bebeği rahatlatırken, onun ihtiyacını karşılamış olur. Sevgi ve ilgi eksikliği çocuğun ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkiler. Sevgi ve ilgi bebeğin daha sağlıklı olmasını sağlar
"İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar." "William Shakespeare
"Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için" Yunus Emre
Maharet güzeli görebilmektir. Sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan alem bilsin ki en büyük ibadet sevebilmektir. Yunus Emre
Evet sevgi varsa, kin, nefret ve kavga yoktur; barış, kardeşlik ve hoşgörü vardır; mutluluk vardır.
Gülmek
Mizah, insanı güçlü, mutlu ve başarılı kılar.
Bir insanın suratı sürekli asıksa ruhsal, sosyal, zihinsel ve bedensel sorunlar onu bekliyor. Suratı bozuk olanın kimyası da bozuktur.
Başarısızlıklar, şanssızlıklar ve mutsuzluklar onunladır.
Hayatla kavga eden, hayatı yenmeye çalışanlardan mısınız, yoksa hayatla uyum içinde dans edenlerden misiniz?
Bu dünya ile, hayat ile savaşarak, kavga ederek gidenlerin hiçbiri galip gelemediler ve yenemediler bu hayatı.
Ve onlar mizah duyguları gelişemediğinden suratları asık, duygusal stresi yüksek, ruhsal dayanıklılıkları düşüktür.
Hayatla uyum içinde dans edenler, onlar hayatı yaşama ustası olanlardır. Savaşmadan, güreşmeden hayatın tadını çıkartanlar.
Hayatlarına mizahı çokça alan insanlar için hayat, yaşanılacak ve nefes alınıp verilecek bir şeydir.
Çalışmaktan dolayı yorulmuş, seven, sevilen, mizahi yönü gelişmiş, huzurlu bir insanın uykuları da kalitelidir.
Bakarken görür, yemek yerken tadına varır, sohbet ederken haz alır, içeriden gelerek attığı kahkaha ile anı yaşarlar.
Çalışan, Seven ve Mizahi Olanlar, Onlar Hayatın Sırrına Erenlerdir.
Onlar, mutlu hayatın sırının her türlü hırstan gösterişten, bencillikten, savaştan, kinden ve nefretten sıyrılmış, sade, sıradan ve mütevazı olmak olduğunu çözmüşlerdir ve gönül rahatlığı ile yaşarlar hayatlarını.
Onlar, hayat ile danslarında hata yapmaktan, saçmalamaktan korkmaz ve suçlanmazlar, ancak ders ve sorumluluk alırlar.
Onlar, "Hayat zorluklara rağmen var olmaktır" derken, bir ağacın en zor koşullarda dahi var olabildiğini gözlemlerler. Bir kaya parçasının içine düşen tohum, ağaca dönüşürken şartlarını alabildiğine zorlar.
Onlar, hayatı hiç ertelemeden yaşamak için elinden geldiğince çaba harcarlar.
Hayatın sürprizlerine açık, kuralsızlığına esnektirler; ayrılıklara ve buluşmalara dayanır, gerçek acıları cesurca yaşarken, üretilmiş suni acılardan düşünce hatalarına* düşmeyerek kurtulurlar. Kimseyle kendilerini kıyaslamazlar hayatta küsmemek için beklentiye girmezler.
O kaya içinde var olabilen ağacın diğer ağaçlarla kendisini kıyaslamadığını ve her şeye rağmen onun da gür bir ağaca dönüştüğünü görür ders alır.
*Üretilmiş suni acılara neden olabilen düşünce hatalarından bazıları: Ya hep ya hiç diyen "ak-kara" düşüncesi, aşırı genellemek, etiketlemek, olumsuzu büyültmek olumluyu küçültmek, felaketleştirmek, kişiselleştirmek, mükemmeliyetçilik, kehanette bulunmak vb..
Sanal ortamda diğerlerinin mutlu fotoğraflarıyla kendisini kıyaslamak. Kendisinin de bu tip mutlu anlarının olabildiğini ve o fotoğrafına imrendiği kişilerinde birçok acısının olabildiğini görememekten dolayı üretilmiş suni acılar içinde olduğunun farkına varmak.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hakkı Güleç
Çalışan, seven ve gülenler, hayatın sırrına erenler
Freud'a göre yaşamın sırrı ve mutluluk bu üç kavramla ilgiliydi.
Çalışmak
Son yıllarda çoğu insanlar çalışmadan, üretmeden sahip olma, avanta kültürünü benimsediler. Yani emeksiz, ekmek peşinde olanlar mutlu ve başarılı olmayı doğuştan bir hak olarak görüyor, tembelliklerini yüceltiyorlar.
Ve en son Çiftlik Bank'ı kurarak zengin olan Tosuncuk ve benzerlerini bugün toplumun bir kesimi kahramanlaştırabiliyor.
Haz, huzur sağlamaz!
Onlar hayallere sığmayan bir hayatı da yaşasalar, rahat ve huzurlu olabildiklerini hiç zannetmiyorum.
Hep "daha çoğunu nasıl elde edebilirim, nasıl yakalanmadan daha fazla kaçabilirim, yakalanırsam nasıl en az ceza ile kurtulabilirim, hapisten çıksam da yolda sokakta güvenli dolaşabilir miyim, yarın çocuklarım beni nasıl değerlendirecekler?" endişeleri vardır.
Yaşadıkları bedensel, cinsel haz ne kadarda yoğun olsa, günlerini günde etseler, dışarıdan ne kadar imrenilseler de, yaşadıkları korku, kaygı, üzüntü ve pişmanlık duyguları ve sürekli ikilemli hayatları onların kimyasını bozacak; ruhsal, bedensel ve sosyal sorunlar yaşayacaklardır. Haz, huzur getirmeyecektir.
Onun hak edilmemiş huzursuz cenneti yerine, çalışarak alın teri dökenler, hak ettiklerini vicdan rahatlığı ile tüketirken oluşan iç huzurları ile mutlu olmayı seçenlerdir.
Onlar günlük olaylar karşısında üzüntü, korku, öfke duygusu da yaşasalar, huzurlu halleri devam eder.
Vicdan rahatlığından dolayı oluşan huzur nedeniyle ruhsal iyi oluş içindedirler.
Mevlana, "bizler ekmeğimizi alnımızın terine banıp yeriz." yani hak ettiğimizin karşılığını alırız. Bununla da gurur duyar, huzur buluruz der.
İmam Şafi, "yorulmak güzeldir, hayatın tadı çekilen yorgunluklardadır." der.
Bugün yaşanan huzursuzluğun, anlamsızlığın, boşluğun, hatta çürüyüp yozlaşmanın altında yatan bir neden de emeksiz ekmek, avanta peşinde olmak istemektir.
Çalışmadan elde etmek isteyenler, hiçbir şekilde hayatın ritmine katılmak istemiyor ve çalışmadan avanta gelir elde etmekle mutlu olabileceklerini zannediyorlar.
Konfor, öldürür!
Bilinmesi gereken bir diğer konu da sürekli konfor içinde yaşamak insanı öldürür.
Çünkü 2.5 milyon yıldır birçok insan türü yok olurken dahil olduğumuz, varlığını devam devam ettirebilmiş homo sapiens türü en çetin koşullara direnen, sürekli mücadele eden, çalışan, yorularak güç kazanan türdür. Onun içindir ki birçok spor çeşidi, adrenalin salgılatan riskli, heyecanlı ve zorlu dağcılık, kayak atlayış gibi sporlar genetiğimizin bir sonucudur. Sistemimiz yediklerimizi yakmak üzerinedir.
Konforlu yaşamlar ancak yorgun düşmüş insanın bir süreliğine ihtiyacı olan yaşamdır.
Susayan insanın içtiği ilk bardak su gibidir konfor.
Sonrası zehir olmaya başlar.
Sevmek
Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin en temel ihtiyacı "güvende miyim, seviliyor muyum?" sorusudur.
Annenin sevgi dolu içten bir gülüşü, dokunuşu bebeği rahatlatırken, onun ihtiyacını karşılamış olur. Sevgi ve ilgi eksikliği çocuğun ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkiler. Sevgi ve ilgi bebeğin daha sağlıklı olmasını sağlar
"İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar." "William Shakespeare
"Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için" Yunus Emre
Maharet güzeli görebilmektir. Sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan alem bilsin ki en büyük ibadet sevebilmektir. Yunus Emre
Evet sevgi varsa, kin, nefret ve kavga yoktur; barış, kardeşlik ve hoşgörü vardır; mutluluk vardır.
Gülmek
Mizah, insanı güçlü, mutlu ve başarılı kılar.
Bir insanın suratı sürekli asıksa ruhsal, sosyal, zihinsel ve bedensel sorunlar onu bekliyor. Suratı bozuk olanın kimyası da bozuktur.
Başarısızlıklar, şanssızlıklar ve mutsuzluklar onunladır.
Hayatla kavga eden, hayatı yenmeye çalışanlardan mısınız, yoksa hayatla uyum içinde dans edenlerden misiniz?
Bu dünya ile, hayat ile savaşarak, kavga ederek gidenlerin hiçbiri galip gelemediler ve yenemediler bu hayatı.
Ve onlar mizah duyguları gelişemediğinden suratları asık, duygusal stresi yüksek, ruhsal dayanıklılıkları düşüktür.
Hayatla uyum içinde dans edenler, onlar hayatı yaşama ustası olanlardır. Savaşmadan, güreşmeden hayatın tadını çıkartanlar.
Hayatlarına mizahı çokça alan insanlar için hayat, yaşanılacak ve nefes alınıp verilecek bir şeydir.
Çalışmaktan dolayı yorulmuş, seven, sevilen, mizahi yönü gelişmiş, huzurlu bir insanın uykuları da kalitelidir.
Bakarken görür, yemek yerken tadına varır, sohbet ederken haz alır, içeriden gelerek attığı kahkaha ile anı yaşarlar.
Çalışan, Seven ve Mizahi Olanlar, Onlar Hayatın Sırrına Erenlerdir.
Onlar, mutlu hayatın sırının her türlü hırstan gösterişten, bencillikten, savaştan, kinden ve nefretten sıyrılmış, sade, sıradan ve mütevazı olmak olduğunu çözmüşlerdir ve gönül rahatlığı ile yaşarlar hayatlarını.
Onlar, hayat ile danslarında hata yapmaktan, saçmalamaktan korkmaz ve suçlanmazlar, ancak ders ve sorumluluk alırlar.
Onlar, "Hayat zorluklara rağmen var olmaktır" derken, bir ağacın en zor koşullarda dahi var olabildiğini gözlemlerler. Bir kaya parçasının içine düşen tohum, ağaca dönüşürken şartlarını alabildiğine zorlar.
Onlar, hayatı hiç ertelemeden yaşamak için elinden geldiğince çaba harcarlar.
Hayatın sürprizlerine açık, kuralsızlığına esnektirler; ayrılıklara ve buluşmalara dayanır, gerçek acıları cesurca yaşarken, üretilmiş suni acılardan düşünce hatalarına* düşmeyerek kurtulurlar. Kimseyle kendilerini kıyaslamazlar hayatta küsmemek için beklentiye girmezler.
O kaya içinde var olabilen ağacın diğer ağaçlarla kendisini kıyaslamadığını ve her şeye rağmen onun da gür bir ağaca dönüştüğünü görür ders alır.
*Üretilmiş suni acılara neden olabilen düşünce hatalarından bazıları: Ya hep ya hiç diyen "ak-kara" düşüncesi, aşırı genellemek, etiketlemek, olumsuzu büyültmek olumluyu küçültmek, felaketleştirmek, kişiselleştirmek, mükemmeliyetçilik, kehanette bulunmak vb..
Sanal ortamda diğerlerinin mutlu fotoğraflarıyla kendisini kıyaslamak. Kendisinin de bu tip mutlu anlarının olabildiğini ve o fotoğrafına imrendiği kişilerinde birçok acısının olabildiğini görememekten dolayı üretilmiş suni acılar içinde olduğunun farkına varmak.