Her vefat eden insana cennet köşklerinde yaşamaları için nurları, ışıkları, hediye olarak gönderiyor huzur içinde dinlenmeleri için dua ediyoruz...
Her ölen kişiyi cennete gönderiyoruz da peki bunca kötünün içinde cehennemi kim dolduracak sorusu geliyor aklıma!
Hayat kötülerin yaşadığı, iyilerin de seyredip konuştuğu bir süreç oldu.
Dünyanın hızına yetişmeye çalışırken yaşamı ıskaladığımız doğru ve vicdanımızdan çaldığımız ne çok şey var diyorum.
Vicdanın gazabına uğramış bir neden daha; dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebek.
Ne umutlarla baktığı ışıklı dünyanın aslında katran karası bir yer olduğunu hiçbir zaman bilmeyecek olması!
Duyguların boğum boğum olduğu, kelimelerin ise arap saçına döndüğü an!
"Bir off çeksem karşıki dağlar yıkılır" dediğimiz bir olayı gördük, duyduk.
İzlediğimiz zaman korku filminden uyarlanmış gibi görünse de maalesef insanlık ayıbını izledik. Sivas'ta bir erkek bebeği boş arsaya bırakıp çıplak halde donmaya mahkum eden silüet görünümlü canlının anne olduğuna inanmıyorum.
Nefsini körletmek için kadınlığını kullanan kişi bir canlı dünyaya getiriyor, gayet rahat bilinçli bir şekilde çocuğunu boş bir ambalaj gibi atıp soğuğa terk edebiliyor.
Bakamayacağın bir bebeği niçin kirli paslı düşüncelerinle zehirleyip, kendi günahlarını o masum minicik bedene yüklüyorsun?
Sen nasıl bir canavar ruhlusun ki; dokuz ay karnında taşıdığın, canından can kanından kan kattığın yavrunu bilinmezliğe bırakıp kaçıyorsun? Hayvanların doğasında dahi bu canavarlık yok.
Aksine her doğumda birkaç tane birden dünyaya getirdiği bebeklerini birbirinden ayırmıyor, sevgisini, şefkatini esirgemiyor, dengeyi eşit tutup özveriyle besliyor. Hayatını idame ettirene dek terk etmiyor.
Sen ki, yaratılışın vermiş olduğu bir doğurganlığa sahip, ana olmanın kutsallığını üzerine giymiş bir değersin.
Yaşatmak için, korumak için dünyada var olma sebebisin.
Bir annenin boynundaki en değerli mücevher evladıdır, sevgi dolu kollarıdır. Sen filizlenmiş bir bedeni açmadan kopardın...
Sen bebeğini dünya ile tanıştırdın, tadamadığı sevgileri yok ettin... Sen soluduğun hayatın diyetini el kadar masuma ödettin...
Sen doğurduğun canın nefesini dondurdun, yaşamını çaldın, evlat olmanın hazzını yüreğinden söküp aldın!
Güzellik ve yaratıcılığın (masumiyetin) miktarı tarif edilemez... Lakin sessiz bebeğin konuşma ve sitem etme gibi bir şansı olsaydı, eminim bu serzenişte bulunurdu!
Masal anlatmayın bana; Ben kendi masalımı kendim yazıyorum. Babamı ben seçmedim, annemi ise asla seçmeyeceğim! Topraktan geldim, toprak bebek olarak kalacağım. Ben bir küçük insanım... Boyumdan büyük, kilomdan ağır yüküm var.
Sorsanız hepsi birbirinden acı ve de yaralayıcı. O yüzden benim oyuncaklarım gerçek.
Kanlı canlı hareket eden... Yemeğini aşını ben yapıyorum. Ya aç kalırsa demiyorum!
Korkuyla örtüyorum üzerlerini üşümesinler diye! Şarkı söylüyor ninniler mırıldanıyorum... Unutmamak için, büyümek için...
Ben sessizce ağlıyor, yapayalnız üşüyorum. Küçük adamım ben, kimsesizim, terk edildim.
Kanatlanmış kocaman bir beden oldum gittiğim yerde!
Şimdi beni melekler ısıtıyor, ya sizi kim terk edecek, hangi yürek ısıtacak!
Halk dilinde; "annenin bedduası geçmez, verdiği süt korur derler!"
Bir annenin tüm hücrelerini dolaşan süt, şerri hayra çeviren bir hikmete sahip demek!
Emeğin, annelik duygusunun önüne hiçbir kötülüğün geçmemesi demek!
Bir annenin ahı geçmez de dünyanın çirkinliğinden uzak kalmış bir bebeğin bedduası kimlere, ne şekilde geçer bilinmez!
"Vicdanın dili kemiği yok ama acısı, ahı çok!"
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Neriman Keskin
Ölü bebeğin şiiri
Her vefat eden insana cennet köşklerinde yaşamaları için nurları, ışıkları, hediye olarak gönderiyor huzur içinde dinlenmeleri için dua ediyoruz...
Her ölen kişiyi cennete gönderiyoruz da peki bunca kötünün içinde cehennemi kim dolduracak sorusu geliyor aklıma!
Hayat kötülerin yaşadığı, iyilerin de seyredip konuştuğu bir süreç oldu.
Dünyanın hızına yetişmeye çalışırken yaşamı ıskaladığımız doğru ve vicdanımızdan çaldığımız ne çok şey var diyorum.
Vicdanın gazabına uğramış bir neden daha; dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebek.
Ne umutlarla baktığı ışıklı dünyanın aslında katran karası bir yer olduğunu hiçbir zaman bilmeyecek olması!
Duyguların boğum boğum olduğu, kelimelerin ise arap saçına döndüğü an!
"Bir off çeksem karşıki dağlar yıkılır" dediğimiz bir olayı gördük, duyduk.
İzlediğimiz zaman korku filminden uyarlanmış gibi görünse de maalesef insanlık ayıbını izledik. Sivas'ta bir erkek bebeği boş arsaya bırakıp çıplak halde donmaya mahkum eden silüet görünümlü canlının anne olduğuna inanmıyorum.
Nefsini körletmek için kadınlığını kullanan kişi bir canlı dünyaya getiriyor, gayet rahat bilinçli bir şekilde çocuğunu boş bir ambalaj gibi atıp soğuğa terk edebiliyor.
Bakamayacağın bir bebeği niçin kirli paslı düşüncelerinle zehirleyip, kendi günahlarını o masum minicik bedene yüklüyorsun?
Sen nasıl bir canavar ruhlusun ki; dokuz ay karnında taşıdığın, canından can kanından kan kattığın yavrunu bilinmezliğe bırakıp kaçıyorsun? Hayvanların doğasında dahi bu canavarlık yok.
Aksine her doğumda birkaç tane birden dünyaya getirdiği bebeklerini birbirinden ayırmıyor, sevgisini, şefkatini esirgemiyor, dengeyi eşit tutup özveriyle besliyor. Hayatını idame ettirene dek terk etmiyor.
Sen ki, yaratılışın vermiş olduğu bir doğurganlığa sahip, ana olmanın kutsallığını üzerine giymiş bir değersin.
Yaşatmak için, korumak için dünyada var olma sebebisin.
Bir annenin boynundaki en değerli mücevher evladıdır, sevgi dolu kollarıdır. Sen filizlenmiş bir bedeni açmadan kopardın...
Sen bebeğini dünya ile tanıştırdın, tadamadığı sevgileri yok ettin... Sen soluduğun hayatın diyetini el kadar masuma ödettin...
Sen doğurduğun canın nefesini dondurdun, yaşamını çaldın, evlat olmanın hazzını yüreğinden söküp aldın!
Güzellik ve yaratıcılığın (masumiyetin) miktarı tarif edilemez... Lakin sessiz bebeğin konuşma ve sitem etme gibi bir şansı olsaydı, eminim bu serzenişte bulunurdu!
Masal anlatmayın bana; Ben kendi masalımı kendim yazıyorum. Babamı ben seçmedim, annemi ise asla seçmeyeceğim! Topraktan geldim, toprak bebek olarak kalacağım. Ben bir küçük insanım... Boyumdan büyük, kilomdan ağır yüküm var.
Sorsanız hepsi birbirinden acı ve de yaralayıcı. O yüzden benim oyuncaklarım gerçek.
Kanlı canlı hareket eden... Yemeğini aşını ben yapıyorum. Ya aç kalırsa demiyorum!
Korkuyla örtüyorum üzerlerini üşümesinler diye! Şarkı söylüyor ninniler mırıldanıyorum... Unutmamak için, büyümek için...
Ben sessizce ağlıyor, yapayalnız üşüyorum. Küçük adamım ben, kimsesizim, terk edildim.
Kanatlanmış kocaman bir beden oldum gittiğim yerde!
Şimdi beni melekler ısıtıyor, ya sizi kim terk edecek, hangi yürek ısıtacak!
Halk dilinde; "annenin bedduası geçmez, verdiği süt korur derler!"
Bir annenin tüm hücrelerini dolaşan süt, şerri hayra çeviren bir hikmete sahip demek!
Emeğin, annelik duygusunun önüne hiçbir kötülüğün geçmemesi demek!
Bir annenin ahı geçmez de dünyanın çirkinliğinden uzak kalmış bir bebeğin bedduası kimlere, ne şekilde geçer bilinmez!
"Vicdanın dili kemiği yok ama acısı, ahı çok!"