Narkotik saldırı altındayız…

Canım ülkem, pırlanta gibi gençlerimiz, sevgili çocuklarımız dünya uyuşturucu kartellerinin taarruzu altındadır.

Ekonomik krizler, terör gibi sorunlar gibi bu tehlikeyi de dışarı bağlayıp işin içinden sıyrılmak kolay demeyin.

Ekonomik krizler ve terör dışardan değil, ilki becerisizlikten, ikincisi de becerisizlikten kaynaklanan toplumsal mutsuzluktan gelir.

Narkotik saldırılar tamamen dış kaynaklıdır.

Üretimden sevkiyata, baronlardan torbacılara kadar bütün zincirin ana halkası dışarıdadır.

Onların aradığı tek şey devamlı ve bağımlı müşterilerdir. 

Yasalara aykırı, toplumsal ve kişisel sağlığı tehdit ettiğinden reklamı yasaktır ama kara sermaye onun da yolunu bulmuştur.

Öncelikle ifade edeyim ki; kişisel olarak sansürü reddederim ve her düşüncenin serbestçe ifade edilmesinden yanayım. 

Bir görüşü sakıncalı olarak değerlendirmek sübjektif bir durum olduğundan eyleme dönüşüp sorun yaratmadıktan sonra ifade etmek yasak olmamalıdır.

Karanlık dünya, ekranlar vasıtasıyla odalarımıza girip, narkotik baronlarını iyiliksever kahramanlar, onlarla mücadele eden güvenlik güçlerini zorba olarak gösteren bir dünya kurguladı.

En kolay para kazanma yolunun çete üyeliğinden geçtiğini, üyenin kıdem aldıkça baronluğa doğru yürüdüğünü özendirerek anlatan yüzlerce dizi, film ve çakma belgeselleri kontrolsüz dijital platformlarda izleyen genç beyinlere mesaj çoktan verildi.

O senaryolarda iki tehlikeye dikkat çekiliyor.

Biri barona kayıtsız şartsız itaat veya çeteye ihanet ederseniz infazınız kaçınılmazdır.

Pişman olmak, nedamet getirmek, devlete yardımcı olmak, çete arkadaşlarını ihbar etmek racona göre ihanettir ve cezası ölümdür.

Bu dizileri izlerken milyon dolarların havalarda uçuştuğunu,  çeteye yardımcı olan özel ve resmi görevlilerin abat edildiklerini görüp özenenler az değildir.

Bu süreçten, bir dizi figürü olan kabadayı Polat Alemdar’a teslim edilen ülke güvenliğine inanan,  rol icabı ölen Çakır’ın gıyabında cenaze namazı kılan, Memati’ nin infazlarına özenen grupların çıkması asla tesadüf değildir.

Kara sularımızda tonlarca uyuşturucu ile yakalanan Lucky S ve çembere alınınca mürettebatı tarafından batırılan Kısmetim 1 isimli Türk gemilerinin hikayeleri hafızalardadır.

Kendi oluşturdukları medyanın cilalaması ile ülkelerinde kahraman gözüyle bakılan uyuşturucu kartel baronları Pablo Escobar’ın öldürülmesi ve 'El Chapo' Guzman'ın ABD ‘ye kaçırılarak ömür boyu hapis cezası alması sorunu çözmemiş, yeni nesil kartel savaşlarına dönüşmüştür.

Her türlü enstrüman kullanarak verilen subniminal mesajlar beyinlere kazınmaya başlar.

Bu senaryoların farklı versiyonlarını onlarca kez izledikten sonra genç zihinlerde çete kurmak, üye olmak, uyuşturucu satmak ve kullanmak normalleşir.

Türkiye’de İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’ nun uyuşturucu alemi ile mücadelesini ilgi ile takip ediyorum.

Ankara ziyaretimde tekrar ettiği bazıları tarafından çok eleştirilen “ Okulun çevresinde bir uyuşturucu satıcısını gördüğümüz zaman, beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir. Suçunu bana atsın. Bunun suçu neyse, 5 yıl içeride yatmaksa yatarız, 10 yıl içeride yatmaksa yatarız, 20 yıl içeride yatmaksa yatarız. “ sözünün altını çiziyor ve destekliyorum.

Bakanın bu sözünü ülkemizde uyuşturucu kullanma yaşının ilk ve orta öğrenim öğrencilerine kadar indiğinin itirafı olarak da değerlendiriyorum.

Bir ülkenin genç beyinleri zehirlemek, o ülkenin geleceğini zehirlemektir.

Karanlık dünya tam da bunu yapıyor.

Son günlerde uyuşturucu satan torbacılara yapılan operasyonlar yapılıyor ve her hafta yüzlerce torbacının yakalandığını görüyoruz ama asıl tedarikçi olan baronlara ulaşılamadığını da üzüntü ile izliyoruz.

Ülkemizde müşteri(!)  profiline göre, uyuşturucuların fiyatına göre satıldıkları ilçeler, mahalleler, caddeler ve mekanlar belli iken sadece torbacılar üzerinden uyuşturucu ile mücadeleyi eksik buluyorum.

Bataklık böyle kurutulmaz, tek tek yakalamakta haşere ile mücadele olmaz.

Karteller mücadeleye karşı her geçen gün taktik değiştiriyor.

Artık sattıklarının hepsinin bir kod adı var ve koku sızdırmayan alüminyum kaplı ambalajlar içerisinde yasal kisve altında açılan dükkânlar üzerinden satıldığını sağır sultan biliyor.

Sağlığa zararlı alışkanlık yapan ürünler satan tütün dükkânlarının çok sıkı denetlenmesini öneriyorum.

Alkollü mekânlar, müzikholler, barlar ve gece kulüpleri, güvenlik güçlerinin radarının takibinde olmalıdır.

Neden mi?

İstisnasız hangisine giderseniz gidin tam zamanlı kapalı mekânlarda yasak olmasına rağmen en geç gece 11: 00 den sonra sigara ve her türlü tütün içmek serbesttir… (!)

Bir yasak delip kayırılan ve ceza almayan hep ve her türlü yasağı deler.

Rengarenk hapların, tozların ve otların paket olarak tabaklarda servis yapıldığını duyuyoruz.

Bu durumu şuna benzetiyorum.

Binlerce düzensiz göçmeni Avrupa’ya gitmek üzere Ege kıyılarına getiren, yüzlercesini kıyılarımızdan şişme botlarla ölüme gönderen sistemi tıkamıyoruz ama sonucunda Yunanistan ile kriz yaşıyoruz, Alya bebek üzerinden batı dünyasını suçluyoruz.