Su, insanlığın en temel gereksinimlerinden birisi olmanın yanı sıra; sosyokültürel etkinlikler açısından da yaşamsal bir kaynaktır.
Son 50 yılda dünya su rezervleri %60'a kadar azalmış, 2,5 milyar insan arıtılmamış kirli suları içiyor ve 1 milyar insan temiz içme suyundan yoksun.
Her yıl, susuzluk ve su kirliliğine bağlı hastalıklardan ölen kişi sayısı 8 milyon.
Günde 10 bin çocuk, mikroplu içme suyuna bağlı hastalıklardan ölüyor.
Dünyada su tüketimi; son 20 yılda iki katı artmış.
Bir yanda kuraklıktan su kaynakları azalırken diğer yandan artan nüfusa ve sosyokültürel gelişmelere bağlı olarak ihtiyaç 5 kat daha artmış durumda.
2000'li yıldan itibaren içme suyu su sıkıntısı çeken insan sayısı 31 ülkede 1.2 milyar iken, 2025 yılında 48 ülkede 3 milyara, 2050 yılında ise, 66 ülkede dünya nüfusunun 2/3'üne ulaşacaktır.
Türkiye'de kuruyan ve tehlike altındaki göllerle ilgili yeni bir rapor hazırlayan uzmanlar ülkemizde son 60 yılda, Marmara Denizi'nin yüz ölçümünden daha büyük, neredeyse üç Van Gölü büyüklüğünde 70'e yakın doğal gölün kuruduğunu açıkladı.
B.M. raporlarında su konusu, "Dünya Su Krizi" veya "Küresel Temiz Su Felaketi" olarak ele alınıyor.
Küreselciler su krizi diyor, kıtlık diyor.
2040 yılında ise su savaşları olasılığı konuşuluyor.
Ülkemize gelince, göllerimizin son yıllarda giderek kurumasının ve kuruma sürecine girmesinin başlıca nedeni, göllerin yıllık su bütçelerinin korunarak kullanılmaması, çok su tüketen ürünlerin neredeyse her yerde vahşi sulamalarla üretimidir.
Faktörler olarak balık çiftlikleri, tarım alanı kazanmak için göl kıyılarında yapılan drenajlarla oluşturulan kurutmalar, kıyı alanlarının dolgu ile yol, konut, sanayi gibi yapılaşması, aşırı su kullanımı, kirlilik ve yer altı sularının azalması gibi nedenlerdir.
Evsel atıkların kirliliği doğanın kendi döngüsü içerisinde çözülüyor ama metal kaplama atıkları ve yasal olmayan kimyasal kirlilik doğanın dengesini yok ediyor.
Göllerin en çok kuruduğu bölgelerden biri olan İç Anadolu'dan, Kapalı- kurak bir havza olmasına rağmen, bu bölgemizde kuru tarım ürünlerinin yetiştirilmemesi, yöredeki göllerin kurumasına, yer altı sularının çekilmesiyle de bölgede tehlike yaratan obrukların oluşmasına neden oldu.
Ayrıca doğal göllerimizin her türlü atık alanı olarak kullanılması (fiziki- kimyasal- biyolojik kirlilik) doğal döngüsüne engel olunması ve göllerimizi besleyen yağış suları ve dere- çayların doğal akışının kesilmesi, günümüzde bu göllerin yarıdan fazlasının kurumasına sebep oldu.
Aşırı kirliliği oluşturan kimyasal içerikli sular ve yapılaşma baskısıyla tehdit altında olan derelerimiz, akarsularımız göllerimiz, hidrolojik bakımdan adeta iflas etmiş durumda.
20'ye yakın doğal gölden bahsedilirken bugün bu sayı 5'e düştü, kalan göller de yine kuraklığın yanı sıra, insanların farklı müdahaleleriyle karşı karşıya...
Coğrafya kitaplarında "göller bölgesi" olarak okuduğumuz bölge, günümüzde "çöller bölgesi"ne dönüşmüş durumdadır.
Tarım ve kuraklıkla ilgili hepimizi bekleyen tehlikeyi görmezden gelemeyiz.
"Görünen köy kılavuz istemez" kuraklık ülkemizin en büyük sorunudur..
Ekolojik denge bozuldu, mevsimleri tam zamanında yaşayamıyoruz.
Anadolu iki mevsimli bir yer olmaya doğru hızla sürükleniyor.
Hiçbir sebze ve meyveyi doğal tüketemiyoruz.
Küresel iklim değişikliğinin nedenlerini insanoğlunun doymak bilmeyen tüketim hırsına da bağlayabiliriz. İnsan ağaç dikmenin bitki yetişmenin yerine var olanı kesip biçerse, toprağın ve yeşilin birer nimet olduğunu, yaşamsal kaynak olduğunu unutup yaşadığı alanı betona taş yığınına dönüştürürse kuraklık kaçınılmaz.
Yıllarca doğanın kucağında büyüyen ormanları alevlere verip yabani hayvan, kuş, börtü böcek demeden telef edilen her canlının dünyada ki rolünü ve faydalı yanlarını unutuyor, zaaflarına yenik düşüyor insanlık!
Ağaçları ve yeşil alanı yok edip yerine süslü süslü binalar inşa etmeyi, ormanları kesip yakıp yerine yandan çarklı oteller, denize nazır villalar dikmeyi tercih ediyorlar, edenleri de destekliyorlar. İnsan bir gün bütün bu taş yığınlarının ve paranın yenmeyeceğini anlayacak lakin o zaman durup dinlenip düşünebileceği ne bir ağaç gölgesi ne de içip serinleyebileceği bir tas suyu bulabilecek.
Siyanürle altın arama bahanesi ile kurak toprak haline dönüştürdükleri yeşili kazıp çıkardıkları altınla bile tekrar geri alamayacaklar.
Sırf İnegazi gibi bir cennete çimento ruhsatı için ÇED raporu alabilmek için milletvekili olan fıtratı bozuk olanlar ve onun gibiler yüzünden Bursa tarumar edilmiştir.
Petrolün yenemediği suyu, altınla yenmeye çalışanlar, petrol kuyularında su arayacakları dönem çok uzakta değildir.
Halk arasında sıkça kullanılan ''sudan ucuz'', deyimini sık kullana kullana suyu itibarsız, "altının iyisini sarraf bilir'' diye diye siyanürle fotosentezin yeşilini, kökleriyle toprağı sımsıkı saran ağaçları tarumar ediyorlar.
Suyun yaşamda ve üretimde ne kadar değerli olduğunu "su gibi aziz ol" deyimiyle anlayacağız.
Su, sudan ucuz olmayıp, gerçekten çok aziz hale gelecek.
Elimizdeki kaynakların değerini bilmeliyiz.
Yağan yağmur sularını akarsu ve dere yataklarını göl ve barajlara bağlamanın sistemini bulmalıyız.
Türkiye'de irili ufaklı 200'e yakın sulak alanın tamamen koruma altına alınması gerekli.
Eğer gerekli önlem alınmaz ise; Türkiye'nin su fakiri ülke olması kaçınılmaz görünüyor.
Bu arada sularımızı piyasa ekonomisinin kurallarına göre pazarlamayı isteyenlere de dikkat.
Su kamusal bir maldır ve temiz su, insanların en temel haklarından birisidir.
Susuz ne kadar zaman yaşayabiliriz, şapkamızı önümüze koyup düşünme ve suyumuzu koruma zamanındayız.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Neriman Keskin
Su, size ne yaptı?
Su, insanlığın en temel gereksinimlerinden birisi olmanın yanı sıra; sosyokültürel etkinlikler açısından da yaşamsal bir kaynaktır.
Son 50 yılda dünya su rezervleri %60'a kadar azalmış, 2,5 milyar insan arıtılmamış kirli suları içiyor ve 1 milyar insan temiz içme suyundan yoksun.
Her yıl, susuzluk ve su kirliliğine bağlı hastalıklardan ölen kişi sayısı 8 milyon.
Günde 10 bin çocuk, mikroplu içme suyuna bağlı hastalıklardan ölüyor.
Dünyada su tüketimi; son 20 yılda iki katı artmış.
Bir yanda kuraklıktan su kaynakları azalırken diğer yandan artan nüfusa ve sosyokültürel gelişmelere bağlı olarak ihtiyaç 5 kat daha artmış durumda.
2000'li yıldan itibaren içme suyu su sıkıntısı çeken insan sayısı 31 ülkede 1.2 milyar iken, 2025 yılında 48 ülkede 3 milyara, 2050 yılında ise, 66 ülkede dünya nüfusunun 2/3'üne ulaşacaktır.
Türkiye'de kuruyan ve tehlike altındaki göllerle ilgili yeni bir rapor hazırlayan uzmanlar ülkemizde son 60 yılda, Marmara Denizi'nin yüz ölçümünden daha büyük, neredeyse üç Van Gölü büyüklüğünde 70'e yakın doğal gölün kuruduğunu açıkladı.
B.M. raporlarında su konusu, "Dünya Su Krizi" veya "Küresel Temiz Su Felaketi" olarak ele alınıyor.
Küreselciler su krizi diyor, kıtlık diyor.
2040 yılında ise su savaşları olasılığı konuşuluyor.
Ülkemize gelince, göllerimizin son yıllarda giderek kurumasının ve kuruma sürecine girmesinin başlıca nedeni, göllerin yıllık su bütçelerinin korunarak kullanılmaması, çok su tüketen ürünlerin neredeyse her yerde vahşi sulamalarla üretimidir.
Faktörler olarak balık çiftlikleri, tarım alanı kazanmak için göl kıyılarında yapılan drenajlarla oluşturulan kurutmalar, kıyı alanlarının dolgu ile yol, konut, sanayi gibi yapılaşması, aşırı su kullanımı, kirlilik ve yer altı sularının azalması gibi nedenlerdir.
Evsel atıkların kirliliği doğanın kendi döngüsü içerisinde çözülüyor ama metal kaplama atıkları ve yasal olmayan kimyasal kirlilik doğanın dengesini yok ediyor.
Göllerin en çok kuruduğu bölgelerden biri olan İç Anadolu'dan, Kapalı- kurak bir havza olmasına rağmen, bu bölgemizde kuru tarım ürünlerinin yetiştirilmemesi, yöredeki göllerin kurumasına, yer altı sularının çekilmesiyle de bölgede tehlike yaratan obrukların oluşmasına neden oldu.
Ayrıca doğal göllerimizin her türlü atık alanı olarak kullanılması (fiziki- kimyasal- biyolojik kirlilik) doğal döngüsüne engel olunması ve göllerimizi besleyen yağış suları ve dere- çayların doğal akışının kesilmesi, günümüzde bu göllerin yarıdan fazlasının kurumasına sebep oldu.
Aşırı kirliliği oluşturan kimyasal içerikli sular ve yapılaşma baskısıyla tehdit altında olan derelerimiz, akarsularımız göllerimiz, hidrolojik bakımdan adeta iflas etmiş durumda.
20'ye yakın doğal gölden bahsedilirken bugün bu sayı 5'e düştü, kalan göller de yine kuraklığın yanı sıra, insanların farklı müdahaleleriyle karşı karşıya...
Coğrafya kitaplarında "göller bölgesi" olarak okuduğumuz bölge, günümüzde "çöller bölgesi"ne dönüşmüş durumdadır.
Tarım ve kuraklıkla ilgili hepimizi bekleyen tehlikeyi görmezden gelemeyiz.
"Görünen köy kılavuz istemez" kuraklık ülkemizin en büyük sorunudur..
Ekolojik denge bozuldu, mevsimleri tam zamanında yaşayamıyoruz.
Anadolu iki mevsimli bir yer olmaya doğru hızla sürükleniyor.
Hiçbir sebze ve meyveyi doğal tüketemiyoruz.
Küresel iklim değişikliğinin nedenlerini insanoğlunun doymak bilmeyen tüketim hırsına da bağlayabiliriz. İnsan ağaç dikmenin bitki yetişmenin yerine var olanı kesip biçerse, toprağın ve yeşilin birer nimet olduğunu, yaşamsal kaynak olduğunu unutup yaşadığı alanı betona taş yığınına dönüştürürse kuraklık kaçınılmaz.
Yıllarca doğanın kucağında büyüyen ormanları alevlere verip yabani hayvan, kuş, börtü böcek demeden telef edilen her canlının dünyada ki rolünü ve faydalı yanlarını unutuyor, zaaflarına yenik düşüyor insanlık!
Ağaçları ve yeşil alanı yok edip yerine süslü süslü binalar inşa etmeyi, ormanları kesip yakıp yerine yandan çarklı oteller, denize nazır villalar dikmeyi tercih ediyorlar, edenleri de destekliyorlar. İnsan bir gün bütün bu taş yığınlarının ve paranın yenmeyeceğini anlayacak lakin o zaman durup dinlenip düşünebileceği ne bir ağaç gölgesi ne de içip serinleyebileceği bir tas suyu bulabilecek.
Siyanürle altın arama bahanesi ile kurak toprak haline dönüştürdükleri yeşili kazıp çıkardıkları altınla bile tekrar geri alamayacaklar.
Sırf İnegazi gibi bir cennete çimento ruhsatı için ÇED raporu alabilmek için milletvekili olan fıtratı bozuk olanlar ve onun gibiler yüzünden Bursa tarumar edilmiştir.
Petrolün yenemediği suyu, altınla yenmeye çalışanlar, petrol kuyularında su arayacakları dönem çok uzakta değildir.
Halk arasında sıkça kullanılan ''sudan ucuz'', deyimini sık kullana kullana suyu itibarsız, "altının iyisini sarraf bilir'' diye diye siyanürle fotosentezin yeşilini, kökleriyle toprağı sımsıkı saran ağaçları tarumar ediyorlar.
Suyun yaşamda ve üretimde ne kadar değerli olduğunu "su gibi aziz ol" deyimiyle anlayacağız.
Su, sudan ucuz olmayıp, gerçekten çok aziz hale gelecek.
Elimizdeki kaynakların değerini bilmeliyiz.
Yağan yağmur sularını akarsu ve dere yataklarını göl ve barajlara bağlamanın sistemini bulmalıyız.
Türkiye'de irili ufaklı 200'e yakın sulak alanın tamamen koruma altına alınması gerekli.
Eğer gerekli önlem alınmaz ise; Türkiye'nin su fakiri ülke olması kaçınılmaz görünüyor.
Bu arada sularımızı piyasa ekonomisinin kurallarına göre pazarlamayı isteyenlere de dikkat.
Su kamusal bir maldır ve temiz su, insanların en temel haklarından birisidir.
Susuz ne kadar zaman yaşayabiliriz, şapkamızı önümüze koyup düşünme ve suyumuzu koruma zamanındayız.