Tıp ilminin sözcükleri ve tanımları Latince'den ve kısmen eski Yunan'dan alınmıştır ama bence adına empati denilen sosyal psikoloji ilminin anahtarı bu atasözüdür.
İki kişi ile başlayan empati zincirin halkaları aile, mahalle, kent, ülke ve dünyayı saran bir yumağa dönüşür.
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapma...
Kendinin yaşamasını istemediğin bir olayı başkası için dileme...
Peki! Kim böyle davranıyor ve yaşıyor sorusunun tek cevabı var!
Hiçbirimiz!
Eğer biz insanlar keser değil testere olmayı becerebilseydik...
Ne açlık olurdu ne kıtlık...
Ne kavgalar olurdu ne de savaşlar...
Barış ve huzur içinde geçerdi insanlık tarihi içinde bir nokta kadar bile yer tutmayan kısacık yaşamlarımız...
Ama böyle olmuyor işte!
Biz ilişkilerimizde keser gibi oluyoruz ama bize davranılırken testere gibi olunmasını istiyoruz.
Kimseyi kastetmiyorum ama ille de birinin ismini söylememi isterseniz kendim derim ve size de aynısını yapmanızı tavsiye ederim.
On bir yıldır aralıksız yazıyorum ve bazı yazılarımın başıma iş açacağını ama genel olarak kabul göreceğini, bazılarının ise yarı yarıya beğeni ve eleştiri alacağını bilecek kadar tecrübeliyim.
Ve aslında en çok yarı yarıya olan yazılarımı seviyorum.
Buna tekstil dünyasında kısaca gri en iyidir siyaha da yakışır beyaza da diyorlar.
Ben de siyaha siyah, beyaza beyaz yaşıyorum ve yazıyorum.
Hepimizin yaşamımızda, verilecek ikinci bir şansı hak ettiğimizi düşünenlerdenim.
Yeter ki o ikinci şansın sizi yakaladığı anı kaçırmayın.
Bazen her şey bitti dediğiniz anda, belki de yalnız kalıp kendinizle hesaplaşmak için bayram sabahı gittiğiniz iş yerinizde sizi bekliyordur o ikinci şans...
Bazen size uzatılan eli sıkmaktır ve koşulsuz inanmaktır sizin ikinci şansınız...
Tek yapmanız gereken içinizden gelen sesi dinlemektir.
Yarım asrı aşan yaşamımda güzel dostluklarım da oldu yanıldıklarım da...
Ama hepsini sevdim en çok da kendimi sevdiğim için insanlara inanmaktan hiç vazgeçmedim.
Elbette hatalarım oldu ama bilerek kimseye yanlış yapmadım.
Mesela sosyal medyada ırkçılığı sadece siyah ve beyaz ayrımı olarak görüp hakeme "Bulgar Çingenesi" diyerek hakaret etmeye kalkanın ırkçılıkta Bulgar hakemden ne farkı var?
Demem o ki; abdestimizle namaz vaktimiz tutmalıdır.
Geçen gün dostum olarak yaşamıma zenginlik ve dinginlik katan Şadi Özdemir uğradı.
Sohbette laf döndü dolaştı aramızda en az konuştuğumuz konu olan siyasete geldi.
Bana siyasetçi kimliğim üzerinden akla hayale ve mantığa uymayan eleştiriler yaptılar.
Ve hatta ahlak ve edep dışı yalanlarla özel hayatıma yakıştırmalarda bulundular.
Oyunun kuralı bu olmadığı halde siyasi öğretimin gereği olarak, kazanacağımı da bildiğim halde bir tek kişiye dava açmadım dedi.
Zaman yazanların yüzünü kızarttı mı bilmem ama ben dava açmadığıma asla pişman olmadım diye ilave etti.
Bugün siyaset dilinin gemi azıya almasının ve seçim sandıkları yerine mahkeme koridorlarına taşınmasının nedeni de bu olsa gerek diye konuştuk.
Altmış yıldır Bursa'da ve Bursa'yı dibine kadar yaşayan bir insan olarak Bursa'nın hayrı için anlaşamazsan bile uzlaşmak gerektiğini öğrenmemiz gerekiyor.
Yoksa her şeye "sana göre, bana göre" bakarız ama gerçeği asla göremeyiz.
Ayrıca söz vermek başka bir şeye benzemez ve "keşke" sözünün geri getirdiği hiçbir şey yoktur.
Hele siyaset yapıyorsanız yaban ellerin dediği gibi " Just in time" yani tam zamanında yapmadığın şeyler hiç yapmamaktan daha kötüdür.
Kendimizi büyültmek için kıyasladığımız şeyi küçülmek gibi de bir sorunumuz var.
Bursaspor'un büyük takım olduğunu ifade ederken, diğer büyükleri semt takımı olarak etiketlemenin faydasını anlamakta zorluk çekiyorum. Bence asıl olan büyüklerin arasında yerini bilebilmektir.
Bu PANDEMİ döneminde mezarlıklar diyerek konuyu arabeske bağlamayacağım ama Bursa ve ilçelerinin caddelerinde vazgeçilmezim diyen insanlar yapayalnız dolaşıyor.
Ben de makamlarına değer katarken kibirden uzak, barışı özde yaşayan insanların biriktirdikleri sevgi ile yaşamalarına özeniyorum.
Dünyanın en fakir devlet başkanı olarak anılan Uruguay Devlet Başkanı José Mujica'nın aslında görevden ayrıldıktan sonra nasıl büyük bir servete sahip olduğunu...
Servetleri ve güçleri göz kamaştıran İran Şahı Rıza Pehlevi, Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Emmanuel Edralín Marcos, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in hazin sonlarına tanık olunca anlıyorum.
Ve Sibel Can'ın kışkırtıcı sesini dinliyorum gözlerim kapalı...
Üstüme gelme inanamam
Beni ben gibi sevmedi bilirim
Bu sefer de yalancı ben olamam
Seni bir kalemde rezil ederim.
Bu devirde kimse sultan değil
Hükümdar değil bezirgan değil
Bu kadar güvenme hiç kendine
Kimse şah değil padişah değil....
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Osman Gürçay
Keser ve testere
Keser gibi yontma hep bana hep bana...
Testere gibi ol bir sana bir bana...
Tıp ilminin sözcükleri ve tanımları Latince'den ve kısmen eski Yunan'dan alınmıştır ama bence adına empati denilen sosyal psikoloji ilminin anahtarı bu atasözüdür.
İki kişi ile başlayan empati zincirin halkaları aile, mahalle, kent, ülke ve dünyayı saran bir yumağa dönüşür.
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapma...
Kendinin yaşamasını istemediğin bir olayı başkası için dileme...
Peki! Kim böyle davranıyor ve yaşıyor sorusunun tek cevabı var!
Hiçbirimiz!
Eğer biz insanlar keser değil testere olmayı becerebilseydik...
Ne açlık olurdu ne kıtlık...
Ne kavgalar olurdu ne de savaşlar...
Barış ve huzur içinde geçerdi insanlık tarihi içinde bir nokta kadar bile yer tutmayan kısacık yaşamlarımız...
Ama böyle olmuyor işte!
Biz ilişkilerimizde keser gibi oluyoruz ama bize davranılırken testere gibi olunmasını istiyoruz.
Kimseyi kastetmiyorum ama ille de birinin ismini söylememi isterseniz kendim derim ve size de aynısını yapmanızı tavsiye ederim.
On bir yıldır aralıksız yazıyorum ve bazı yazılarımın başıma iş açacağını ama genel olarak kabul göreceğini, bazılarının ise yarı yarıya beğeni ve eleştiri alacağını bilecek kadar tecrübeliyim.
Ve aslında en çok yarı yarıya olan yazılarımı seviyorum.
Buna tekstil dünyasında kısaca gri en iyidir siyaha da yakışır beyaza da diyorlar.
Ben de siyaha siyah, beyaza beyaz yaşıyorum ve yazıyorum.
Hepimizin yaşamımızda, verilecek ikinci bir şansı hak ettiğimizi düşünenlerdenim.
Yeter ki o ikinci şansın sizi yakaladığı anı kaçırmayın.
Bazen her şey bitti dediğiniz anda, belki de yalnız kalıp kendinizle hesaplaşmak için bayram sabahı gittiğiniz iş yerinizde sizi bekliyordur o ikinci şans...
Bazen size uzatılan eli sıkmaktır ve koşulsuz inanmaktır sizin ikinci şansınız...
Tek yapmanız gereken içinizden gelen sesi dinlemektir.
Yarım asrı aşan yaşamımda güzel dostluklarım da oldu yanıldıklarım da...
Ama hepsini sevdim en çok da kendimi sevdiğim için insanlara inanmaktan hiç vazgeçmedim.
Elbette hatalarım oldu ama bilerek kimseye yanlış yapmadım.
Mesela sosyal medyada ırkçılığı sadece siyah ve beyaz ayrımı olarak görüp hakeme "Bulgar Çingenesi" diyerek hakaret etmeye kalkanın ırkçılıkta Bulgar hakemden ne farkı var?
Demem o ki; abdestimizle namaz vaktimiz tutmalıdır.
Geçen gün dostum olarak yaşamıma zenginlik ve dinginlik katan Şadi Özdemir uğradı.
Sohbette laf döndü dolaştı aramızda en az konuştuğumuz konu olan siyasete geldi.
Bana siyasetçi kimliğim üzerinden akla hayale ve mantığa uymayan eleştiriler yaptılar.
Ve hatta ahlak ve edep dışı yalanlarla özel hayatıma yakıştırmalarda bulundular.
Oyunun kuralı bu olmadığı halde siyasi öğretimin gereği olarak, kazanacağımı da bildiğim halde bir tek kişiye dava açmadım dedi.
Zaman yazanların yüzünü kızarttı mı bilmem ama ben dava açmadığıma asla pişman olmadım diye ilave etti.
Bugün siyaset dilinin gemi azıya almasının ve seçim sandıkları yerine mahkeme koridorlarına taşınmasının nedeni de bu olsa gerek diye konuştuk.
Altmış yıldır Bursa'da ve Bursa'yı dibine kadar yaşayan bir insan olarak Bursa'nın hayrı için anlaşamazsan bile uzlaşmak gerektiğini öğrenmemiz gerekiyor.
Yoksa her şeye "sana göre, bana göre" bakarız ama gerçeği asla göremeyiz.
Ayrıca söz vermek başka bir şeye benzemez ve "keşke" sözünün geri getirdiği hiçbir şey yoktur.
Hele siyaset yapıyorsanız yaban ellerin dediği gibi " Just in time" yani tam zamanında yapmadığın şeyler hiç yapmamaktan daha kötüdür.
Kendimizi büyültmek için kıyasladığımız şeyi küçülmek gibi de bir sorunumuz var.
Bursaspor'un büyük takım olduğunu ifade ederken, diğer büyükleri semt takımı olarak etiketlemenin faydasını anlamakta zorluk çekiyorum. Bence asıl olan büyüklerin arasında yerini bilebilmektir.
Bu PANDEMİ döneminde mezarlıklar diyerek konuyu arabeske bağlamayacağım ama Bursa ve ilçelerinin caddelerinde vazgeçilmezim diyen insanlar yapayalnız dolaşıyor.
Ben de makamlarına değer katarken kibirden uzak, barışı özde yaşayan insanların biriktirdikleri sevgi ile yaşamalarına özeniyorum.
Dünyanın en fakir devlet başkanı olarak anılan Uruguay Devlet Başkanı José Mujica'nın aslında görevden ayrıldıktan sonra nasıl büyük bir servete sahip olduğunu...
Servetleri ve güçleri göz kamaştıran İran Şahı Rıza Pehlevi, Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Emmanuel Edralín Marcos, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in hazin sonlarına tanık olunca anlıyorum.
Ve Sibel Can'ın kışkırtıcı sesini dinliyorum gözlerim kapalı...
Üstüme gelme inanamam
Beni ben gibi sevmedi bilirim
Bu sefer de yalancı ben olamam
Seni bir kalemde rezil ederim.
Bu devirde kimse sultan değil
Hükümdar değil bezirgan değil
Bu kadar güvenme hiç kendine
Kimse şah değil padişah değil....