Dünya Klasiklerinden özellikle Rus Yazarlarından konuyu alırsın, sefaleti muhteşem bir zenginliğe çevirip, araya biraz reklam, az biraz dolaylı seks koyup, bir de mafya serpiştirince, izlenme rekoru ne demekmiş? Şoförüyle aşk yaşayan taze gelin de çıkar, hizmetçisini gerdek odasına sokup, yengesiyle çiftleşirken, babasına karısını sunan da... Zenginliğin olağanlıkları mı bu tür olaylar?
Ve, nedense, her biri ayrı mutsuzluk, huzursuzluk dolu...
Ciddi anlamda ensest ve çarpık ilişkilerin normalleştirilmesi de var elbet.
Ayıp saydığımız ne varsa, aslında ne kadar masum, ne kadar sıradan şeylermiş.
Sınıf bilinci muhteşem bu arada, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya resmi geçiş yok. Herkes birbiriyle sevişebilir, çocuk yapabilir ama, asla sınıf atlamak yok.
Herkes haddini bilecek.
İşin kötüsü ahlakımız globalleşirken, siyasetimiz de yerli dizilere döndü. Dallas vardı bir zaman.
Hani şu Ewinggiller canım.
Kahya evin kızıyla cilveleşirken kızı çıkmıştı.
Masum aile portresinin şeker mi şeker annesinin üç cocuğundan ikisi başkalarındandı.
Siyaset, yerli dizi ve Devlet Kurumları farklı mı?
Kim, kime ne baskısı yaptıysa artık.
Kim, hangi makama tırmandıysa, gerisi hikaye.
Onun atamasını, bunun yükselişini, şunun alınışını, ötekinin eklenişini görünce, durum aynı.
Eniştesinden hamile kalıp, sütçüye göz atarken, eltisi tarafından dövülünce, bacanağına sığınan, bakire songülün acıklı hikayesi. "Asiye nasıl kurtulur?" oyunundaki final, sanırım hayatın gerçeği.
Asiye kurtulmak istemiyor ki...
Herkesin çabası, bir diğerini mutlu etmek.
Dizilerde de, siyasette de...
Acı çekmeye, üzülmeye, kavgaya, gürültüye, huzursuzluğa çok alışmışız.
Normalin bu olduğunu zannedip öyle yaşıyoruz.
Alışkanlıklarımızın bozulması, dengemizi bütünüyle hırpalıyor. 400 Liralık peyniri yemek için çok acı çekmek gerektiğini düşünüyor, 140 Liralık peyniri 200 Gram alan.
150 Gram alınca da yüksünmeyecek.
Sorgulamıyor çünkü.
10 Milyonluk arabaya kim biner, nereden gelir, nereye gider. Etrafında yüksek duvar örülü villada yaşayan kimdir?
Ne iş yapar?
Fikri yok, umursamıyor, koltuğunun altına sıkıştırdığı ekmeği kendi payı zannediyor.
Öyle işte...
Yaşayıp gidiyoruz, bildiğimizce...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yüksel Civelek
Yerli Dizi
Dünya Klasiklerinden özellikle Rus Yazarlarından konuyu alırsın, sefaleti muhteşem bir zenginliğe çevirip, araya biraz reklam, az biraz dolaylı seks koyup, bir de mafya serpiştirince, izlenme rekoru ne demekmiş?
Şoförüyle aşk yaşayan taze gelin de çıkar, hizmetçisini gerdek odasına sokup, yengesiyle çiftleşirken, babasına karısını sunan da...
Zenginliğin olağanlıkları mı bu tür olaylar?
Ve, nedense, her biri ayrı mutsuzluk, huzursuzluk dolu...
Ciddi anlamda ensest ve çarpık ilişkilerin normalleştirilmesi de var elbet.
Ayıp saydığımız ne varsa, aslında ne kadar masum, ne kadar sıradan şeylermiş.
Sınıf bilinci muhteşem bu arada, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya resmi geçiş yok.
Herkes birbiriyle sevişebilir, çocuk yapabilir ama, asla sınıf atlamak yok.
Herkes haddini bilecek.
İşin kötüsü ahlakımız globalleşirken, siyasetimiz de yerli dizilere döndü.
Dallas vardı bir zaman.
Hani şu Ewinggiller canım.
Kahya evin kızıyla cilveleşirken kızı çıkmıştı.
Masum aile portresinin şeker mi şeker annesinin üç cocuğundan ikisi başkalarındandı.
Siyaset, yerli dizi ve Devlet Kurumları farklı mı?
Kim, kime ne baskısı yaptıysa artık.
Kim, hangi makama tırmandıysa, gerisi hikaye.
Onun atamasını, bunun yükselişini, şunun alınışını, ötekinin eklenişini görünce, durum aynı.
Eniştesinden hamile kalıp, sütçüye göz atarken, eltisi tarafından dövülünce, bacanağına sığınan, bakire songülün acıklı hikayesi.
"Asiye nasıl kurtulur?" oyunundaki final, sanırım hayatın gerçeği.
Asiye kurtulmak istemiyor ki...
Herkesin çabası, bir diğerini mutlu etmek.
Dizilerde de, siyasette de...
Acı çekmeye, üzülmeye, kavgaya, gürültüye, huzursuzluğa çok alışmışız.
Normalin bu olduğunu zannedip öyle yaşıyoruz.
Alışkanlıklarımızın bozulması, dengemizi bütünüyle hırpalıyor.
400 Liralık peyniri yemek için çok acı çekmek gerektiğini düşünüyor, 140 Liralık peyniri 200 Gram alan.
150 Gram alınca da yüksünmeyecek.
Sorgulamıyor çünkü.
10 Milyonluk arabaya kim biner, nereden gelir, nereye gider. Etrafında yüksek duvar örülü villada yaşayan kimdir?
Ne iş yapar?
Fikri yok, umursamıyor, koltuğunun altına sıkıştırdığı ekmeği kendi payı zannediyor.
Öyle işte...
Yaşayıp gidiyoruz, bildiğimizce...