Sadece 48 saat önce okuduğum patolojik kişilik kompleksi ürünü yazılardan bir demet ile sizlere merhaba demek istiyorum.
Türk Milli Takımı olarak müthiş bir genç jenerasyon yakaladık. Roma'yı fethe gidiyoruz.
İtalyan futbolu eski gücünde değil, büyük bir düşüşte ve de başında geçmişte futbol bilgesi Apturrayim bey tarafından GS dan " Siyeeaahh" diye gönderilen başarısız Roberto Mancini var. Bildiğiniz üzere bu durumlarda yerine sürekli olarak imparator(!) getirilir.
Roma'ya maça değil aşk çeşmesine para atıp finalde karşımıza kimin çıkmasını dilemeye gidiyoruz.
Avrupa Uluslar Kupasının üç favorisinden biriyiz.
Roma'yı yakın gelin çocuklar.
Bunlar matbuat ve de görsel medya şaklabanlarının yazdıklarından örneklerdir.
Peki; sosyal medya paylaşımları bunlardan farklı mı?
Fazlası var azı yok!
Bu yazılıp çizilenlerde akıl yok, fikir yok, izan yok anladık da; rakibe saygı da mı olmaz be kardeşim?
Bir skor tahminleri yapılıyor akıllara zarar...
Beraberlik kimsenin aklına gelmiyor 1-0 en mütevazi iddia olarak 3'lerin 5'lerin yanında sırıtıyor.
Yazılarımı okuyanlar bilir.
Kılı kırk yararak hesap yaparım, iş bittikten, don dikildikten sonra ahkam kesmem inandığımı önceden iddia ile ifade ederim.
Bu duygu ve düşüncelerle maça bir saat kala Facebook dostlarımın sayfalarında dolaşayım dedim.
Zafer Gümüşer kardeşim ki kendisi hesap adamıdır.
Sayfasında maç için skor tahmini istemiş. Büyük bir çoğunluk dilek ve temennilerle ve de inşallah ve dahi maşallahlarla birlikte galip geleceğimizi belirtmiş.
Ben sadece 3-1 yazdım.
Zafer Gümüşer' de ağzın bal yesin abi gibisinden harika oluru cevap olarak yapıştırdı.
Soğuk bir şekilde ben maç nerede diye sorunca ne demek istediğimi anladı ve iddia da Türkiye birinci takım olarak yazılmış ondan yanlış anladım demeden ben anlaşıldı mı merkez yazdım.
Ve ekledim
Bizim şubat ayını gören takımımız yokken; bu anlamsız öz güven ve tarihinde altı dünya kupası finali oynamış, dört dünya kupası kaldırmış İtalya'ya karşı saygı duymayan bu kafa neyin ürünüdür.
Maç 3-0 bitti.
Yediğimizi bildim ama atamayacağımızı bilemedim.
Maç sonunda Zafer Kardeşim tespitlerim için bravo abi diye yazdı.
GELELİM MAÇA
İlk düdükle beraber gücü kuvveti yerinde olan iki takımı izlerken sahayı mini futbol sahası zannettim.
Oyun o kadar hızlı ve yeşil sahanın her yerinde akıyordu ki; 44 kişi oynayamayacağına göre saha küçük sanıyorsunuz.
Bu fazla uzun sürmedi ve futbol yerini ortada sıçan oyununa bıraktı.
Beyazlar ki onlara futbol dünyasında mavililer derler topu koşturuyor, kırmızılı bizim çocuklar koşan topun peşinde koşuşturmaktan helak oluyorlardı.
İlk devrenin 0-0 bitmesi şans değildi, tıpkı Merih Demiral'ın sırtına çarpan topun gol olmasının şansızlık olmadığı gibi...
Şans üzerinden skor yazarsak 15-1 olurdu.
Maç boyunca çerçeveye giden bizim bir, İtalya'nın on beş şutu vardı.
Biz doksan dakika sonunda bayıra sarmış tosbağa gibi inlerken İtalya bir doksan dakika çıkaracak gibi zinde idi.
Çünkü onlar topu koşturdu.
Biz topun peşinde koştuk.
İtalya futbolu düşkün tiplerin yazdığı ve söylediği gibi düşüşte falan değil duraklama döneminden sonra ciddi olarak tırmanışa geçmiş olarak gördüm.
Üstelik içlerinde Afro İtalyan hiç yok.
Bu anlamda da büyük saygı duydum.
Fransa ve Hollanda'ya alıştım ama her biri sarı trafik lambası gibi parlayan İskandinav ülkelerindeki esmerlere hala alışamadım.
Sonuçta Şenol Hocanın maç sonunda dediği gibi iyi olan kazandı.
En azından Ersin, Ayhan ve Tümer gibi kıvırmadı. Nihat Kahveci'yi ayrı tutuyorum.
HADDİMİZİ BİLMİYORUZ.
İslam'ın şartı beş haddini bilmek diyoruz ama tarihimizi bile araştırmadan Emin Oktay'dan öğrendiğimiz için kurbağa gibi şişinmeye bayılıyoruz.
Ne işimiz varsa Viyana'ya dayanmak öğünüyoruz.
Prut bataklığında yaşadığımız hayal kırıklığını Katerina'nın Baltacı'ya yaptığı öz sunum yalanı ile örtüyoruz.
Üç kıtada nal koşturduk diyoruz ama çöküşün başlangıcı Karlofça anlaşmasını, çarlık Rusya'sının Silivri'ye kadar gelerek başınız dikilip imzalattığı Küçük Kaynarca antlaşmasını arada kaynatıyoruz.
Oysaki geçmişteki başarıları unutmadan, hezimetlerimizi inceleme ve inceleme kültürümüz olsaydı. Bu gün bambaşka bir yerlerde olurduk.
Sadece futbolda değil her alanda arıza veriyoruz.
Bu cahil kakavanlığı içerisinde dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inananları kosa ile biçsen bitiremezsin.
Bugün Türk Futbolu, Türk ekonominden beş tık daha kötü durumdadır.
Bursaspor'un hali malum faillerini yazdığım zaman beni mahkemeye veriyorlar.
İstanbul kulüpleri tam bir batakta şirket olsa batarlar, devlet olsa göçerler ama ittire kaktıra gidiyorlar.
Avrupa'nın çöplerine milyon Eurolar veriyoruz deniliyordu bir de baktık ki; Avrupa'nın çöpünü gerçekten de ithal ediyormuşuz.
Arada iyi şeyler de yapmışız
Bakın neler yapmışık?
Beşiktaş, Real Madrit'i şampiyon yapan Del Bosque'yi getirdikten sonra Real Madrid'i babam da şampiyon yapar diyen bir haddini bilmez sanki kızını verecekmiş gibi Yeni Köy Kasabına benzeterek kovdurmuştu.
O Del Bosque gitti ve İspanya'ya Dünya Kupasını getirdi.
Dün bizi yenen İtalya'yı yaratan hocanın Türk Futbol Bilgesi(!) Abdürrahim Albayrak tarafından yetersiz diye kovulan Roberto Mancini olduğunu biliyor musunuz?
Fenerbahçe'nin sabıkası çok daha fazladır.
Almanya'yı defalarca şampiyon yapan Joachim Löw' ü acemi stajer diye kovdukları yetmez gibi Aranoges gibi bir dâhiye bunak deyip gönderdikten sonra o Aragones İspanya'ya Avrupa Kupası getirdiği gibi Dünya Kupasında da Del Bosque'ye asist yapacak kadar büyük yürekliydi.
Sabırla beklense idi.
Bursa'yı belki de Ajax yapacak olan Sepp Piontek'i üç beş zibidinin aklın uyup biz kovmadık mı?
Demem o ki; eskiden okçuluk milli sporumuzdu, o da olimpik spor olunca sıfır çektiğimiz için ortalık kendi yetersizliklerini başkalarını yanına çekerek örteceğini sanarak bokçuluk yapanlarla doldu.
Toplum olarak pek adetimiz değil ama o genç çocuklar haddini bilerek ve gaza gelmeden çok da kolay lokma olmayan özellikle İsviçre ve Galler karşısına çıkarlarsa gruptan çıkabiliriz.
Yoksa?
Epppp aynı beyaaaaa!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Osman Gürçay
Haddini bil haddini...
Sadece 48 saat önce okuduğum patolojik kişilik kompleksi ürünü yazılardan bir demet ile sizlere merhaba demek istiyorum.
Bunlar matbuat ve de görsel medya şaklabanlarının yazdıklarından örneklerdir.
Peki; sosyal medya paylaşımları bunlardan farklı mı?
Fazlası var azı yok!
Bu yazılıp çizilenlerde akıl yok, fikir yok, izan yok anladık da; rakibe saygı da mı olmaz be kardeşim?
Bir skor tahminleri yapılıyor akıllara zarar...
Beraberlik kimsenin aklına gelmiyor 1-0 en mütevazi iddia olarak 3'lerin 5'lerin yanında sırıtıyor.
Yazılarımı okuyanlar bilir.
Kılı kırk yararak hesap yaparım, iş bittikten, don dikildikten sonra ahkam kesmem inandığımı önceden iddia ile ifade ederim.
Bu duygu ve düşüncelerle maça bir saat kala Facebook dostlarımın sayfalarında dolaşayım dedim.
Zafer Gümüşer kardeşim ki kendisi hesap adamıdır.
Sayfasında maç için skor tahmini istemiş. Büyük bir çoğunluk dilek ve temennilerle ve de inşallah ve dahi maşallahlarla birlikte galip geleceğimizi belirtmiş.
Ben sadece 3-1 yazdım.
Zafer Gümüşer' de ağzın bal yesin abi gibisinden harika oluru cevap olarak yapıştırdı.
Soğuk bir şekilde ben maç nerede diye sorunca ne demek istediğimi anladı ve iddia da Türkiye birinci takım olarak yazılmış ondan yanlış anladım demeden ben anlaşıldı mı merkez yazdım.
Ve ekledim
Bizim şubat ayını gören takımımız yokken; bu anlamsız öz güven ve tarihinde altı dünya kupası finali oynamış, dört dünya kupası kaldırmış İtalya'ya karşı saygı duymayan bu kafa neyin ürünüdür.
Maç 3-0 bitti.
Yediğimizi bildim ama atamayacağımızı bilemedim.
Maç sonunda Zafer Kardeşim tespitlerim için bravo abi diye yazdı.
GELELİM MAÇA
İlk düdükle beraber gücü kuvveti yerinde olan iki takımı izlerken sahayı mini futbol sahası zannettim.
Oyun o kadar hızlı ve yeşil sahanın her yerinde akıyordu ki; 44 kişi oynayamayacağına göre saha küçük sanıyorsunuz.
Bu fazla uzun sürmedi ve futbol yerini ortada sıçan oyununa bıraktı.
Beyazlar ki onlara futbol dünyasında mavililer derler topu koşturuyor, kırmızılı bizim çocuklar koşan topun peşinde koşuşturmaktan helak oluyorlardı.
İlk devrenin 0-0 bitmesi şans değildi, tıpkı Merih Demiral'ın sırtına çarpan topun gol olmasının şansızlık olmadığı gibi...
Şans üzerinden skor yazarsak 15-1 olurdu.
Maç boyunca çerçeveye giden bizim bir, İtalya'nın on beş şutu vardı.
Biz doksan dakika sonunda bayıra sarmış tosbağa gibi inlerken İtalya bir doksan dakika çıkaracak gibi zinde idi.
Çünkü onlar topu koşturdu.
Biz topun peşinde koştuk.
İtalya futbolu düşkün tiplerin yazdığı ve söylediği gibi düşüşte falan değil duraklama döneminden sonra ciddi olarak tırmanışa geçmiş olarak gördüm.
Üstelik içlerinde Afro İtalyan hiç yok.
Bu anlamda da büyük saygı duydum.
Fransa ve Hollanda'ya alıştım ama her biri sarı trafik lambası gibi parlayan İskandinav ülkelerindeki esmerlere hala alışamadım.
Sonuçta Şenol Hocanın maç sonunda dediği gibi iyi olan kazandı.
En azından Ersin, Ayhan ve Tümer gibi kıvırmadı. Nihat Kahveci'yi ayrı tutuyorum.
HADDİMİZİ BİLMİYORUZ.
İslam'ın şartı beş haddini bilmek diyoruz ama tarihimizi bile araştırmadan Emin Oktay'dan öğrendiğimiz için kurbağa gibi şişinmeye bayılıyoruz.
Ne işimiz varsa Viyana'ya dayanmak öğünüyoruz.
Prut bataklığında yaşadığımız hayal kırıklığını Katerina'nın Baltacı'ya yaptığı öz sunum yalanı ile örtüyoruz.
Üç kıtada nal koşturduk diyoruz ama çöküşün başlangıcı Karlofça anlaşmasını, çarlık Rusya'sının Silivri'ye kadar gelerek başınız dikilip imzalattığı Küçük Kaynarca antlaşmasını arada kaynatıyoruz.
Oysaki geçmişteki başarıları unutmadan, hezimetlerimizi inceleme ve inceleme kültürümüz olsaydı. Bu gün bambaşka bir yerlerde olurduk.
Sadece futbolda değil her alanda arıza veriyoruz.
Bu cahil kakavanlığı içerisinde dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inananları kosa ile biçsen bitiremezsin.
Bugün Türk Futbolu, Türk ekonominden beş tık daha kötü durumdadır.
Bursaspor'un hali malum faillerini yazdığım zaman beni mahkemeye veriyorlar.
İstanbul kulüpleri tam bir batakta şirket olsa batarlar, devlet olsa göçerler ama ittire kaktıra gidiyorlar.
Avrupa'nın çöplerine milyon Eurolar veriyoruz deniliyordu bir de baktık ki; Avrupa'nın çöpünü gerçekten de ithal ediyormuşuz.
Arada iyi şeyler de yapmışız
Bakın neler yapmışık?
Beşiktaş, Real Madrit'i şampiyon yapan Del Bosque'yi getirdikten sonra Real Madrid'i babam da şampiyon yapar diyen bir haddini bilmez sanki kızını verecekmiş gibi Yeni Köy Kasabına benzeterek kovdurmuştu.
O Del Bosque gitti ve İspanya'ya Dünya Kupasını getirdi.
Dün bizi yenen İtalya'yı yaratan hocanın Türk Futbol Bilgesi(!) Abdürrahim Albayrak tarafından yetersiz diye kovulan Roberto Mancini olduğunu biliyor musunuz?
Fenerbahçe'nin sabıkası çok daha fazladır.
Almanya'yı defalarca şampiyon yapan Joachim Löw' ü acemi stajer diye kovdukları yetmez gibi Aranoges gibi bir dâhiye bunak deyip gönderdikten sonra o Aragones İspanya'ya Avrupa Kupası getirdiği gibi Dünya Kupasında da Del Bosque'ye asist yapacak kadar büyük yürekliydi.
Sabırla beklense idi.
Bursa'yı belki de Ajax yapacak olan Sepp Piontek'i üç beş zibidinin aklın uyup biz kovmadık mı?
Demem o ki; eskiden okçuluk milli sporumuzdu, o da olimpik spor olunca sıfır çektiğimiz için ortalık kendi yetersizliklerini başkalarını yanına çekerek örteceğini sanarak bokçuluk yapanlarla doldu.
Toplum olarak pek adetimiz değil ama o genç çocuklar haddini bilerek ve gaza gelmeden çok da kolay lokma olmayan özellikle İsviçre ve Galler karşısına çıkarlarsa gruptan çıkabiliriz.
Yoksa?
Epppp aynı beyaaaaa!